16.12.2014, 20:10
DÜŞÜNÜLMEDEN KAYBOLAN HAYATLAR
Bir milletin tarih boyunca sürüp gelen, hayatında o dili konuşanların toplu gayreti, ardı kesilmeyen bir mana hamlesi ile bu kalıpları doldurur durur. Onun içindir ki, bazen ağızdan çıkan tek bir kelime bir kazıda rastladığımız medeniyet tabakaları gibi üst üste yığılmış lügat sayfalarından genişlik alır. Bazı acılar vardır bir bestenin adı gibi telaffuzu kolay olmayan bir kayıp denizin sesini, vicdanı kaybolmuş insanlarını çalkalar durur. Ve samimiyetle söylenebilir ki artık bu kelimelerin, acıların başka dilde karşılığı yoktur. Nasıl olsun ki? Kendini terkip eden bütün unsurları hassas nispetleri ile birleştirdiğimiz halde can veremediğimiz herhangi bir varlık gibi ruha sığdıramayız. Nice kelimeler vardır, bütün acıları içine sığdırmış ve duyan kulaklar için dinmek bilmeyen bir uğultuda kaybolmuştur.
Her sorumsuz davranış, düşünce, bilgisizlik ayrı bir felakete sürüklemektedir. Her doğan umutlar kararmak yerine gün yüzünde bırakılmalıdır. Sorumsuzca yapılan hatalar, görmezden gelinmeye çalışılan koca kalabalıklar ve yüreği ucuz olan insanlar… Böyle birçok kelime söyleyebiliriz. Nitekim Türkiye de sorumsuzların olduğu kadar işçinin, yoksulun yanında olan insanlarımızda var. Bir acı, tatlı duygularına, türlü düşüncelerine dil vermek saadetine ermiş olanların yanında asıl milletin kendi dehası, muhtaç olduğu kelimeleri güçlük çekmeden yaratanda var. Halkın, işçinin hayatını değersiz kılmakta neyin nesi. Hor görmek, aşağılamak nasıl boş düşünceler. Hâlbuki onları bir nebze olsun anlamak, duygudaşlık kurmak, vicdana merhamet aşılamak her şeyi anlamamızı sağlayacak, yol gösterici olacaktır. İnsanların hayatlarını bu kadar basite indirmek kimin haddi vazifesidir? Kam, keder, acı her zerresine kadar hissedilmekteydi. Her birinin hikâyesini dinleyişimde tüylerim irkilir, içim ürperir. Yaşadıkları her bir acıyı ben yaşamış kadar üzülür, acı çeker bir o kadarda sorumsuzlukları, ihmalleri görür kızarım. Hiç bir insan gelmeden anlamıyor, bilmiyor.
Hani derler ya’ Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’ bizim insanlarımız anlamıyor, yapamıyor. Buna en güzel örnek; KARAMAN/ERMENEK ‘teki maden kazasıdır. Sorumsuzca davranılan daha doğrusu bildikleri halde buna göz yuman her bir insanın vicdanından şüphe duyarım. Nasıl bir vicdandır ki o yetimlerin hakkına giriyor. Nasıl bir utandırıcı, yüz kızartıcı davranış düşüncedir. Kızıyorum hem de çok kızıyorum. İbret verici, ders çıkartıcı olayları, yaşanmışlıklardan nasıl ders almazlar bilemiyorum. Aklım, fikrim almıyor anlam veremiyor içim parçalanıyor. Yaşadığım süre içerisinde gözümün gördüğü bütün haksızlıklara, yanlışlara ve vicdansızlıklara direneceğim. Biliyorum ki vicdanı olmayan, yarınını düşünmeyen her bir insan hiç bir şeyi hak etmiyor demektir. İnsanlarımızdaki kibir, hırs, para, statü vicdanlarını körleştiriyor ve sersemleştiriyor. İşte o bencilliğin veya egoizmin dışa vurması sayılan bir çeşit cinnet ve ruhi yetersizliktir. İmanın, vicdanın önündeki en büyük engel de maalesef kibir, hırs ve vicdandır.
Onlarca kaybolan kararan hayatların, gözü yaşlı anaların, evde babasını bekleyen yetim çocukların sorusu karşısında nasıl dik durulur bilemiyorum. Kimler acıya mehlem olur onu da bilmiyorum. Günlerce içimde yer eden yüreğimi titreten acıların en kötüsünü biliyorum. En çok da bu kahrediyor beni. Sonra yine aklıma o cümle geliyor ’Yavrum yüzme bilmezdi ne yaptı ‘ diyen ananın haykırışlarını kilometrelerce uzaktan duyabilir, hissedebiliyordum. Ve şimdi düşünüyorum… Hangi yavru, hangi statü, hangi kazanç o ananın vicdanına su serpecek, yüreğinin sesini dindirecekti. Bir çift kara lastik, bir çift dua, bir avuç mutluluğa, huzura razıydı onlar. Tek istedikleri şey eve sağ salim gidebilmekti. Ya titreyen elleri ile toprağı kazmaya çalışan ana’ya ne demeli, acısı nasıl dindirilmeli? 1 ay boyunca çaresiz, ağlayan vicdanlarla gece gündüz demeden beklemek, ağızdan çıkacak tek bir umutlu kelime ile yaşadılar. Her birini gözlerindeki yorgunluk, bıkkınlık, vicdansızlık ve sonu gelmeyen bekleyiş devam ediyordu. Her gün milyonlarca insan ölüyor, bir o kadar da yeni ufuklar, umutlar doğuyordu. İşte tam da bu maden kazasında çalışan bir işçimiz ölürken geride dünyaya gözünü açmış bir çocuk bırakmıştı. Artık babasız ve bir kolu kanadı eksik başlamıştı. Bir teselli ile avutmak istiyordum kendimi. Bir daha olmaması için dua ediyor ve vicdansızlara, sorumsuzlara bir nebze vicdan diliyor sözlerime son veriyorum.
