02.07.2012, 18:37
MAKAM ŞOFÖRÜ GAZETECİLİK
“Basın kartlı makam şoförü” diye manşet attı gazeteler; Akşam gazetesinin, 30 Haziran 2012 gününün dokuz sütuna manşetiydi. Gazetecilik mesleğinde on yedinci seneye girdin hâlâ 212 sigortan yok. Ama makam şoförünün basın kartı var. Sen uyu, uyu sen. Tersinden de okusanız aynı; Makam.Hıı, ondan demek. Ne yaparsan yap işin püf noktasını bilmiyorsan değil on yedi, otuz yedi sene de mesleğin hamallığını yapsan nafile. Basın kartları kimlere veriliyor görüp de arkadan nal toplayan sen gibi saftiriklere nasıl söyleniyordu hani, “Bu da sana kapak olsun” Atasözleri bile onlardan yana, “At binenin kılıç kuşananındır” Kızım sen nal toplamaya devam et. Yedi sene bir gazetede sigortasız çalıştın bu sekizinci senedir kıdem tazminatı davan devam ediyor. Sigortanı beklerken işine son verildi. Falancı maden şirketinin kimi gazetelere tam sayfa ilanından sonra filancı gazeteyi arayan kanaat önderine gazete yetkilisinin cevabı, “Köylüler kaç gazete alıyorki? Oldu. Sahi senin işine gerekçe göstermeden niye s on verildiydi?
Sevgili okuyucular kitle gazeteciliği “Yurttaş Kane” filmiyle başladı. Çıkarlar söz konusu olduğunda medya patronlarının gazetecilik başlığı altında neler yapabileceğini iyi anlatır “Yurttaş Kane” filmi. Bu filmle başlayan süreçte gazetecilik halkın haber alma özgürlüğüne hizmet etmekten, yönetenle yönetilen arasındaki ilişkiden haberdar etmekten, haber vermekten çıkıp, kişisel çıkarlarının peşinde koşan medya patronunun eline silah vermek olur. Artık tetiği kime doğrultursa. 1941 ABD yapımı filmin yönetmeni, Orson Welles. Gelelim filmin Türkiye yansımalarına. Hafızalarınıza kazılıdır o kare hemen anımsarsınız. Bornozuyla, dönemin başbakanını kapıda karşılayan medya patronu gördü bu ülke. “Demek bunca zamandır burada benim muhabirimsin atla uçağa gidiyoruz” demişken uçak İstanbul’a inmeden birileri, o gazetecinin zehir saçan madenlere karşı olduğu iş adamı medya patronunun kulağına fısıldanınca ne oldu? Bunca zaman yapılan gazetecilik-mazetecilik buhar oldu.
Şimdi Selcan Taşçı bu yazıyı da okuyunca, ‘çalışırken iyiydi de çalışmayınca mı, kötü oldu. Pek etik gelmez bana’ gibi işin iç yüzünü bilmeden bir yazı daha sallasın diye fırsat yaratmaya gayret ederken, diğer taraftan da kendisinden söz ederek önemsemiş olacağız. Makam şoförüne basın kartı verir gibi önüne gelene kart dağıtmanın sonuçlarıdır bunlar. Kimi gözlemler gazetecilik başlığı altında ne dümenler döndüğünü film kareleri gibi gözler önüne serer. Hem bakkal hem muhabirlik yapan bizim Veysel’in gazeteci diye kimleri paçasında sallayacağı film şeridine ekleniverir. Gizli ticari işler gölgesinde yapılan gazeteciliği kamuoyuna duyurmaksa pek etik gelir bana.
Hem tarafsız gazetecilik yapmaya, halkın sesini duyurmaya çalışıp, yurttaş olarak şahsi çıkarlar yerine toplumsal çıkarları ön planda tutmak, doğanın yasasından yana bir yaşam biçimini benimsemek beraberinde büyük bedelleri getirir. Şayet sevmesi biraz yürek isteyen bir memleketin sevdalısıysanız.Medya patronu, işine gelmeyen gazeteciyi bertaraf etti, itti, yuttu. Peki, uzantısı olduğu o sistemi yöneten görünmeyen el, tersini gösterince no’ldu? büyük patronluktan medyanın “*fırıç avlayanı” oldu.
Yurttaş Kane filmiyle başlayan kitle gazeteciliğiyle iş adamından, iş kadınından gazeteci olunamayacağı, beraberinde getireceği olumsuzlukları filmin sonunda görürüz. Uzun vadede gazeteleri iş adamlarının iş kadınlarının değil gazetecilerin çıkarması gerektiğini zaman gösterecek. Geçen sene hedeflenen geliri 250 milyon dolar olarak açıklanan Gümüştaş Madencilik A.Ş.’nin Maden Cevher Zenginleştirme Tesisi, Gümüşhane Organize Sanayi Bölgesi’nde 218 bin metrekare alan üzerinde kuruldu. Yüzde 50’si kurşun, bakır ve çinko karışımı, yüksek altın ve gümüş içerikli 200 bin ton konsantre elde edilecek tesis yani atık barajı, Gümüşhane Üniversitesi’nin yanı. Kentin nasıl mahvedildiğinin kanıtlarından biridir o tesis; tarihe not düşüyoruz. Necati Kurmel’in Aydın Doğan’la ortağı olduğu şirket, Başbakanla kurdele kesilerek açıldı. O yatırımlara hayatı tehdit ettiği için karşı çıkan, karşı çıktı diye iş adamı medya patronu tarafından bertaraf edilen gazetecinin, beriki gazete yöneticisinin de ilan kaptığı madenciye keyif bağışlamak için sigortasız çalıştırdığı basın emekçisinin işine son vermesi, “Yurttaş Kane” filmiyle başlayan kitle gazeteciliğinin geldiği son noktadır. Nokta. Tam on yedi senedir gazeteci ama sırf bu nedenle hâlâ basın kartı almayı, 212 sigortalı olmayı başaramadı. Belki bu süreyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başarabilir. O ve onun gibi binlerce basın emekçisini çalıştırıp, çalıştırıp haklarını vermeyerek ellerine malzeme verdiniz. Çatır çatır yazıyorlar bakın. İş çıkışı ara sokaklardaki mekanlarda bir araya gelip çalıştıkları kuruluş hakkında veryansın eden sektör çalışanlarına haksız da denilemez. Çünkü insanlar aldıkları ücretle yaşayamıyor. Kimi eniştesinin yanında, kimi fazladan eşyaların konduğu odayı kendisi için düzenleyen akraba ya da tanıdıklarının evinde sığıntı gibi hissettiklerini kendi ağızlarıyla ifade ediyor. Bir kız mesela; kızın biri, yıllardır eniştesiyle beraber yaşıyor. Hayatı kısıtlı. Otuz yaşını geçti. Arkadaşlarıyla buluşup bir iki laflamaya dalsa telefonları susmak bilmez. Ablasına laf gelmesin diye sohbeti yarıda kesip eve döner. En son geçen sene, 900 TL maaş alıyordu. 2003’ten beri sektörde ve sigortası, 212 basın sigortasından değil de o dönemde 1475’ten yapılmıştı. (1475 Sayılı İş Kanunu) Siz makam şoförlerinize onların kartlarını “haklarını” peşkeş çekmeye, onları bileylemeye devam edin. Adı ve soyadının baş harfleri gömleğinin manşet kısmına işli dönemin hukuk sorumlusu gazetede çalışıldığına dair muhasebe kayıtlarını mahkemeye gönderemedi. Davacının avukatı “bu da bir cevap” dedi. O cevap yerini buldu. Gazetenin ödediği maaşların banka kayıtları dosyadaydı nasılsa. Açılan dava tüm sigortasız basın çalışanlarına emsal oldu. Bu da size kapak olsun.
“*Fırıç avlama” Zorunluluktan ne bulursa yetinerek yemek.
Sevim Dabağ
[email protected]
Sevgili okuyucular kitle gazeteciliği “Yurttaş Kane” filmiyle başladı. Çıkarlar söz konusu olduğunda medya patronlarının gazetecilik başlığı altında neler yapabileceğini iyi anlatır “Yurttaş Kane” filmi. Bu filmle başlayan süreçte gazetecilik halkın haber alma özgürlüğüne hizmet etmekten, yönetenle yönetilen arasındaki ilişkiden haberdar etmekten, haber vermekten çıkıp, kişisel çıkarlarının peşinde koşan medya patronunun eline silah vermek olur. Artık tetiği kime doğrultursa. 1941 ABD yapımı filmin yönetmeni, Orson Welles. Gelelim filmin Türkiye yansımalarına. Hafızalarınıza kazılıdır o kare hemen anımsarsınız. Bornozuyla, dönemin başbakanını kapıda karşılayan medya patronu gördü bu ülke. “Demek bunca zamandır burada benim muhabirimsin atla uçağa gidiyoruz” demişken uçak İstanbul’a inmeden birileri, o gazetecinin zehir saçan madenlere karşı olduğu iş adamı medya patronunun kulağına fısıldanınca ne oldu? Bunca zaman yapılan gazetecilik-mazetecilik buhar oldu.
Şimdi Selcan Taşçı bu yazıyı da okuyunca, ‘çalışırken iyiydi de çalışmayınca mı, kötü oldu. Pek etik gelmez bana’ gibi işin iç yüzünü bilmeden bir yazı daha sallasın diye fırsat yaratmaya gayret ederken, diğer taraftan da kendisinden söz ederek önemsemiş olacağız. Makam şoförüne basın kartı verir gibi önüne gelene kart dağıtmanın sonuçlarıdır bunlar. Kimi gözlemler gazetecilik başlığı altında ne dümenler döndüğünü film kareleri gibi gözler önüne serer. Hem bakkal hem muhabirlik yapan bizim Veysel’in gazeteci diye kimleri paçasında sallayacağı film şeridine ekleniverir. Gizli ticari işler gölgesinde yapılan gazeteciliği kamuoyuna duyurmaksa pek etik gelir bana.
