Kapanmayan Derin Yara..!
Bu haftaki köşe yazımda yazmayı düşündüğüm birkaç konu vardı aklımda.
İnternetten köşe yazılarımı okuyarak haftaiçi telefonla bize ulaşıp güzel düşüncelerini paylaşan ülkemizin yakından tanıdığı Prof. Dr. Üstün Dökmen hocamızla yaptığım telefon görüşmesini mi yazsam yoksa başlayan süper lig futbol tiyatrosunu mu? Diye düşünürken cep telefonum çaldı.
Erdem ve alçak gönüllülüğün inceliğine bürünmüş sımsıcak, dost bir ses kulağımı okşadı.
Arayan kişi gönül defterime ve telefonuma kayıtlı Esra Bilgin hanımdı.
Canayakın ve alçak gönüllü. Sesinin tınısı, konuşma uslûbu samimi, sıcak ve güven verici.
Vefası, samimiyeti, güler yüzlülüğü ile insanın içini ısıtan Esra Bilgin gibi dostu olanlara ne mutlu!
Hoşbeşten sonra arama sebebini söyledi.
Mütevaziliği ses tonuna yansımıştı.”Hüseyin Bey size aşure sözüm vardı. Bu pazartesi Muharrem ayının 10. günü. Kendi ellerimle yapacağım aşuremi eğer müsaitseniz Pazartesi günü size ikram etmek istiyorum.” Cümleleri yankılandı kulağımda.
Akşam yediğini sabah unutan birisi olarak Esra hanım hayli zaman önce verdiği sözü unutmamıştı!
Bende zahmet olmaması için “Muharrem ayındayız. Belliki sevap kazanmak istiyorsun Esra hanım…” deyince karşılıklı gülüştük.
Pazartesi günü akşamına sözleşerek telefonu kapattık.
Bu yüreği güzel dostla görüşmeden sonra içinde bulunduğumuz Muharrem ayında Kerbala’da şehit edilen İmam Hüseyin Efendimiz hakkında ki düşüncelerimi yazmaya karar verdim.
Okuduğum tüm kitaplarda Muharrem ayı, aynı zamanda Kerbelâ’nın hüzünlü hatırasıdır… Çöllerde bir yudum suyun özlemidir...
Ehl-i beyt aşkıyla dolu gönüllerin, “Âh Hüseynim” diyerek sızladığı bir hasret mevsimidir.
Özellikle dost sohbetlerimizde Feleknaz Akçael abladan dinlediğim “Kerbela Kasidesi” yüreğimi kanatır, göz pınarlarımı nemlendirir.
Neyse…
Şehit edilen o Hz. Hüseyin ki, Resûlüllah (s.a.s)’in sevgili torunu, ehl-i beytidir.
Rahmet Peygamberinin “Dünyadaki çiçeğim, reyhanım”diyerek bağrına bastığı, cennet gençlerinin efendisi olarak taltif ettiği yiğittir.
O Hz. Hüseyin ki Allah yolunda yüce bir ahlakın ve çağları aşan onurlu bir duruşun mümtaz temsilcisidir.
Neden onurlu bir duruştur?
Çünkü Kerbela katliamı, maymunlarla oynayan, aile efradıyla ilişkiye giren, Çarşamba günü Cuma namazını kıldıran Yezid'in, İslam ümmetine halife olamayacağının dünyaya haykırıldığı gündür.
Bugün dahi İmam Hüseyin'in şehadeti konuşuluyor, Yezid'in yaptığı vahşet anlatılıyorsa, bu İmam Hüseyin'in hak İmam olduğunun da ispatıdır esasen…
Kerbelâ, mezhebi, meşrebi ve düşüncesi ne olursa olsun bütün ümmetin ortak acısıdır. Allah’a ve Resûlüne iman eden, ehl-i beyte muhabbet besleyen her Müslümanın yürek sancısıdır.
Neredeyse bizim ailede olduğu gibi her evinde bir Hasan, bir Hüseyin, bir Ali, bir Fatıma bulunan ve gönlü evlâd-ı Resûl aşkıyla yanıp tutuşan yüce türk milletinin evlatlarıyız.
Bu sebepledir ki yüce milletimizin özellikle Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın kaleme aldığı sahasında tek olan Ehli Beyt Külliyatı ve 12 imamın hayatını yazdığı eserleri okunmaya başladıktan sonra ehl-i beyt sevgisi gönüllerde dalga dalga yayılmaktadır.
Milletimiz bu sevgiyi yüreklerinin ta derinliklerinde hissetmeye devam etmektedir.
Bizler, Kerbelâ hadisesinin hüznünü yaşarken, aynı acıların bir daha yaşanmaması için Kerbelâ’yı ibret nazarıyla okumaya ve ondan dersler çıkarmaya mecburuz.
Kerbelâ’dan çıkaracağımız ilk ders, onu ayrılık ve gayrılığa değil, tevhide ve kardeşliğe vesile kılmak, gönül birlikteliğine dönüştürmektir. Sevinç ve tasayı, muhabbet ve meşakkati paylaşmaktır.
Yüce Rabbimizin “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın...” emrine kulak verip sımsıkı kenetlenmektir. Fitneye, fesada ve tefrikaya karşı vahdete sarılmak, kardeşliğimize kastedenlere fırsat vermemektir.
Kerbelâ’dan çıkarmamız gereken bir diğer ders ise, Hz. Hüseyin Efendimiz ve arkadaşlarının uğruna can verdikleri yolun Peygamberimizin yolu olduğunu bilmektir.
Hz. Ali’nin buyurduğu gibi Allah’ın farzlarına riayet etmek, özellikle namaz konusunda hassas olmak, namazla Allah’a yaklaşmaktır. Tıpkı Hz. Hüseyin gibi İslam’ın şartlarını, emir ve nehiylerini doğru anlayıp yaşamaktır.
Hak, adalet, sevgi, şefkat ve merhameti yüceltmek, kötülüğü engelleyip iyiliği yaymaktır.
Kerbalanın mesajı, zulme, haksızlığa, adaletsizliğie, sömürüye, dayatmaya karşı çıkmaktır. Bunu yapmadan Kerbalayı anlamak mümkün değildir.
Kerbalayı anlamak için Hüseyin gibi düşünmek ve yaşamak gerekir. Hakka, hakikate, onura, izzete, davaya, fazilete, şerefe sevdalı olmak gerekir.
Aslında Kerbala bir dik duruş yeridir.İnancımızın diriliş günüdür. İslam ve özgürlük hareketenin beslendiği çıkış günüdür.
Kerbela bir mekandan ziyade bir destanın yazılış yeri ve sahnesidir. Aşura zilletten izzete, esaretten hürriyete, zulmetten nura yürüyüşün onur günüdür.
İslam coğrafyasının içinde bulunduğu sıkıntılı duruma bakarak modern çağın Kerbala zihniyetine karşı Hüseyin’i bir duruş ve onun yarenleri gibi bir ve beraber olmaktır.
Neticede Kerbelâ, mezhebi, meşrebi ve düşüncesi ne olursa olsun bütün ümmetin ortak acısıdır.
Aynı tarih sahnesi bugün tekrar canlanıyor. Ancak Hüseyin’siz ve Zeynep’siz.. Ortadoğu kan gölüne çevrilmiş durumda. Filistin’de enson yaşananları görüyoruz.
Kazananın silah ve insan avcılığı yapanlar, Kaybedenin ise bu coğrafyada batıya teslim olmuş yöneticiler ve avanesi…
Allah ayıktırsın!
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |