17.02.2017, 11:00

Medeniyetler Çatışması mı Dinler Arası Savaş mı?

Soğuk Savaşın bitmesi ve Sovyetlerin çökmesinin ardından dünya yeni bir mecraya sürüklenmiştir. Bu sürüklenme ABD’li Yahudi siyaset bilimci, dönemin ABD Savunma Bakanlığı danışmanı Samuel Huntington’un ortaya koyduğu ve Büyük İsrailin’in kurulmasına hizmet eden ‘’Medeniyetler Çatışması’’ tezinin yeni dünya politikası olarak kabul edilmesi ile şekillenmiştir.

Medeniyetler Çatışması, Ankara'da Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde okuduğum öğrenci yıllarımda araştırma konumdu. Daha 1990'lı yıllarda bile Huntington'un ortaya koyduğu bu tezin nasıl ağır sonuçları olacağını tahmin edebiliyorduk. Aslında Medeniyetler Çatışması, Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 1990'lı yıllardan itibaren uluslararası çatışma, savaş çıkması ihtimalinde ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olacağını savunan ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir tezdir.

Yani örneklerle daha sade ifade etmek gerekirse; Huntington'a göre 21. yüzyılda Türkiye'nin NATO üyeliği, Suudi Arabistan'ın ABD ile ekonomik işbirliği olası bir savaş durumunda partner ve ortakları açısından hiç bir önemi olmayacaktır. Hatta bilakis çıkarların çatıştığı sahalarda Türkiye de, Suudi Arabistan da olası karşı durmada ABD ve NATO üyesi diğer müttefikler tarafından aynı medeniyet ve dinin mensubu olmadığı için düşman taraf muamelesi görecektir. Nitekim böyle de olmuştur. 60 senedir Türkiye'nin AB'ye bir türlü üye alınmamasının, NATO'daki müttefiklerinin bu gün Suriye ve Irak'ta çıkarları çatıştığı için terör unsuru PKK, PYD, YPG'yi Türkiye aleyhinde destekleyip silahlandırmalarının, ABD'nin ortağı Suudi Arabistan'ın iflasına neden olmasına rağmen petrol fiyatlarını düşürmesinin temelinde  medeniyet farkından, İslam ve Hıristiyan farkından başka hiç bir neden yoktur.

Bir diğer ilginç gerçek daha var. Huntington bu tezinde her ne kadar dünyayı Batı, Hint, Çin, Ortodoks, Latin Amerikası, Afrika ve İslam gibi 7 temel grup altında tanımlasa da aslında bu gruplar kültürel bazda bir tasnif olmayıp her biri ayrı ayrı mücadele ve müttefik politikalarını belirlemek içindir. Nitekim Medeniyetler Çatışmasında günümüzde gelinen aşamada Huntington'un tasnif ettiği her grubun ayrı ayrılıkta İslam, dolayısı ile Müslümanlar ile çatışması temin edilmiştir. Bugün Çin’de Doğu Türkistan, Hindistan’da Keşmir, Myanmar’da Arakan örneğinde olduğu gibi, Ortodoks ve Slav dünyasında Bosna Hersek, Kosova, Karabağ, Çeçenistan örneğinde olduğu gibi, Afrika'da Sudan, Somali, Nijerya, Sahra altı bölgesi örneğinde olduğu, Batının NATO liderliğinde Afganistan, Irak, Libya, Suriye'deki faaliyetleri örneğinde olduğu gibi zaten gerçek bir Medeniyetler Çatışması yaşanmaktadır. İşte bu ve diğer örneklerin tamamına bakıldığı zaman aslında Huntington'un grup grup sınıflandırdığı tüm medeniyetlerin bir olup İslam medeniyetine karşı saldırıya geçtiği aşikar görülmekte. Hatta ABD başkanı Trump’un politikasının kırmızı çizgilerini teşkil eden Müslümanlara karşı yasak ve engellerin de bu çatışmanın tuzu biberi olduğu ayrı bir inkar edilemez gerçektir.

Peki tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurduğumuz zaman Türkiye bu gerçeklerin neresinde, nasıl bir konumda???

Huntington’un Medeniyetler Çatışmasını renklerle dünya haritası üzerinde anlattığı görsele baktığımız zaman 3 ülkeyi (4. ülke olarak Haiti de var ancak mevzumuzun dışında olduğu için yazmıyorum) bahsi geçen grupların dışında tuttuğu ve gri renkle işaretlediğini görmekteyiz. Bu 3 ülke İsrail, Etiyopya ve Türkiye’dir. Müellif kendi açıklamalarında Türkiye’yi Medeniyetler Çatışmasında kararsız ülke olarak gördüğü için gri gösterdiğini savunuyordu. Ona göre Türkiye ve Etiyopya belli bir kültüre (İslam’a) ait olmasına rağmen başka kültüre (Türkiye İslam’dan laikliğe, Etiyopya İslam’dan Batı kültürünü temsil eden Hıristiyanlığa) geçiş yapmak isteyen ülkelerdi. Huntington’un bu tanımlaması tabii ki maksadı kamufle etme çabasından başka bir şey değildi. Çünkü bu tanımlama dünyanın en eski kültürlerinden birinin mensubu ve başka bir kültüre de geçiş yapması imkansız olan İsrail’i aynı gri renkte göstermesi ile çelişmekteydi. Aslında bana göre Huntington, Türkiye ve Etiyopya’yı İsrail ile aynı renkte işaretlerken hayal ettiği Büyük İsrail projesinin başlangıç ve bitiş sınırlarını göstermiştir. Ancak çeliştiği ve açık verdiği için daha sonra Huntington medeniyetler haritasında yeniden düzenleme yaparak Türkiye ve Etiyopya’yı ait olduğu kültürün, yani İslam’ın rengiyle işaretlemek zorunda kalmıştı.

Dolayısı ile bahsi geçen haritada çelişkili unsurlara baktığımız zaman Türkiye’nin, hem kripto adıyla Medeniyetler Çatışması olarak isimlendirilen 3. Dünya Savaşında, hem de Büyük İsrail'in kurulum aşamasında nasıl bir öneme ve konuma sahip olduğunu anlamak mümkündür. Yani bir diğer ifadeyle, Medeniyetler Çatışması'nın arkasındaki güç aslında İsrail Devleti'dir diyebiliriz. Zaten İsrailin kuruluş amacı ve yapısı da bunu gerektirmekte. İsrail, anayasası Yahudilerin kutsal kitapları ve dini öğretileri baz alınarak hazırlanmış bir ülkedir. İsraillilerin inancına göre Sudan'dan Türkiye'ye kadar tüm Ortadoğu tanrının onlara vadettiği topraklardır. Yahudilerin dışında tüm milletler ise onların hizmetçisi olarak görülmekte. Kendilerine vadedilmiş toprakların üzerindeki tüm milletlerin canları, mal varlıkları dahil sahip oldukları her şeyin Yahudilere ait olduğuna, karşı çıkanları ise öldürmeye hakları olduğuna inanmaktalar. Yine aynı inanca göre kıyamet öncesinde bir gün Yahudilerle ''vâdedilmiş'' topraklar üzerine yaşayan diğer milletler (Müslümanlar) arasında büyük savaş olacağına da inanmaktalar.

Yahudiler böyle, eksik ve yanlış olmaksa da kendi inançlarına sıkı bağlılar ve tüm hayatlarını, planlarını inançları doğrultusunda şekillendirirler. İnanç ve öğretilerini sahibi oldukları tüm şirket, marka ve yapımda en bariz şekilde logolarla belli etmekten çekinmezler. Ve Samuel Huntington da mensubu bulunduğu milleti ve dinine sadakati gereği, Büyük İsrail’i kurmak için kendi elinden geleni yapmıştır. İsrail'in savaşlarla kurula bileceğini, atalarının buna inandıkları için sırasıyla önce 1. Dünya Savaşını çıkarıp Osmanlı'yı yıkmaya ve Filistin'e yerleşmeye çalıştıklarını, sonra 2. Dünya Savaşını çıkararak Avrupa’nın 4 bir yanına dağılmış ve refah içinde yaşayan, Filistin’e yerleşmeyi kabul etmeyen yahudileri Filistin’e toplayarak İsrail'i kurduklarını ve Büyük İsrail'in kurulması için de 3. Dünya Savaşının çıkması gerektiğine inanan haylaz ve kurnaz siyaset bilimcisiydi. Zira Huntington'un Medeniyetler Çatışması tezi bir öngörü yeteneği olmayıp sinsi ve titiz Yahudi planlaması örneğidir. Büyük bir lobi, finans ve istihbarat gücü harcayarak planlarında başarılı olmuşlardır. İlginç olan ise Büyük İsrail'i kuruyoruz demeden, planlarına Medeniyetler Çatışması diyerek yönetiminde etkili oldukları tüm Hıristiyan ülkeleri, hatta Japonya, Çin, Hindistan, Kore, Myanmar gibi Hıristiyan olmayan ülkeleri de kendi saflarına çekerek Müslümanlara karşı organize etmişlerdir.

Netice itibari ile bugün dünya çapında bir Anti İslam koalisyonu oluşmuş bulunmakta. Medeniyetler Çatışması yahut da 3. Dünya Savaşı fiilen Ortadoğu’da başlamıştır. Fakat bu kadar çokuluslu koalisyon Anti İslam ekseninde birleşik komuta ve idare merkezinden yönetilmekte iken henüz İslam kültürünün parçası olan ülkelerin kendi aralarında bir koalisyon oluşturamadığı üzücü gerçektir. Zira her birinin koalisyon yapmaya engel kendi sorunları vardır. Ayrıca böyle bir koalisyonun güçlü ortakları sayılabilecek bir çok ülke de Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı gibi çoktan tasfiye edilmiştir. Nükleer güce sahip tek İslam devleti Pakistan, sürekli Hindistan tarafından sıkıştırılmakta. Malezya, Endonezya gibi ekonomisi güçlü olan ülkeler ise ihtilal ve darbelerin gölgesi altında tutulmakta. İran zaten İslam’dan öte Şii mezhep faktörünü öne çıkarmakta. Türkiye daha dün 15 Temmuz gibi bir belayı atlatmıştır. Yani tek cümleyle, İslam devletleri henüz bir koalisyon oluşturabilecek güçte ve yapıda değiller.

Fakat her geçen gün Müslümanlar karşılaştıkları zulüm ve ayrımcılıklar karşısında bilinçlendikçe bir koalisyon gerektiğine daha çok inanıyor ve düşüncelerini dile getiriyorlar. İslam coğrafyasında gözler güçlü İslam Devleti ve güçlü Müslüman lider arayışında. Asıl nedeni ve amacı ne olursa olsun, işgalci unsurlara karşı en ufak bir eylemi anında destanlaştırıp failini kahraman ilan ediyorlar. Bu durum Müslüman politikacılar için de politika ve imajlarında yeni bir trend oluşturmalarını sağlamakta. Türkiye bazında ele almak gerekirse Davos’ta ‘’One Minute’’ çıkışı bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. Aynı argümanı günümüzde bir çok Müslüman lider ve politikacılar kullansalar da henüz hiç birisi Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar popüler olabilmiş değil. Arap ülkelerinde Erdoğan’lı tişörtlerin, pankartların, hatta yeni doğan Arap çocuklara Türkçe Erdoğan isminin verilmesi, İslam coğrafyasında yükselen müspet Türkiye algısı bu trendin popülaritesini ölçen etkenlerdir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel ile ortak basın demecinde canlı yayında ‘’İslami Terör’’ ifadesine şiddetli itirazı dünya Müslümanlarının gönlünde hem kendisinin, hem de Türkiye’nin sıradaki kick-off’u olmuştur. 

Özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtiçindeki popülaritesini dünya Müslümanları çapında yükseltebilmiş liderdir. Argümanları çok iyi değerlendirdiği tartışılamaz. Yakın gelecekte olayların nasıl gelişeceğini önceden tahmin etmek zor. Lakin Erdoğan ve onunla aynı stili paylaşan Batılı meslektaşı Trump’un söylemlerindeki vurgu ve tonlarla bakılırsa yakın tarihte dünyanın demokrasi ile değil tamamen Huntington'un tezine uygun şekilde ortak medeniyet ve dini duyguları paylaşan çoğunluğun seçtiği otoriter liderler tarafından yönetileceği kesindir. Yeni dünyada savaşı kazanmaya odaklı, küçük meselelerin büyük meselelere kurban edileceği, ulusal çıkarların koalisyon çıkarlarına göre şekillendirileceği politikalar izlenecektir. Hiçbir ulus tek başına ayakta kalamayacak, varlığını sürdüremeyecektir. Dünya Anti İslam ve İslam Koalisyonu ekseninde iki cephede paylaşılacak, koalisyon dışında kalmak isteyen ülkeler ise sömürge ve işgale uğrayacaktır. Ulusların iktidar ve muhalefet grupları da taraf ve saf tercihinden kurtulamayacaklardır. Bu durum yeniliklere ayak uyduramayan muhalefetleri daha zayıf ve bir o kadar da agresif yapacaktır. Günün trendine göre algoritma geliştiren muhalifleri ise büyük ihtimal, liderlerin ekibine dahil edecektir. Herkes kendi inancına olan bağlılığı ve bilgisi nispetinde sigortalanmış olacaktır...

@Metin Uçar

Yorumlar (1)
Aydemir Keleş 8 yıl önce
Mükemmel bir yazı. Tebrik ederim.
2
az bulutlu
Namaz Vakti 22 Kasım 2024
İmsak 05:41
Güneş 07:09
Öğle 12:13
İkindi 14:44
Akşam 17:07
Yatsı 18:30