Hem tarafsız gazetecilik yapmaya, halkın sesini duyurmaya çalışıp, yurttaş olarak şahsi çıkarlar yerine toplumsal çıkarları ön planda tutmak, doğanın yasasından yana bir yaşam biçimini benimsemek beraberinde büyük bedelleri getirir. Şayet sevmesi biraz yürek isteyen bir memleketin sevdalısıysanız.Medya patronu, işine gelmeyen gazeteciyi bertaraf etti, itti, yuttu. Peki, uzantısı olduğu o sistemi yöneten görünmeyen el, tersini gösterince no’ldu? büyük patronluktan medyanın “*fırıç avlayanı” oldu.
Yurttaş Kane filmiyle başlayan kitle gazeteciliğiyle iş adamından, iş kadınından gazeteci olunamayacağı, beraberinde getireceği olumsuzlukları filmin sonunda görürüz. Uzun vadede gazeteleri iş adamlarının iş kadınlarının değil gazetecilerin çıkarması gerektiğini zaman gösterecek. Geçen sene hedeflenen geliri 250 milyon dolar olarak açıklanan Gümüştaş Madencilik A.Ş.’nin Maden Cevher Zenginleştirme Tesisi, Gümüşhane Organize Sanayi Bölgesi’nde 218 bin metrekare alan üzerinde kuruldu. Yüzde 50’si kurşun, bakır ve çinko karışımı, yüksek altın ve gümüş içerikli 200 bin ton konsantre elde edilecek tesis yani atık barajı, Gümüşhane Üniversitesi’nin yanı. Kentin nasıl mahvedildiğinin kanıtlarından biridir o tesis; tarihe not düşüyoruz. Necati Kurmel’in Aydın Doğan’la ortağı olduğu şirket, Başbakanla kurdele kesilerek açıldı. O yatırımlara hayatı tehdit ettiği için karşı çıkan, karşı çıktı diye iş adamı medya patronu tarafından bertaraf edilen gazetecinin, beriki gazete yöneticisinin de ilan kaptığı madenciye keyif bağışlamak için sigortasız çalıştırdığı basın emekçisinin işine son vermesi, “Yurttaş Kane” filmiyle başlayan kitle gazeteciliğinin geldiği son noktadır. Nokta. Tam on yedi senedir gazeteci ama sırf bu nedenle hâlâ basın kartı almayı, 212 sigortalı olmayı başaramadı. Belki bu süreyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başarabilir. O ve onun gibi binlerce basın emekçisini çalıştırıp, çalıştırıp haklarını vermeyerek ellerine malzeme verdiniz. Çatır çatır yazıyorlar bakın. İş çıkışı ara sokaklardaki mekanlarda bir araya gelip çalıştıkları kuruluş hakkında veryansın eden sektör çalışanlarına haksız da denilemez. Çünkü insanlar aldıkları ücretle yaşayamıyor. Kimi eniştesinin yanında, kimi fazladan eşyaların konduğu odayı kendisi için düzenleyen akraba ya da tanıdıklarının evinde sığıntı gibi hissettiklerini kendi ağızlarıyla ifade ediyor. Bir kız mesela; kızın biri, yıllardır eniştesiyle beraber yaşıyor. Hayatı kısıtlı. Otuz yaşını geçti. Arkadaşlarıyla buluşup bir iki laflamaya dalsa telefonları susmak bilmez. Ablasına laf gelmesin diye sohbeti yarıda kesip eve döner. En son geçen sene, 900 TL maaş alıyordu. 2003’ten beri sektörde ve sigortası, 212 basın sigortasından değil de o dönemde 1475’ten yapılmıştı. (1475 Sayılı İş Kanunu) Siz makam şoförlerinize onların kartlarını “haklarını” peşkeş çekmeye, onları bileylemeye devam edin. Adı ve soyadının baş harfleri gömleğinin manşet kısmına işli dönemin hukuk sorumlusu gazetede çalışıldığına dair muhasebe kayıtlarını mahkemeye gönderemedi. Davacının avukatı “bu da bir cevap” dedi. O cevap yerini buldu. Gazetenin ödediği maaşların banka kayıtları dosyadaydı nasılsa. Açılan dava tüm sigortasız basın çalışanlarına emsal oldu. Bu da size kapak olsun.
“*Fırıç avlama” Zorunluluktan ne bulursa yetinerek yemek.
Sevim Dabağ
[email protected]
2
az bulutlu
Namaz Vakti
22 Kasım 2024
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |
Ben kendi adıma sizin yazıyor olmanızı önemsiyorum. Ve ilk defa, işte bir Gümüşhaneli yazar diyebileceğim biri çıktı. Zira yazmak değil, ne yazılıyor, bu önemli.