Her sorumsuz davranış, düşünce, bilgisizlik ayrı bir felakete sürüklemektedir. Her doğan umutlar kararmak yerine gün yüzünde bırakılmalıdır. Sorumsuzca yapılan hatalar, görmezden gelinmeye çalışılan koca kalabalıklar ve yüreği ucuz olan insanlar… Böyle birçok kelime söyleyebiliriz. Nitekim Türkiye de sorumsuzların olduğu kadar işçinin, yoksulun yanında olan insanlarımızda var. Bir acı, tatlı duygularına, türlü düşüncelerine dil vermek saadetine ermiş olanların yanında asıl milletin kendi dehası, muhtaç olduğu kelimeleri güçlük çekmeden yaratanda var. Halkın, işçinin hayatını değersiz kılmakta neyin nesi. Hor görmek, aşağılamak nasıl boş düşünceler. Hâlbuki onları bir nebze olsun anlamak, duygudaşlık kurmak, vicdana merhamet aşılamak her şeyi anlamamızı sağlayacak, yol gösterici olacaktır. İnsanların hayatlarını bu kadar basite indirmek kimin haddi vazifesidir? Kam, keder, acı her zerresine kadar hissedilmekteydi. Her birinin hikâyesini dinleyişimde tüylerim irkilir, içim ürperir. Yaşadıkları her bir acıyı ben yaşamış kadar üzülür, acı çeker bir o kadarda sorumsuzlukları, ihmalleri görür kızarım. Hiç bir insan gelmeden anlamıyor, bilmiyor.
Hani derler ya’ Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’ bizim insanlarımız anlamıyor, yapamıyor. Buna en güzel örnek; KARAMAN/ERMENEK ‘teki maden kazasıdır. Sorumsuzca davranılan daha doğrusu bildikleri halde buna göz yuman her bir insanın vicdanından şüphe duyarım. Nasıl bir vicdandır ki o yetimlerin hakkına giriyor. Nasıl bir utandırıcı, yüz kızartıcı davranış düşüncedir. Kızıyorum hem de çok kızıyorum. İbret verici, ders çıkartıcı olayları, yaşanmışlıklardan nasıl ders almazlar bilemiyorum. Aklım, fikrim almıyor anlam veremiyor içim parçalanıyor. Yaşadığım süre içerisinde gözümün gördüğü bütün haksızlıklara, yanlışlara ve vicdansızlıklara direneceğim. Biliyorum ki vicdanı olmayan, yarınını düşünmeyen her bir insan hiç bir şeyi hak etmiyor demektir. İnsanlarımızdaki kibir, hırs, para, statü vicdanlarını körleştiriyor ve sersemleştiriyor. İşte o bencilliğin veya egoizmin dışa vurması sayılan bir çeşit cinnet ve ruhi yetersizliktir. İmanın, vicdanın önündeki en büyük engel de maalesef kibir, hırs ve vicdandır.
Onlarca kaybolan kararan hayatların, gözü yaşlı anaların, evde babasını bekleyen yetim çocukların sorusu karşısında nasıl dik durulur bilemiyorum. Kimler acıya mehlem olur onu da bilmiyorum. Günlerce içimde yer eden yüreğimi titreten acıların en kötüsünü biliyorum. En çok da bu kahrediyor beni. Sonra yine aklıma o cümle geliyor ’Yavrum yüzme bilmezdi ne yaptı ‘ diyen ananın haykırışlarını kilometrelerce uzaktan duyabilir, hissedebiliyordum. Ve şimdi düşünüyorum… Hangi yavru, hangi statü, hangi kazanç o ananın vicdanına su serpecek, yüreğinin sesini dindirecekti. Bir çift kara lastik, bir çift dua, bir avuç mutluluğa, huzura razıydı onlar. Tek istedikleri şey eve sağ salim gidebilmekti. Ya titreyen elleri ile toprağı kazmaya çalışan ana’ya ne demeli, acısı nasıl dindirilmeli? 1 ay boyunca çaresiz, ağlayan vicdanlarla gece gündüz demeden beklemek, ağızdan çıkacak tek bir umutlu kelime ile yaşadılar. Her birini gözlerindeki yorgunluk, bıkkınlık, vicdansızlık ve sonu gelmeyen bekleyiş devam ediyordu. Her gün milyonlarca insan ölüyor, bir o kadar da yeni ufuklar, umutlar doğuyordu. İşte tam da bu maden kazasında çalışan bir işçimiz ölürken geride dünyaya gözünü açmış bir çocuk bırakmıştı. Artık babasız ve bir kolu kanadı eksik başlamıştı. Bir teselli ile avutmak istiyordum kendimi. Bir daha olmaması için dua ediyor ve vicdansızlara, sorumsuzlara bir nebze vicdan diliyor sözlerime son veriyorum.
buket bolukbas
10 yıl önce
Yeniliğe açık tüm yazarlarımızı destekliyoruz :)
Cevapla
Beğendim (0)
Beğenmedim (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti
22 Kasım 2024
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |