Nerelisin? Gümüşhaneliyim. Hakim'im... Ovacık'ta...
NERELİSİN ? GÜMÜŞHANELİYİM.
HAKİM’İM ... OVACIK’TA...
Aslında bu yazımda referandum sonuçlarına ait gözlemlerimi yazacaktım ki bir arkadaşın gönderdiği duygu yüklü bir anı, yazma planımın değişmesine neden oldu.
Referandumun üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen sonuçlarına dair yapılan tartışmalar halen devam ediyor.
Karpuz gibi iki eşit parçaya bölünen oylar gösterdi ki bu seçimin galibi yok. Ancak bana göre kaybedeni çok.
Gereksiz ve anlamsız söylenen sözler, yazılan yazılar bireyler arasında derin yaralar meydana getiriyor. Toplumun sosyal fay hatlarında kırılmalar oluşturuyor.
Bu yaraya tuz biber ekmeye çalışan düşünceleri bir kenara bırakarak yazımın başlığına dönmek istiyorum.
Aşağıda ayrıntısını okuyacağınız şehit hemşerim Hakim Onur Alan’la ilgili gönderilen anı, yüreğimizi yangın yerine çevirdi.
Acımız katmerlendi.
Gün geçmiyor ki bir şehit haberi almayalım.Son 24 saat içinde üç vatan evladını şehit verdik.
Önce Tunceli Pülümür’de helikopter kazasında 12 vatan evladı ardından Şırnak Uludere’de iki kahraman askerimizi yitirmenin acısını yaşıyoruz.
Genç yaşta uğruna mücadele ettikleri vatan toprağına düşen bu yiğitlerimizin ailelerine Allah sabır versin, milletimizin başı sağolsun.
İşte bu cennet sakinlerinin içerisinde bir “Onur Alan” var dostlarım.
Gümüşhaneli. Mesleği Hakim. Henüz 29 yaşında. İçinde bulunduğumuz bahar mevsiminde çiçek açan genç fidanlar gibi.
Birlikte Elazığ’dan Ankara’ya yolculuk yaptığı yol arkadaşının anlattıklarını noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyorum.
“2 ay önce Elazığ'dan Ankara'ya geliyordum. Huyumdur kimseye bulaşmadan müzik dinleyip kitap okumak için yerime oturdum. Uçak Aprona doğru hareket edince, yanımdaki temiz yüzlü gözlüklü arkadaş omzuma dokundu.
--Buyrun dedim. Naif bir sesle;
--"Biraz sohbet edebilir miyiz?" dedi.
Çok içten söylemişti. Kitabı, müziği kapattım. Tabi ki dedim.
--" Hayırdır hocam ? " dedim.
--" Hakimim ben, Ovacık'ta" dedi.
--" Eeee ne olmuş yani? " dedim.
--"3 aylık hakimim, Ovacık ilk görev yerim . Sürekli özel harekatlar, sürekli ölüm korkusu, evden makama, makamdan eve psikolojim bozuldu".
Bir an hem üzüldüm, hem anlam veremedim.
--Hocam bir yere gitmen yasak mı?
--Evet gidemiyorum. Mesela Ovacık'ta Hakimsin ama meşhur Munzur gözelerine gidemiyorsun, dokunamıyorsun.
Munzur Vadisi benim için cennet, onun için bir cehennem diye düşündüm. Orada kitlendim ama umut vermeliydim.
--" Hocam mesela kitap okusan" dedim.
--" Okuyorum da ne kadar okuyayım. " dedi.
Haklıydı, ne kadar okusun. Geçer miydi ki bir hayat, makam ev arası? Böyle bir yaşam pratiğini hangi insan kaldırabilirdi? Sonra aklıma bizim Başkan geldi Fatih Maçoğlu.
--Hocam dedim ya sizin Başkan efsanedir, gidip onunla sohbet etsene.
--"Hocam hoş adam da ..."
Kem küm etti, anladım. İlk görev yeri olan gencecik 29 yaşındaki hakim gidemiyordu seçilmiş başkanın yanına. Duramadım öyle bir hüzün vardı ki karşımda,
--" Hocam enstrüman, bir enstrüman çalsan? " dedim.
--" Ya boşver Ankara'ya gidiyoruz ya ,arkadaşlarım var buluşup çay kahve içeceğiz. Tunalı tarafındalar. Eve gidip şu bavulu hemen bırakıp çıkacağım, insan göremiyorum karışacağım aralarına. " dedi.
Yanlış hatırlamıyorsam 15 gün izin almıştı, bir kaç gün Ankara'da takılıp, sonra sanırım İzmir, İstanbul dolaşacaktı.
--Hocam, dedim "Peki ya niye hakim oldun?",
--"Ben İzmir'de yaşadım, avukatlık yaptım sonra bir gireyim dedim. Girmez olaydım hakimlik sınavı"na demişti. Benden önceki hakim "şehit oldu" dedi, gözlerine puslu bir ölüm çöktü.
--" Ya yok be hocam hemen karartma düşüncelerini, öyle bir şey olmayacak. "
Konu değişsin havası değişsin diye
--Nerelisin? dedim.
--Gümüşhaneliyim. dedi.
--Benim en yakın arkadaşım Emir var, o da Gümüşhaneli dedim.
Az biraz Gümüşhaneyi konuştuk, Ankara'ya yaklaştıkça ışıklar gözükmeye başladı. Dikmiş gözlerini seyrediyordu, bir çocuk arabanın içinde seyahat ederken, parkta koşuşturan, salıncaklarda sallanan çocuklara bakıp iç geçirir ya, işte öyle iç geçire geçire bakıyordu.
--Ankara'da toprağı öpmek istiyorum. İçimden tanımadığım insanlara dahi sarılmak geliyor demişti.
Ankara'ya indiğimizde uçakta beklerken, kartımı verdim mutlaka kahve içmeye bekliyorum dedim.
--Söz vermiyorum ama Kızılay'a gelirsem geleceğim dedi.
Gelemedi Onur, ya işi düşmedi ya da gelemedi işte. Çok memnun olduk o 1.5 saatlik birliktelikte, ama ben bugün helikopter kazasında hayatını kaybeden Hakim Onur'u tanımış oldum. Işıklar içinde uyu Onur...”
Sözün bittiği yerdeyiz. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Bu cennet vatan için çok bedeller ödendi. Hala ödenmeye devam ediyor.
Etrafı ateş çemberiyle çevrili Anadolu coğrafyasında var olmak istiyorsak bir olmak diri olmak güçlü olmak zorundayız.
Bir tesbih tanelerini bir arada tutan “bağ” ne ise aramızdaki milli ve manevi birlik de aynı şey.
Bu “bağı” kesmek isteyenlere fırsat vermeyelim.
Yoksa Onur’lar...Ali’ler...Ahmet’ler...Ruz-i Mahşerde bizden davacı olur.
İmsak | 05:40 | ||
Güneş | 07:08 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:45 | ||
Akşam | 17:08 | ||
Yatsı | 18:31 |