21.05.2013, 13:38
ŞUNLARDAN, BUNLARDAN, ONLARDAN VE DAHİ KİMLERDEN
Ülke ekonomisi harika; kriz miriz yok. Paralar torbalarla geliyor. Ama vatandaşa yok. IMF’ye borcumuz bitti hamd olsun. Ülkenin gelir getiren tüm unsurları 40 milyar dolar satıldı. Dış borç 337 milyar dolar. Ödenen 23 milyar dolar. Şimdi kar bunun neresinde?
Her şeye teğet geçiyoruz. Yani kazıklardan şimdilik milim farkıyla sıyırıp geçiyoruz. İnşallah bir yerlerimize batmadan geçeriz de rahat bir nefes alırız. Yoksa çok acı verir diye düşünüyorum. O zaman şimdilik hamd olsun.
İşsizlik meselesi? Lafını bile edemezsiniz. Ya bu insanlar bu kadar nankör olamaz ki. Baksana çözülmüş işte. Hamd olsun. Her patrona bir işçi. Birde dağa çıkmak lazımmış. Dağdan inince hem iş hem ev sahibi olunacak. Ben demiyorum, onlar diyor. Gerçi işe ne hacet evlere servis varken. Ne çok zengin bir ülkeymişiz pardon ne kadar da çok patronumuz varmış. Her patrona bir işçi düşüyor ve işsizlik meselesi çözülüyor. Tevekkeli kırsaldan şehirlere, göçün ve dağdan inmelerin sebebi buymuş demek.
Dağdan inince arada sırada ortalığı karıştırmak, birkaç halk otobüsünü içindekilerle yakmak, bütün camları kırıp esnafa kamuya zarar vermek, polise taş molotofkoktely atmak ve gece yarısı insanların araçlarını yakmak normal olmalı. Hani alışkanlıktan… Zaten emniyet güçleri bunları yapanları değil elinde Türk Bayrağını taşıyıp bu olayları protesto edenlere karşı tazyikli su, gaz sıkıp tutukluyor.
Kardeşim ne işiniz var Türk Bayrağı falan? Karşınızdakilerde bilmem kim değil ki… Onlar iktidarın sıyanetinde olup bebek katili, cani, ermeni apocuğun çocukları. Oturun oturduğunuz yerde….
Neyse;
İktidarın büyük şehir belediyelerinin uçan kuşa borcu varmış kime ne. Hükümet bir gece operasyonu ile bir kanun çıkarır bütün borçları siler mi? Siler, sildi de. Ama her ne hikmetse Ankara eski belediye başkanı Bay Karayalçın’ın borçları hiç bitmiyor. Adam 20 senedir yok ama hala borçları duruyor olmasından dolayı birde ben hatırlatayım dedim. Belki borçlarını öder diye. E ee ne yapalım borç işte. Borcunu ödemeyen… … yamçısıdır.
Dağdakiler inince terörü de bitirdik hamd olsun. Çünkü hem iş, hem ev vereceğiz hem de meclise getireceğiz. Diyor iktidar ve akilleri. Artık ülke önce eyaletlere ayrılıp sonra bölünmeli ki, eş başkanlardan biri olan bebek katili, cani apo cuk boşta kalmasın. Demi ama? Kundaktaki bebeklerin, öğretmenlerin, emniyet güçlerinin velhasıl 40 bin kişinin katili olması bir şeyi değiştirmez. Ne derse o. Abartmayın canım. Bu arada yalnızlıktan canı sıkılınca şerefsiz, planlama hatası yapıyormuş. Onun için biten terörün arta kalan şerefsizlerini de eşleri ile birlikte hem sefa yapsınlar hem de planlama eksik kalmasın diye ada'ya götüreceklermiş.
Gelinen bu günlerdeki durumumuza bakıp düşününce insanın aklına ilk şu soru geliyor.
— Biz nasıl millet olduk ve bizler nasıl insanlarız?
Bizi Millet yapan ve BİN YILLIKvarlığımızın ana nedenlerini oluşturan dil, din, vatan, tarih, bayrak ve kardeşlik gibi ortak değerlerimizi birer, birer elimizden alıyorlar. Ama biz hala “bizi sokmayan yılan bin yıl yaşasın” durumundayız. Belki bizi sokmayacak bu karayılan fakat evlatlarımızı mutlaka sokacaktır. Sokmasa bile sokturacaklardır. Beslendiği çanak belli. Mensubu olmaktan şeref duyduğumuz dinimizde bu gün için yaşamak ve geleceği yok saymak yoktur. Öyle olsaydı İslam’ın önderi, uğruna âlemlerin yaratıldığı Yüce Peygamberimiz İslam’ın yayılması için mücadele etmezdi. Öyleyse yaratılmışların en şereflisi eşref–i mahlûk olarak yapmaya muktedir olduğun her şeyden sorumlusun. Bundan kaçış yok. Eğer bu durumdan hala endişe duymuyor ve üç maymunları oynuyor isek bizde bir maraza vardır. Veya hep birlikte algılama sorunu yaşıyoruz demektir.
Millet olarak öyle bir hale geldik ki sormayın. Ya hu şu halimize bir bakın. Her şeyimizle politikayız. Fakat aslına bakacak olursak, biz mi politikaya girdik politikamı bize hiç belli değil. Nerdeyse soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yiyecek - giyecek ve renklerimizle politize konuma gelmişiz. Her şeyimiz politika olunca tabiî ki kaçınılmaz gerçek olarak politika bize girmiş oluyor. Tıpkı virüs kapmış bilgisayar gibi. Allah kahretmesin. Artık virüs koruyucularda işe yaramıyor. Huş siteleri görünce mayışıyor ve gevşiyoruz. Böyle olunca da virüsün girmesine engel olamıyoruz. Kömür çuvalları ve paketler geldiğinde nefis denen ekran pardon insan koruyucusunun da engel olamadığı gibi.
Sonrası malum. Politikanın dayanılmaz hafifliğiyle başlıyoruz; Efendim şöyle oturursan şunlardan, böyle oturursan bunlardan, öyle oturursan onlardan olursun. Efendim şöyle giyinirsen şunlarda, böyle giyinirsen bunlardan, öyle giyinirsen onlardan olursun. Efendim şuraya gidersen şunlardan, buraya gidersen bunlardan, oraya gidersen onlardan olursun. Efendim şöyle kıvırırsan şu partinin, böyle kıvırırsan bu partinin, öyle kıvırırsan da o partinin adamı oluyormuşsun. Oda yetmiyor politik kıvırma nasıl yapılır? Diye birde “politika mektebi” açıyoruz. Ne yazık ki böyleyiz.
Maalesef sofralarımızdan tutunda iş bulma, tayin, atama kısacası hayatımızın her noktasında politika var. Ne kadar ben yok’um desende, istemesen de hep içindesin. Birçok örnek verilebilir. Ancak detaylarda hem boğuluruz hem de bizi bozar…
Milletin göstereceği davranışın birileri tarafından illaki kontrolümü gerekiyor?
Bu millet neyi nasıl yapacağına kendisi karar veremeyecek mi?
Bu kadar cahil bir millet miyiz?
Hep birilerine mi, ram olacağız?
Bu soruları kendime sordukça beni hafakanlar basıyor. Yoksa birileri hala bizleri güdülebilecek bir yığın mı görüyor? Diye de düşünmeden geçemiyorum.
Bu işin sonu ne mi olur? Onu bilemiyorum ama bu teğet geçmeklerin ve/veya krizin bize gelmezlerin sonunda sanırım ortalık toz dumandan, pembe tablolu ekran koruyuculu kum fırtınasının meydana getirdiği hortumlara dalarız. İşte o zaman inşallah dualarda, dualarımızın kabulünde geç kalmamış oluruz.
Meseleler ortada iken biz hala şunlardan, bunlardan, onlardan ve dahi kimlerden gibi dramların sahnelendiği orta oyunları daha çok görür ve alkışlarız.
İnsani haklar ve insana saygıda Hindistan bile bizden ne kadar ilerde. Gelişen bir olay sonrası kendilerini başarısız olduğunu gören bakanlar istifa ediyor. Japonya’yı söylemiyorum bile. Çünkü orada intihar ediyorlar. Bizde de bırakın istifa etmeyi zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkılıyor ve tam tersi koltuklara öyle bir yapışılır ki sankim öbür dünyaya taşıyacaklar.
Birde milleti şunlardan, bunlardan, onlardan diye bölerler sonra kuzu sarması canciğer olurlar. Kendileri için mubah gördüklerini millet için görmek bir tarafa bir araya gelip diyalog kurmasınlar diye de binlerce desise ortaya atarlar.
Yukardan bakılınca sevsinler böyle düzeni demek, diyebilmek çok güzel oluyordur beklide. Çünkü hiç yukarıdan bakmadım. Alttan bakınca nasıl olduğunu diyeceğim de bakamıyorum ki, ya ergene koncu oluyorsun yâda kışkırtıcı. Ondan sonra işin yoksa disko, disko dolaş dur. Tabi sağlığın bozulmazsa.
Ve dahi kimler, yani renksizler ortalıkta cirit atıyorlar. Kendileri için yer beğeniyor, şurası olmazsa, burası oda olmazsa orası olur. Bu "Ve dahi kimler" takımının rengi olmadığı için hiçbir şey onlar için fark etmiyor. Bukalemun gibiler vallahi. Anında ortama uyum. Yeter ki kendilerinin peşleri rahata ersin. Gerisi teferruat bile sayılmaz.
Memleketimizin şuan ki durumu gereği meselelerin çözülmesinde beklenebilecek bir zamanın olmadığı gibi ülke olarak böyle bir lüks de hiç mi hiç tahammül gösterebilecek konumda değiliz.
Sözün sonu, bu ülkenin ve bu milletin, huzuru bulması ve refahı yaşaması için, bir yerden başlamak adına "Dünya ve ahrette necatlarına sebep olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salahına çalışmak" isteyenlerle bir ve beraber olmanın gerçeğini görmeliyiz.
2
az bulutlu
Namaz Vakti
23 Kasım 2024
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |
Yüreğine ve de kalemine sağlık...