banner333

banner309

31.07.2012, 10:52

YAŞAR DAYI ARAMIZDAYDI O GÜN

 Hatamızı hüner sayan bir toplum olduğumuz bizi uyaranlara sopa göstermemizden bellidir.2006’nın ilkyaz günleriydi. Koza Altın Madeni’nin Gümüşhane Kültür Merkezi’nde düzenlediği ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) toplantısına katılmıştım. Gümüşhane halkı ÇED raporuna itiraz etti. Toplantıda kayıt cihazımı, sahnede basına ayrılan ve üzerinde diğer basın mensuplarının kamera, mikrofon ve kayıt cihazlarının bulunduğu masanın üstüne koyup izleyiciler arasında oturdum. Toplantı sonunda kayıt cihazını elime aldığımda kapalı olduğu için kayıt yapmadığını gördüm. Oysa her zaman olduğu gibi önce kayıt kontrolü yaparak, açık şekilde masanın üzerine bıraktığımı iyi biliyorum. İnsan kendi eliyle fişini demek böyle çekiyordu.


Daha sonra ÇED toplantısının ses kayıtlarını valilikten istediğimde sağlık müdürlüğünden edinebileceğim söylendi. Dönemin sağlık müdürüyle telefonla konuşup, ses kayıtlarını istedim. Bana ellerinde toplantı kaydı bulunmadığını ifade etti. O toplantıya da Mastra’daki Koza Altın Madeni’nin çevreye vereceği zararlar nedeniyle özellikle köyün civar yerleşim yerlerinde oturan halkın tepkisi damgasını vurdu. İçlerinden Dibekli Köyü’nde oturduğunu belirterek söz alan genç çocuk, “Mastra’nın gözyaşı gibi suyuna içilemez raporu verdirttiniz ya! Ben daha bir şey söylemiyorum. Sizi protesto etmek için de bu toplantıyı terk ediyorum” dedi ve gitti.Maden yetkilisi, Mastra’nın suyuyla ilgili, ‘o su zaten kirliydi’ diye söz etti. Rapor alındığında Mastra’da siyanür atık havuzu daha ortada yoktu. Düzenlenen ÇED toplantısının amacı da zaten yapılacak siyanür atık havuzu içindi. Ağır metaller havaya, suya, toprağa karışmaya daha başlamamıştı ama işletmecinin yağızı, kirletmeden önce suya “içilemez” raporu alıp gelecekteki delili gelmeden karartmayı başarmıştı. Su mu, kirliydi? Yoksa suya dokunan eller mi? “İçilemez” dedikleri o suyun birde şifa yanı vardı. Anlatırız nasılsa.


Halk ÇED raporunu reddediyor, madene “dur” diyor, yargı yoluyla durduruyor ama maden halka ve yargıya rağmen durmuyordu.Koza Altın Madeni’nin ekonomik güç ve baskı kullanarak dört bir yanı susturmaya çalıştığı haberleri basında genişçe yer aldı. İstimlak yasasına eklenen uyduruk bir madde, altın tacirlerinin toprak işgali dayanağı olurken, toprakları ellerinden alınan halkın ise toprağının nasıl işgal edildiğinin belgesi olmaktan öte değildi. Maden yetkilileri geçmişte el altından talimatla yaptırdığı saldırıları zamanla açıktan kendileri yapmaya başladı.                 Gümüşhane halkının da “onurumuzdur” dediği Prof. Dr. İsmail Duman ve Cemalettin Küçük gerçeği söyledikleri için, işaret parmağı havada, *“müfrüzün kabadayası” maden yetkilisinin Bergama’da sözlü taciz ve saldırısına uğradı. Aynı şekilde festivale giden Bergama halkına saldıranlar arasında madenin sahibi ve yetkilileri vardı. Saldırıya uğrayanların maden yetkilileri hakkında açtığı dava devam ediyor.Çanak yalayıcı gazeteciye sponsor olup, talimatla yazı yazdırmanın zemini hazırlandı. Sesleri susturup, kaset kapattırarak, insanları püskürtüp, istedikleri evrakı, raporu düzenleterek iş çevirmek, madencinin altın seveninin başlıca hüneri ve çalışma anlayışının çerçevesiydi. Halkın üzerine çökertilen bu baskı bir biçim olarak kanıksatılmaya uğraşıldı. Ülkenin her yerinde olduğu gibi Gümüşhane’de de kenti yöneten; parti başkanı, oda başkanı, belediye başkanı ve vali bir olup, o güzelim kent el birliğiyle yaşanmaz hale getirildi.


Geçen yaz resmi kurumlardan birine bağımsız bir hususta yapılan dilekçeli müracaatla ilgili kurum görevlisi düzenlediği son tutanakta henüz ortada olmayanı varsayarak sorunu çözüme götürecek yerde, sorunun sürmesinden yana karar verdi. Tutanağı tutuyoruz; emsaldir. Devlet böylesine parmağım kör gözüne yanlışa imza koyabiliyorsa gerisini düşünün artık. Haziran 1997’de, o zamanki adıyla Eurogold şimdiki Koza Maden Şirketi’nin düzenlediği ilk ÇED toplantısında, Muhtar Yaşar Aydurmuş mikrofonu eline alıp şöyle haykırmıştı: “Ben devletten ebe- hemşire istiyorum, devlet bana zehir gönderiyor.” Onun bu sözleri üzerine salonda kopan alkışın sesi kulağımızdadır hâlâ. Ne güzel özetlemişti; o gün aramızda olan rahmetli Yaşar Dayı. Kuyruğu birbirine dolalı parti başkanı, oda başkanı, belediye başkanının zehir tacirleriyle el birliği içinde; o güzelim kent mahvedildi. Hatayı hüner sanıp yanlışa sürüklenirken halkı da peşlerinden sürükleme gayretindeler. Yanlışın bu denli hüküm sürdüğü bir ortamda başka ne söylenebilir. Geçenlerde okuduğum bir dörtlük dilime takılı kaldı. Kaç gündür yolda izde mırıldanıp duruyorum.          “Hasandağı arpalıktır, eğer saban yürürse,
Her dereye bir değirmen, eğer suyu gelirse 
Her kümesten bir tavuk, eğer köylü verirse 
Güzel gidiş bu gidiş, eğer sonu gelirse”

Sevim Dabağ

[email protected]

*(Müfrüzün kabadayısı) Göze girmek için başkalarına yerli yersiz efelenen kimselere denir.
Yorumlar (2)
Can YILMAZ 12 yıl önce
Sn.Aydın YALÇIN bu yazıya yorum yapmamış,hatırlatayım dedim.
Hayretmiş! 12 yıl önce
Hani şu kalemi kırılan Aydın Yalçın'dan mı bahsediyorsunuz? Onu çoktan Gümüşhane satmamış mıydı? Adam sende! Kalemi olmayan, kalemi elinden alınan Aydın Yalçın yazsa ne olur yazmasa ne olur!

2
az bulutlu
Namaz Vakti 23 Kasım 2024
İmsak 05:42
Güneş 07:11
Öğle 12:14
İkindi 14:44
Akşam 17:06
Yatsı 18:30