ÜLKEMİZE YAKIŞMAYAN GÖRÜNTÜLER
Ankara’da anayasal bir hak olan toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının kanunsuz emirlerle fiziki şiddet uygulayarak engellenmesini, baro başkanlarının çıkan arbedede darp edilmelerini ekranlardan üzüntüyle izledik.
Ülkemizin çeşitli illerinden yürüyerek başkente girmeye çalışan Baro Başkanları hiç hak etmedikleri bir tepkiyle karşılaştılar.
Haber bültenlerinde izlediğimiz görüntüler eminim sizi de rahatsız etmiştir. Polislerin Baro başkanlarına karşı başkentteki o olumsuz davranışlarından bahsediyoruz. Ülkemize hiç yakışmayan/yakıştıramadığımız görüntülerdi.
Yürüyüşün sonunda Anıtkabir’e gidip ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret edecekler. Bundan daha doğal ne olabilir. Bırakın gitsinler yahu.
Sonunda amaçlarına ulaştılar. Değer miydi bunca kötülüğe! Sorun üretmede üzerimize yok.
Gördüklerimize inanamadık. Polisle yumruk yumruğa, ablukaya alınan, yargının ayrılmaz bir parçası olan savunma gücünü temsil edenlerin karmaşanın/kargaşanın içerisinde bulunması aslında “avukatlar” değil “adalet” kavramının ta kendisidir.
Baştan söyleyelim, polislerin el sallayıp tehdit ettikleri o baro başkanları, mahkemelerde yeri geldiğinde kendilerini savunacak kişilerdir.
Maalesef böyle bir ironi var ortada. Düşünüyorum da eğer çoklu baro sistemine destek veren avukatlar aynı şekilde yürümüş olsalardı böyle bir tepkiyle karşılaşırlar mıydı? Zannetmem!
Tarafsız bir gözle baktığımızda kamu adına görev yapan baroların yasal statülerinin değiştirilmesi gündemde. Özellikle Avukat sayısının 10 binleri geçtiği büyükşehirlerde birden fazla baro kurulması amaçlanıyor. Sorunda burada başlıyor.
Bunun, meslektaşları arasında ayrımcılığa,bölünmeye ve kamplaşmaya yol açacağını açıklayan birçok ilin baro başkanı, seslerini daha üst perdeden duyurmak için yasal haklarını kullanarak silahsız ve saldırısız olarak gayet mesleklerinin vakar ve onuruna yakışır yürüdüler sadece.
Ancak diğer meselelerde olduğu gibi yine siyasi/politik pencereden bakma hastalığımız nüksetti galiba. Böyle olmamalıydı.
Hukukun evrensel ilke ve esasları çerçevesinde bakılmalı meseleye diye düşünüyorum.
Hak, Hukuk, Adalet, Mahkeme, Hâkim, Savcı vs. gibi kavram ve meslekler politika malzemesi yapılırsa adalet mülkün temeli olmaktan çıkar.
Bir avukat babası olarak bu meseleye ilgi duymaktan ziyade bir yazar olarak bakınca şu sorular geliyor aklıma. Tüm bu olumsuz gelişmelerin sebebi olarak Neden Çoklu Baro?! Bir ihtiyaç mı yoksa zorunluluk mu? Soruları çoğaltabiliriz.
İkisinin de olmadığını gerek oğlum Av. Enes Turhan ve gerekse tanıdığım
avukat arkadaşlarımla yapmış olduğum görüşmelerde, görüşüne önem verdiğim
bilim insanlarını dinlediğimde öğrendim.
Yıllarca baro seçimlerine katılan, yönetim organlarında görev almış avukat arkadaşlarım böyle bir konunun gündeme gelmesinden bile rahatsızlar.
Ülkenin bunca ağır meseleleri varken böyle bir gündemin olması meslektaşlarının ülkenin başkentinde hiç hak etmedikleri kötü muameleye tabi tutulmaları onları da hayli üzmüş.
Çoklu Baro isteğini biraz incelediğimizde 5 Bini geçen büyük illerde (İstanbul-Ankara-İzmir) ayrı barolar kurulmak isteniyor. Diğer bir ifadeyle bu şehirlerdeki barolar bölünecek. Diyelim bu baroları böldünüz. Bu bölünme ne adına olacak? Bu sorunun tek cevabı var. Siyasi görüşler adına. Bölünme her zaman gücün zayıflaması istikrarın bozulması adalet kurumunun belki de zarar görmesini meydana getirecektir.
Bize göre güçlü ve istikrarlı baro için mevcut yapının korunması gerekir. Bu her zaman ülkemizin menfaatinedir.
Anayasanın 135 maddesinde hüküm açık. ”Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadın ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.” denilmektedir.
Türkiye Barolar Birliği bu madde çerçevesinde seksen vilayette aktif olan bir kamu kurumu niteliğinde görev yapan bir sivil toplum örgütü.
Netice olarak bu yürüyüşe ait değerlendirmeler olumlu ya da olumsuz elbette yapılabilir.
Bir bilim insanı yaşananları şu cümlelerle izah etmektedir: “çoklu baronun faydası ne? Zararı ne? Faydası yok. Zararı böl parçala yönet’tir.” demektedir.
Bir diğer görüş ise yeni düzenleme ile yargı bağımsızlığı ağır yara almış olacak ve siyasetten ayrılmasını istediğimiz yargı, maalesef siyasi iradenin kucağına bırakılacağı endişesidir.
50 Bine yakın kayıtlı Avukatı bulunan İstanbul Barosu eğer bu sistem uygulanırsa 9 baroya bölünecek. Eğer 2 Bin avukat bir araya gelip baro kurabilme imkanı sağlanırsa sadece İstanbul’da yirmiden fazla baro kurulacak. Şimdi bu ilde birlik beraberlik/bütünlük nasıl sağlanacak.
Siz zannediyorsunuz ki bu barolar, Fenerbahçeliler-Galatasaraylılar- Beşiktaşlılar grubu olarak teşkil edilecek. Ne yazık ki siyaseten bölünme meydana gelecektir.
İstiyoruz ki böylesi düzenlemelerde diyalog kapıları kapatılmasın. Bir düzenleme yapılacaksa taraflar dinlensin. Görüşleri alınsın. Yapılacak görüşmelerle “Adaletin mülkün temeli” haline getirilsin. Ama çoğu kez böyle olmuyor.
Netice itibariyle çoklu baro sisteminin yıllardır bir FETÖ projesi olduğunu söyleyen Antalya Baro Başkanının şu tarihi uyarısı ile yazımızı tamamlayalım.” “Çoklu baro sistemi, öteden bu yana FETÖ’nün baroları bölmek, parçalamak ve yönetmek üzerine kurmaya çalıştığı bir projeydi. Bu sistemde insanlar etnik kökenlerine, siyasal düşüncelerine, tarikat ve cemaatlerine göre örgütlenebilirler. Bu sistemin bölücü ve parçalayıcı ve tehlikeli olan tarafı da budur. Çoklu baro sisteminde kamu otoriteleri hangi baroyu muhatap alacak…”
Her şeyin konuşulup tartışılması bir zenginlik ama neticesinde yanlıştan dönülmesi bir erdemdir. İşte bu yüzden tek baro.
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |