banner333

banner309

28.07.2011, 11:16

Türkiye'nin Körfez ve Ortadoğu ile İlişkileri

 2008’de hız kazanan ve etkisini özellikle Euro bölgesinde halen hissetirmeye devam eden küresel mali kriz, dünya ekonomik ve siyasi güç dengelerini büyük ölçüde değiştirmiştir. Krizin ardından BRIC ülkelerinin ve Türkiye gibi bölgesel güç konumundaki ülkelerin dünya ekonomisi ve siyasetindeki ağırlığı daha fazla hissedilmeye başlamıştır. Güç ekseninin yavaş yavaş Batı’dan Asya Doğu’ya doğru kaymakta olduğu hemen hemen bütün analistler tarafından kabul edilmektedir.OECD ülkeleri halen parasal ve mali tedbirlerle ekonomiyi canlandırmaya çalışırken gelişmekte olan ülkeler ticaretlerini bölgesel pazarlara kaydırabilme kabiliyetlerinden dolayı finansal krizi daha kolay yönetebilmişlerdir.
Türkiye’de benzer bir biçimde ‘komşularla sıfır sorun’ konseptine dayalı bir dış politika açılımı ile yakın çevresindeki ülkelerle münasebetlerini güçlendirme yonunde ciddi adimlar atmistir. Körfez ve Ortadoğu ülkeleri bu yaklaşımın odağında yer almaktadır. Krizi atlatamayan Avrupa piyasalarının daralması, bu ülkelerde bulunan Körfez sermayesinin yer değiştirmesini hızlandırmaktadır. Türkiye'nin krizden çok büyük tahribat almadan çıkması nedeniyle Arap sermaye grupları Türkiye’deki yatırım imkanları ile daha çok alakadar olmaya başlamışlardır. Son dönemde Türk ve Arap dünyası arasındaki münasebetler tarihi ve kültürel bağların da etkisiyle siyasi ve iktisadi sahada daha hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Serbest ticaret, çifte vegilendirmeyi önleme, karşılıklı yatırımların korunması gibi anlaşmalarla ve vizesiz girişlerin önünün açılmasıyla gerek K.Afrika gerek Körfez gerekse de yakın bölgemizdeki ülkelerle yapılan ticaret hacmi son 7-8 yılda muazzam bir artış kaydetmiştir.
Türkiye’nin Körfez Bölgesi’ni de (GCC) kapsayan yakın ve ortadoğu’ya ihracat hacmi 2007 yılında 15 milyar$ ve toplam Türkiye ihracatındaki payı %14 seviyelerinde iken bu rakam 2008’de %14’lük bir artışla yaklaşık 26 milyar$ dolara yükselmiş bölgenin toplam ihracatımız içindeki oranı %20’ye çıkmıştır. 2009’da uluslararası mali çalkantılara ve uluslararasi ticaretteki daralmaya rağmen bölge ile olan ticaret hacminde fazla bir düşüş yaşanmamıştır. (19.1 milyar$) 2010 yılında ise yeniden ticaret yeniden ivme kazanmaya başlamış 24 milyar$’a yaklaşmıştır. Demir-çelik ve inşaat malzemeleri başı çekmektedir.

Artan hampetrol fiyatlarına ve petrol ihraç gelirlerine bağlı olarak devlet fonlarında biriken kaynağın büyük bir bölümü kamu yatırımlarına aktarılmaktadır. Körfez İşbirliği Ülkelerinde toplam değeri 2.3 trilyon$’a ulaşan altyapı proje hacmi Türk müteahhit firmaları ve bankalar için çok önemli bir potansiyel teşkil etmektedir.Sadece ortadoğu bölgesinde (K.afrika hariç) Türk müteahhitleri tarafından üstlenilen yeni projelerin değeri 2008 ve 2009 yıllarında sırasıyla 6.5 ve 6.0 milyar US$ olarak gerçekleşmiştir.Bu rakam 2008’deki 24 milyar$ ve 2009’daki 20 milyar$’lık toplam yurtdışı yeni taahhüt işlem hacminin %28 ve %32’sine denk düşmektedir. 2010 yılında 48 ülkede toplam değeri yaklaşık olarak 20.3 milyar ABD Doları olan 517 proje üstlenilmiştir.Ortadoğu’nun payı %33’dür. Türk Müteahhitlerin hizmetlerini ihraç ettikleri ülke 70’li yıllarda sadece Libya iken 10 yıldan daha kısa bir sürede bütün bir Ortadoğu’da etkin bir konuma ulaşmışlardır.

Ortadoğu sermayesinin Türkiye’ye olan ilgisi sadece global krize bağlı olarak gelismemistir. Diger onemli faktor 11 Eylül ikiz kule saldırıları idi. Başta ABD ve Avrupa olmak üzere gelişmiş piyasalarda yükselen Arap aleyhtarlığı ve Arap ülkeleri ile terör faaliyetleri arasında bağ kurma çabaları nakit kaynaklari yuksek bolge sermayesini Turkiye'de yatirim imkanlarini degerlendirmeye sevk edici bir rol oyanistir. 1980’li yılların ortalarından başlayarak ozellikle finans sektörunde zaten uzun süredir mevcudiyetini sürdüren Körfez sermayesi (Albaraka, Kuveyt Turk) AK Parti'nin iktidara geldigi 2002 yilindan itibaren Türkiye’deki yatırım imkanlarını yeniden ve daha kapsamlı bir surette tetkike yönelmiştir. Bu süreçte Körfez sermaye grupları Türkiye’de bilhassa banka ve şirket alımlarına yönelmiştir. (Türkiye Finans, Turkish Bank, T-Bank) Aynı dönemde Körfez sermayesi hisse piyasalarındaki potansiyeli de farketmiş ve bazı aracı kurumlara ortak olmuştur.(Inter Yatırım, Ata yatırım, Gisad Menkul değerler, Haliç Leasing) Ekonomideki dinamizm ve reel sektördeki iş fırsatları Ortadoğu kökenli özel sermaye (private equity) fonlarını Türkiye’de gelecek vadeden karlı şirketleri satın almaya veya ortaklığa yönlendirmiştir. (Acıbadem Hastanesi, Dünya Göz Hastanesi, Yargıcı, Memorial Hastanesi, Cevahir AVM) Türkiye’ye yönelik en büyük yatırım dalgası özelleştirme programı içinde yer alan Türk Telecom’un 2005 senesinde 6.5 milyar $’a Bölgenin en büyük gruplarindan Oger Grubu’na (Hariri) satışı ile zirveye ulaşmıştır.

Ortadoğu Bölgesi’nde faizsiz bankacılık sektörü en hızlı büyüme kaydeden sektörlerin başında gelmektedir. Özellikle son 10 yılda İslami finans faaliyetlerinin genişleme temayülü içine girmesiyle İslami finans ve sermaye küresel bir mali güç haline gelmeye başlamıştır. Faizli işlem yapmak istemeyen Türk şirketleri de Murabaha ve Ijara tarzı işlemlerle Arap finans kurumlarından faizsiz kredi temin etmeye başlamışlardır. Her yıl ortalama yüzde 15-20 arası büyüyen İslam şeriyesine uygun aktifler, 2010 yılı itibarı ile 1 trilyon doları aşmıştır.

Körfez ülkeleri ile ilişkiler sadece bu ülkelerden Türkiye’ye yönelen sermaye ile sınırlı kalmamış, Türk sermayesi ve insan gücü de bölgeye yönelmeye başlamıştır. Özellikle Türkiye’den bir çok şirket ve firma başta Birlesik Arap Emirlikleri olmak üzere S.Arabistan, Bahreyn, Kuveyt gibi ülkelerde yatırım yapmaya başlamıştır. Lojistik avantajlar ve vergi kolaylıkları Türk firmalarını bü ülkelerdeki serbest bölgelerde faaliyet göstermeye sevk etmiştir.

Türkiye'nin nitelikli insan gücü bu ülkelerde başta inşaat ve finans olmak üzere çeşitli sektörlerde ülke ekonomilerine önemli katkılar sağlamaktadır. Bu çerçevede çoğunluğu beyaz yakalı olan Katar’da 7000, BAE’de 6000 Türk çalışanı yaşamaktadır. S.Arabistan’daki Türk işçilerinin ve esnafin (önemli bir kısmı küçuk işletme sahibi olan) sayısı 150.000’inin üzerindendir. Bölgeye Türkleri çeken en temel faktör istihdam imkanları, sosyal hayat ve turizmdir.Özellikle kriz öncesi dönemde Abu Dhabi, Dubai, Bahreyn gibi merkezler inşaat, finans, hizmet sektörünü Türkler bakımından cazibe merkezi haline getirmiştir.

Diğer taraftan Türk bankalarının sadece Bahreyn’de off-shore şube faaliyeti sürdürmekten ibaret olan Ortadoğu stratejisi değişmeye başlamıştır. Bir çok Türk bankası üst-altyapı inşaat projelerinden ve ticaret pastasından daha fazla pay alabilmek ve kısa ve orta vadeli ve nispeten daha uygun maliyetli nakit finansman kaynaklarına daha kolay erişebilmek için bölgeye açılmaya başlamıştır. Ziraat Bankası Irak’ta ve S.Arabistan’ın Cidde ve Riyad şehirlerinde şube açmıştır. Yine Irak’ta, İş Bankası ve Vakıf Bank birer şube ile faaliyet yürütmeye başlamışlardır. Akbank ve Kuveyt Türk Dubai’de temsilcilik ofisi açmıştır. Bankaların yanısıra reel sektör şirketleri de hem üretim hem de dağıtım faaliyetleri ile ilgili başta S.Arabistan (Ülker) olmak üzere bölgede yatırıma yönelmektedirler.

Bankacılık sektörü Türkiye ile bölge arasında bir köprü görevi görmektedir. Türk bankaları muhabirleri ile stratejik işbirlikleri yapmak suretiyle altyapının, üretim ve ticaretin finansmanı noktasında Ortadoğu ülkeleri ile iş yapan firmaların mali ihtitaçlarını tespit ederek değişik finansal çözümler ve ürünler sunmaktadır.Bu ürünler arasında dış proje ve yatırım kredileri, ithalat ve ihracat finansman kredileri, teminat mektupları, havale ve ödeme sistemleri, uluslararası nakit yönetimi, risk yönetimi ve sigorta hizmetleri, iskonto, factoring, forfaiting vs bulumaktadır.

Türkiye 1945 sonrası uluslararası ilişkiler düzleminde önceliklerin ve menfaatlerin yanlış teşhis edilmesi nedeniyle bu coğrafya uzun süre ihmal edilmiştir. Dış politik tercihler iktisadi eğilimleri de büyük ölçüde belirlemiş bu nedenle Soğuk Savaş döneminde ağırlıklı olarak Avrupa ve ABD eksenli bir siyaset takip eden Türkiye kendi hinterlandındaki bölgelerle yakın ticari münasebetler kurmakta gec kalmıştır.

Değişen dünya şartları ve Ortadoğu’daki yaşanan büyük dönüşümler bağlamında Türkiye’nin bölge merkezli projelere yönelmesi milli ihtiyaçlara daha uygun düşmektedir. Bunun için Türkiye’nin evvela jeostratejik konumundan kaynaklanan avantajları ve riskleri iyi analiz etmesi gerekmektedir.Başta Körfez olmak üzere K.Afrika ve Ortadoğu Bölgesi Türkiye yönünden ciddi bir ittifak potansiyeli taşımaktadır. Türkiye’nin 21.yüzyılda kuresel bir güç olarak konumlanmasını belirleyecek en temel faktör hem Batı dünyası hem İslam coğrafyası hem de Türki Cumhuriyetleri de kapsayan Avrasya-Asya hattı ile ilişkilerini yeni küresel gerçekler temelinde dengeleyebilme becerisidir.
Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 22 Kasım 2024
İmsak 05:41
Güneş 07:09
Öğle 12:13
İkindi 14:44
Akşam 17:07
Yatsı 18:30