06.02.2015, 08:12
Beyaz Türkler…..
İlginç bir sınıfsal kavram olarak kullanılan bu terimi ilk duyduğumda bu kadar ilgimi çekmemişti. Bir tarafta Beyaz Türkler, diğer tarafta Siyah Türkler, arada sıkışmış Gri Türkler…..
Sosyolog Nilüfer Göle ve Orhan Türkdoğan’ın literatürümüze kazandırdığı bu kelimeler 15 yıl öncesine kadar ülkede cisimleşmişken şimdilerde kılık değiştirdiler….
Beyaz Türkler, kendilerini toplumun ekabiri kabul eden, kentli, laik, zengin, okur-yazar, aileden gelen soy isimlerin gölgesinde ve ekonomik kaynakları ile toplumun ayrıcalıklı grubu olduklarını düşünen azınlıktır.
Siyah Türkler ise geleneklerine bağlı, mütedeyyin, çoğunlukla taşrada yaşayan, köylü ya da köylü geçmişinden sıyrılamamış, ekonomik seviyeleri daha düşük çoğunluğu temsil eder.
Gri Türkler ise eğitim seviyesini ve ekonomik seviyesini yükselttiğinde siyah Türklerin ulaştığı (!) sınıfdır. Bu sınıf hiçbir zaman beyazlaşamaz ve bayazlara göre de hep “tırışkadan Türkler” olarak kalırlar.....
Beyaz Türk azınlığı 2002’ye kadar hem politik hem de gündemi belirleme konularında oldukça etkin olmuşlardır. Devleti kim yönetecek, hangi kurumda kim yönetici olacak, tırışkadan bakanlıklar önemli değil icra bakanları kim olacak, hangi kuruma kim müdür atanacak, millet vekilleri kim olacak……Onlardan sorulurdu….
Bu beyazlar ekonomik ve siyasi krizlerden hep güçlenerek çıkar, devletin asli unsuru oldukları hissini iliklerine kadar hissederlerdi….
Garibim Siyahlar ise devletin, milletin geniş tabanı olmasına, hep ezilmesine rağmen “göbeğini kaşıyan adamlar” olmaktan öteye geçemezdi…
Ama gün geldi siyah adamlar yılmadı, çalıştı, mücadele etti, sesini yükseltti, artık memurlukla yetinmedi, müdür olacağım dedi, avukat, doktor, vekil, bakan ve başbakan olacağım / olmalıyım dedi. Beyazların ifadesi ile grileştiler…
Bu beyazları mutsuz etti hep, çünkü icazet onlardan alınmalıydı. Çünkü onlara göre muhtar dahi olunamazdı onların icazeti olmadan…. Bir kurum müdürlüğü mü önce icazet… Milletvekilliği mi, o da neydi? Belediye başkanı mı, beyaz mısın ki olasın?
Hasılı beyazlara göre devlet, iktidar beyazlarındı….
Takvimler 2002 yılını gösterdiğinde tüm ülkenin beyaz Türkler dışındaki her kesimi artık sesini gürleştirmeye başlamıştı. İlk genel seçimde seçilen vekillerin büyük çoğunluğunun beyazlardan olmaması, başbakan dahil bir çok bakanın beyazlar dışındaki sınıflardan olması ülkede müthiş bir kırılma anı idi.
Artık vekil olmak için köklü bir aile soy ağacına sahip olmaya gerek olmadığı, hatta ekonomik olarak da çok zengin olmanın bile gerekli olmadığı seçilenlere bakılınca anlaşılmıştı.
Ama beyaz Türkler yılmadı, bu ülkenin son 2 asrına onlar yön vermişti, iktidarı kayıp mı edeceklerdi. Yılmadılar, iktidar ile hep dirsek dirseğe durdular, hükmeden olmasalar bile icra makamlarını kaybetmemeliydiler… Yerine göre askeri yerine göre yargıyı yanlarına alıp eski güçlerine kavuşmak için her yolu meşrulaştırdılar…
İl müdürleri onlardan habersiz atanmamalıydı, atanırsa da orada tutundurulmamalıydı. Gelen yöneticiler hemen etki altına alınmalıydı… Rektör mü atanacak, onlarından sözünden çıkmamalıydı…. Bütün çaba bu idi. Hesaplarının büyük bir kısmı boşa çıksa da yerelde iyi başarılar da elde ettiler. Hep eski güçlerine kavuşacakları o günü beklediler…. Her seçimi yeni bir fırsat bildiler….. Her krizi avuçlarını ovuşturarak beklediler….
Hala bekliyorlar, yeni stratejilerle…..
Bu yazıyı Türkiye geneline yazdım, Gümüşhane küçük bir Türkiye….
