21.09.2012, 16:19
ŞİRAN – TATİL – RAMAZAN–I ŞERİF – TOZ TOPRAK ve SUSUZLUK
Memleketin bunca sıkıntısı varken neden Şiran? Diye akla sorular gelebilir. Ülke meseleleriyle ilgili yazılarımız olmaktadır. Bu konuda da âcizane fikirlerimizi elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce ifade etmekteyiz. Ne var ki, gündeme düşmüş olaylara hemen yorum getirmek belli birikim ve kaynak ister. Bununla beraber asıl işimiz bu olmamakla birlikte iyi niyetlerle bazı değerlendirmeler yapma gayretindeyiz. Ancak sağlıklı bir fikir beyan etmek içinde, olayların akışını görmek ona göre araştırmalar yapmak ve belli bir birikime ulaşmak gerekir. Dolayısıyla doğru bilgi aktarabilmek içinde sabırlı olunmalı ve doğru kaynaklara ulaşılmalıdır ki, fikirlerimizi sağlam bir zemine oturtabilelim.
Kısaca bu konudaki düşüncelerimizi ibra ettikten sonra konumuz olan Şiran’a dönecek olursak; biz gurbette yaşayanlar için “kutsal toprak” sayılan memleketimiz Şiran’ın yayla serinliğindeki temiz havasını ve çam kokusuna karışmış envai çeşit mis gibi çiçeklerin çevreye yayılan kokularını ciğerlerimizin ta en derinlerine kadar çekmek. Ramazan’a denk gelen bu günlerimizi deniz kenarları yerine Şiran’da geçirmek ve Şiran’ımın sıcak güzel gönüllü, çilekeş, kadim insanları can dostlarla kucaklaşarak ta sıla hasretimizi de ta en derinden duygularımızın hasretliğini doyurmak ve gidermek istedik.
Dolayısıyla söz konusu seyrangâh Selçuklu Mimarisinden esinlenerek projelendirildiği ileri sürülmektedir. Ne var ki, söz konusu yapıda hangi motiflerin veya hangi unsurların Selçuklu Mimarisini çağrıştırdığına dair bir açıklama yoktur. Ayrıca bir açıklamada, tarihi verilerle hiç ilgisi olmayan bir Evliya Çelebi hikâyesi uydurularak insanları tarihi yanılgıya düşürülmesinden dolayı yapılmalıdır. Bir diğer husus da tersine dikilmiş kazık misali duran ve tamda doğanın ortasına yapılan bu betonarme yapının neden oraya yapıldığı mantığıdır.
Kısaca bu konudaki düşüncelerimizi ibra ettikten sonra konumuz olan Şiran’a dönecek olursak; biz gurbette yaşayanlar için “kutsal toprak” sayılan memleketimiz Şiran’ın yayla serinliğindeki temiz havasını ve çam kokusuna karışmış envai çeşit mis gibi çiçeklerin çevreye yayılan kokularını ciğerlerimizin ta en derinlerine kadar çekmek. Ramazan’a denk gelen bu günlerimizi deniz kenarları yerine Şiran’da geçirmek ve Şiran’ımın sıcak güzel gönüllü, çilekeş, kadim insanları can dostlarla kucaklaşarak ta sıla hasretimizi de ta en derinden duygularımızın hasretliğini doyurmak ve gidermek istedik.
Bu düşüncelerle düştük yollara. Ağustos ayının 6’sı sabahı indik Şiran’ımıza. İndik ama ne indik sormayın. Alucra tarafından geldik ancak, dedik ki girişi sanayi tarafından yapalım da ilçe merkezi şimdi kalabalık olur, kalabalığa takılmadan sakince direk olarak eve geçelim diye düşündük. Ve bu düşünceden hareketle güzergâhı takip ederek ilçe merkezine geldiğimizde yanıldığımız anladık ama iş işten geçmişti artık. Çünkü alt yapı çalışmaları yüzünden mecburen merkezi turlamak zorunda kaldık.
Tabi yapılan çalışmalar ilçemiz adına çok güzeldi. Bundan dolayı da sevindik. Ancak ilerleyen zamanlarda, içine düşeceğimiz sıkıntıları bilmeden. Evet, birkaç gün sonra yapılan bu güzel çalışmaların tatilimiz boyunca bizleri bir hayli rahatsız edici hale geldiği de bir vakıadır. Gerçekten yuttuğumuz toz, temiz yayla havası ve envai çeşit çiçek kokularının yerine ciğerlerimizin ta en derinlerine kadar (istemeden olsa) nüksederek yerleşti. Tabi aylardan da mübarek Ramazan olunca ciğerlerimize giden toz, olayın tuzu biberi oldu. Sanırım bu durumu köprünün doğusunda kalanlar hep yaşadılar ancak, merkez camisinden İne Mahallesine kadar olan Gümüşhane Caddesinin tüm sakinleri daha çokça yaşadılar. Hatta daha öncelerinin daha vahim olduğunu şimdiki durumun çok daha iyi olduğunu söyleyerek olayın vahametini anlatmaya çalıştılar.
Gümüşhane Caddesi sakinlerine ve merkez esnafına tozlu bir hayatı reva gören bu durumun muhatabı ve sorumlusu olan Sayın Belediye Başkanı, Tekke Mahallesinde oturduğu için sanırım bu sorunlardan pek haberdar değillerdi. Eğer haberi olsaydı, kendilerini mutlaka söz konusu mahalde görebilme imkânı olurdu. Beklide Sayın Başkan, ertelenen festivalin ve Bayrak Tepe’de yapılan doğaya tersine çakılan betonarme kazık misali Evliya Çelebi Seyrangâhının açılışı heyecanı içinde olduğundan şehrin bu gibi sorunlarını çok basit görmüş ve ilgilenme zamanı ayıramamış olabilir.
Söz Evliya Çelebi Seyrangâhı’na gelmişken bir parantez açarak müsaadenizle birkaç cümlelik laf edelim.
Memleket için çakılan her çivi için ve buna vesile olan herkese en kalbi duygularımızla teşekkür etmeyi defaten dile getirmişizdir vede getirmekteyiz. Eser bırakanlara ise can-ı gönülden şükranlarımızı arz ediyor ve eseri her gördükçe dualarla yâd ediyoruz. Buda bize verilen İslami ve Türklük terbiyesinin bir gereğidir. Bu terbiyenin gereği ve hoş görüsü çerçevesinde riya’ya kaçmadan söz etmek ve eleştirilerde bulunmakta insani hasletlerdendir.
Dolayısıyla söz konusu seyrangâh Selçuklu Mimarisinden esinlenerek projelendirildiği ileri sürülmektedir. Ne var ki, söz konusu yapıda hangi motiflerin veya hangi unsurların Selçuklu Mimarisini çağrıştırdığına dair bir açıklama yoktur. Ayrıca bir açıklamada, tarihi verilerle hiç ilgisi olmayan bir Evliya Çelebi hikâyesi uydurularak insanları tarihi yanılgıya düşürülmesinden dolayı yapılmalıdır. Bir diğer husus da tersine dikilmiş kazık misali duran ve tamda doğanın ortasına yapılan bu betonarme yapının neden oraya yapıldığı mantığıdır.
Doğayla tezat bir durum oluşturan bu betonarme yapı görüntü bozukluluğuna ve görüntü kirliliğine neden olduğu gibi uydurulan, (bir varmış bir yokmuş misali) hikâye ile Şiran, tarihi açısından yanılgılara sebebiyet verecektir. Dolayısıyla Evliya Çelebi adı kullanılarak yapılan böyle bir hata, tarihe karşı bir sorumsuzluk değilmidir?
Tarihi bir olayı uydurukça bir hikâyeye dönüştürüp sonra da bu uydurukça hikâyenin arkasına saklanarak doğaya zarar vermenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Diyor ve bu anlamda yapılacak açıklamaları da can kulağıyla bekliyoruz.
Bir diğer konuda ‘’su meselesi’’dir.
Şiran’da olduğumuz yıllarda nüfus olarak daha yoğun olmamıza ve araç gereç açısından daha kısıtlı imkânlara sahipken ‘’su meselesi’’ daha doğrusu “susuzluk meselesi” yoktu. Ama her ne hikmetse Şiran su sıkıntısı yaşıyor. Şiran’da su sıkıntısı olmasına bir anlam veremedim. Çünki barajdan da su bağlantısı yapılmış. Bu durumu kaçak sulara ve bahçe sulamalarına bağlamak sanırım konuya vakıf olamamak gibi bir acziyetin göstergesi olsa gerek. Çünkü kaçak su ve bahçe sulamaları her zaman olmuştur. Buda ayrı bir konu.
Alt yapı çalışmaları biter yol asfaltlanır toz olayı halledilir. Ama görünen o ki, “su meselesi” bir hayli sıkıntılı. Kışı çok olan memleketimizde sular birde donarsa işte o zaman asıl mesele olacaktır.
Biz memleketimizin çiçek kokularının çam kokusuna karıştığı yayla havası yerine tozunu ciğerlerimizde taşırız ama Şiran’ın güzel gönüllü, çilekeş ve kadim dostu insanları sular donarsa o uzun kış aylarını nasıl geçirirler ve doğanın tam ortasına dikilen betonarme yapının verdiği görüntü kirliliğinden nasıl kurtulurlar…
Sanırım dua etmekten başkaca bir şey elimizden gelmiyor. İnşallah hava dona kesmeden su meselesi de çözümlenmiş olur. Betonarme yapı için mi? Düşüncelerimizi dile getirdik. Onun için duamız yok.
2
az bulutlu
Namaz Vakti
23 Kasım 2024
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |
''Bu şehri Şiranş kazayı viran.''