Umulur ki, ülkede bu seçimlerde de (gerek iktidar gerekse muhalefet için) kazanan Bayaz Türkler olmaz….
Sevgi, saygı ve bilgiyle…
Sosyolog Nilüfer Göle ve Orhan Türkdoğan’ın literatürümüze kazandırdığı bu kelimeler 15 yıl öncesine kadar ülkede cisimleşmişken şimdilerde kılık değiştirdiler….
Beyaz Türkler, kendilerini toplumun ekabiri kabul eden, kentli, laik, zengin, okur-yazar, aileden gelen soy isimlerin gölgesinde ve ekonomik kaynakları ile toplumun ayrıcalıklı grubu olduklarını düşünen azınlıktır.
Siyah Türkler ise geleneklerine bağlı, mütedeyyin, çoğunlukla taşrada yaşayan, köylü ya da köylü geçmişinden sıyrılamamış, ekonomik seviyeleri daha düşük çoğunluğu temsil eder.
Gri Türkler ise eğitim seviyesini ve ekonomik seviyesini yükselttiğinde siyah Türklerin ulaştığı (!) sınıfdır. Bu sınıf hiçbir zaman beyazlaşamaz ve bayazlara göre de hep “tırışkadan Türkler” olarak kalırlar.....
Beyaz Türk azınlığı 2002’ye kadar hem politik hem de gündemi belirleme konularında oldukça etkin olmuşlardır. Devleti kim yönetecek, hangi kurumda kim yönetici olacak, tırışkadan bakanlıklar önemli değil icra bakanları kim olacak, hangi kuruma kim müdür atanacak, millet vekilleri kim olacak……Onlardan sorulurdu….
Bu beyazlar ekonomik ve siyasi krizlerden hep güçlenerek çıkar, devletin asli unsuru oldukları hissini iliklerine kadar hissederlerdi….
Garibim Siyahlar ise devletin, milletin geniş tabanı olmasına, hep ezilmesine rağmen “göbeğini kaşıyan adamlar” olmaktan öteye geçemezdi…
Ama gün geldi siyah adamlar yılmadı, çalıştı, mücadele etti, sesini yükseltti, artık memurlukla yetinmedi, müdür olacağım dedi, avukat, doktor, vekil, bakan ve başbakan olacağım / olmalıyım dedi. Beyazların ifadesi ile grileştiler…
Bu beyazları mutsuz etti hep, çünkü icazet onlardan alınmalıydı. Çünkü onlara göre muhtar dahi olunamazdı onların icazeti olmadan…. Bir kurum müdürlüğü mü önce icazet… Milletvekilliği mi, o da neydi? Belediye başkanı mı, beyaz mısın ki olasın?
Hasılı beyazlara göre devlet, iktidar beyazlarındı….
Takvimler 2002 yılını gösterdiğinde tüm ülkenin beyaz Türkler dışındaki her kesimi artık sesini gürleştirmeye başlamıştı. İlk genel seçimde seçilen vekillerin büyük çoğunluğunun beyazlardan olmaması, başbakan dahil bir çok bakanın beyazlar dışındaki sınıflardan olması ülkede müthiş bir kırılma anı idi.
Artık vekil olmak için köklü bir aile soy ağacına sahip olmaya gerek olmadığı, hatta ekonomik olarak da çok zengin olmanın bile gerekli olmadığı seçilenlere bakılınca anlaşılmıştı.
Ama beyaz Türkler yılmadı, bu ülkenin son 2 asrına onlar yön vermişti, iktidarı kayıp mı edeceklerdi. Yılmadılar, iktidar ile hep dirsek dirseğe durdular, hükmeden olmasalar bile icra makamlarını kaybetmemeliydiler… Yerine göre askeri yerine göre yargıyı yanlarına alıp eski güçlerine kavuşmak için her yolu meşrulaştırdılar…
İl müdürleri onlardan habersiz atanmamalıydı, atanırsa da orada tutundurulmamalıydı. Gelen yöneticiler hemen etki altına alınmalıydı… Rektör mü atanacak, onlarından sözünden çıkmamalıydı…. Bütün çaba bu idi. Hesaplarının büyük bir kısmı boşa çıksa da yerelde iyi başarılar da elde ettiler. Hep eski güçlerine kavuşacakları o günü beklediler…. Her seçimi yeni bir fırsat bildiler….. Her krizi avuçlarını ovuşturarak beklediler….
Hala bekliyorlar, yeni stratejilerle…..
Bu yazıyı Türkiye geneline yazdım, Gümüşhane küçük bir Türkiye….
Umulur ki, ülkede bu seçimlerde de (gerek iktidar gerekse muhalefet için) kazanan Bayaz Türkler olmaz….
Sevgi, saygı ve bilgiyle…
2
az bulutlu
Namaz Vakti
22 Kasım 2024
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |