12.09.2012, 17:34
DOĞA KATİLİ SİYANÜR
Yaşam hakkını dillerden düşürmeyen iktidar gezginleri gittikleri yerlerde tüm canlı hayatı tehdit eden yatırımcılardan yaka silken halkı karşısında buluyor. İnsanlar derdini anlatmaya çalışırken dişleri ağzına dökülüyor. Yanlış duymadınız. Gümüşhane’de siyanüre ve HES’lere karşı gelen halkı dinlemek için Ankara’dan kalkan uçakların biriyle kente gelen milletvekiline şikayetini dile getirmeye çalışan muhtarlardan biri (A.O.) tek nefes konuşurken dişi kırılmış. Yakın zamanda dinlediğim bu olay bana halk arasında, karşısındaki için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını şakayla karışık anlatan, “seni kıracağıma dişlerimi kırarım” söylemini anımsattı. Anlaşılan o ki vekil halkı dinledi ama dile getirilen sorun karşısında yüz ifadesi değişip, üzülüp, kırıldığı fark edilince muhtarın biri dişinin birini feda ederek vekilin gönlünü almaya çalıştı diyemiyoruz, çünkü dişin kırılma nedeni hem başka hem de derin . Konuşurken kırılan o diş, derdini anlatsa da sesine kulak verilmeyeceğini bile bile çırpınmaktır. Temsil yetkisi verdiği kimselerin başkasını temsil ettiğini görmesidir. Yetki verdiklerine karşı halkın duyduğu güvensizliğin, yüzüstü bırakılmanın, iç kırgınlığının ayrımsanmasıdır. Önemlidir. Dişini tırnağına takarak bugüne kadar getirdiklerini; geçmişini, geleceğini hiçe sayar, güvenini kaybederseniz o halk sırtını döner gider bir daha da yüzünüze bakmaz sizin.
Havaya, suya, toprağa direk nüfuz ederek canlı organizmanın yok olmasına neden olan yatırımcılardan canı yanan halkı dinliyorlar ama görünen o ki söylenenler yetkililerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, başbakanın talimatıyla kürtajı yasaklayan hummalı çalışma neticesinde yasa meclisten geçti. Sloganları da “Kürtaj katliamdır.” Kadınla ilgili her türlü kararı alma hakkını kendinde gören, oturduğu yerden kadını karalayan o sağlıksız erk düşüncenin yürütülmesi de yine kendilerine düştü. Sözüm ona canlı hayatına verilen önem ön planda tutularak yasa geçirildi.
Bilimsel araştırmalar siyanür kullanımıyla altın madeni elde edilen bölgelerde siyanürün harekete geçirdiği, bilim çevrelerince “bela” diye tanımlanan “arsenik” ve ağır metallerin yol açtığı kanser vakalarının hızla artışını ortaya koydu. Gümüşhane Türkiye’de kansere bağlı ölümlerin ilk beş sıralamasında yer alıyor. Konuyla ilgili araştırmayı Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü yaptı.
Sağlık Bakanı Akdağ’ın kürtajla ilgili aldığı talimatla, “canlı hayatına verilen önem ön planda tutularak” yaptığı çalışma yasalaştı. Bakan Akdağ, asıl tüm canlı organizmayı tehdit eden siyanürün yasaklanmasıyla ilgili çalışma yaparak meclise sunup, öncelikle doğa katili siyanürün def edilmesine önayak olmalıdır. Kendi eliyle çalışmasını yaptığı yukarıda anılan çiçeği burnunda yasa buna emsaldir. Eğer insan hayatına gerçekten değer veriliyorsa, o değerin görünürlüğü uluorta kullanılan siyanürün ortadan kaldırılmasındadır. Siyanürün doğada serbest kullanımının yasaklanması için yasa öncesi çalışma yapmak Sağlık Bakanlığı’na daha elzemdir. Siyanürü üretip Dünya’ya pazarlayan Almanya bile sadece kapalı alanlarda ve kontrol altında tutarken, bizim fenni gübre gibi bulduğumuz yere siyanür saçmamızın akılla izah edilecek yanı yoktur. Bilimsel tespitlere göre Eti Gümüş A.Ş.’ye ait Kütahya Gümüşköyü civarında bulunan Dulkadirli Köyü’ndeki siyanürlü su havuzunun, madene bağlı ağır metallerin ve siyanürün harekete geçirdiği arseniğin yol açtığı kanserli ölümlerden neredeyse hayatta kimse kalmadı. Kamuoyunda yer verildiği üzere köyde 35 haneden sadece 4 hane kaldı, köyde yaşayan insan sayısı göç ve ölümlerle ikiyüzden onaltıya, onların da yaş ortalaması, 40’a indi. Kansere yol açan ölümlerle ilgili Selçuklu Üniversitesi bir ekiple araştırma yaptırdı. Kentlerin sağlık müdürlükleri ser verip sır vermiyor. Kimi kurum ve kuruluşlar maden şirketlerinin halkla ilişkiler ofisi gibi çalışıyor. Buna bazı üniversiteler de dahil edilebilir. Sağlık müdürlükleri konu hakkında basına yardımcı olmasa da altın madencilerinin sosyal sorumluluk projesi başlığı altında sosyal rüşvet faaliyeti hastanelere, “yeni doğan ünitesi” yaptırması sorunun başka bir ifadeyle belgesi niteliğindedir. Siyasi iktidarın temsilcileri kendi elleriyle toprağı, havayı, suyu, zehirleyerek canlı organizmanın yok olması pahasına siyanürcülere memleketin taşını, toprağını satmaya imza atıp şimdi de kürtajı yasaklamak üzere anne karnındaki çocuğun eksi, 1 yaş olarak kabul edilmesi için aynı ellerle, UNİCEF’e dilekçe yazıp, imzalayıp gönderiyor. İmzayı atan eller aynı eller, kafalar aynı kafa. İmzaların konduğu evrak ise birbirinin karşısında duruyor. Aynı eller hem kansere sebep siyanüre geçit veren, hem kürtaja karşı çıkan dilekçelere, yasaya imza atabiliyor. Dişini tırnağına takarak bugüne kadar getirilenlerin üstü bir kalemde çizebiliyor. Dingilinden çıkmış araba lastiği gibi nereye çarpacağı, nerede duracağı belli olmayan bu gidişe başka ne denebilir?
“Siyanür bal kaymak”, “kürtaj katliam”, siz canlı hayatının “hafiyesi”, “Halk: ne gelirse bahtına; karşılıksız bağlılığın adağı.
Sevim Dabağ
[email protected]
Havaya, suya, toprağa direk nüfuz ederek canlı organizmanın yok olmasına neden olan yatırımcılardan canı yanan halkı dinliyorlar ama görünen o ki söylenenler yetkililerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, başbakanın talimatıyla kürtajı yasaklayan hummalı çalışma neticesinde yasa meclisten geçti. Sloganları da “Kürtaj katliamdır.” Kadınla ilgili her türlü kararı alma hakkını kendinde gören, oturduğu yerden kadını karalayan o sağlıksız erk düşüncenin yürütülmesi de yine kendilerine düştü. Sözüm ona canlı hayatına verilen önem ön planda tutularak yasa geçirildi.
Bilimsel araştırmalar siyanür kullanımıyla altın madeni elde edilen bölgelerde siyanürün harekete geçirdiği, bilim çevrelerince “bela” diye tanımlanan “arsenik” ve ağır metallerin yol açtığı kanser vakalarının hızla artışını ortaya koydu. Gümüşhane Türkiye’de kansere bağlı ölümlerin ilk beş sıralamasında yer alıyor. Konuyla ilgili araştırmayı Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü yaptı.
Sağlık Bakanı Akdağ’ın kürtajla ilgili aldığı talimatla, “canlı hayatına verilen önem ön planda tutularak” yaptığı çalışma yasalaştı. Bakan Akdağ, asıl tüm canlı organizmayı tehdit eden siyanürün yasaklanmasıyla ilgili çalışma yaparak meclise sunup, öncelikle doğa katili siyanürün def edilmesine önayak olmalıdır. Kendi eliyle çalışmasını yaptığı yukarıda anılan çiçeği burnunda yasa buna emsaldir. Eğer insan hayatına gerçekten değer veriliyorsa, o değerin görünürlüğü uluorta kullanılan siyanürün ortadan kaldırılmasındadır. Siyanürün doğada serbest kullanımının yasaklanması için yasa öncesi çalışma yapmak Sağlık Bakanlığı’na daha elzemdir. Siyanürü üretip Dünya’ya pazarlayan Almanya bile sadece kapalı alanlarda ve kontrol altında tutarken, bizim fenni gübre gibi bulduğumuz yere siyanür saçmamızın akılla izah edilecek yanı yoktur. Bilimsel tespitlere göre Eti Gümüş A.Ş.’ye ait Kütahya Gümüşköyü civarında bulunan Dulkadirli Köyü’ndeki siyanürlü su havuzunun, madene bağlı ağır metallerin ve siyanürün harekete geçirdiği arseniğin yol açtığı kanserli ölümlerden neredeyse hayatta kimse kalmadı. Kamuoyunda yer verildiği üzere köyde 35 haneden sadece 4 hane kaldı, köyde yaşayan insan sayısı göç ve ölümlerle ikiyüzden onaltıya, onların da yaş ortalaması, 40’a indi. Kansere yol açan ölümlerle ilgili Selçuklu Üniversitesi bir ekiple araştırma yaptırdı. Kentlerin sağlık müdürlükleri ser verip sır vermiyor. Kimi kurum ve kuruluşlar maden şirketlerinin halkla ilişkiler ofisi gibi çalışıyor. Buna bazı üniversiteler de dahil edilebilir. Sağlık müdürlükleri konu hakkında basına yardımcı olmasa da altın madencilerinin sosyal sorumluluk projesi başlığı altında sosyal rüşvet faaliyeti hastanelere, “yeni doğan ünitesi” yaptırması sorunun başka bir ifadeyle belgesi niteliğindedir. Siyasi iktidarın temsilcileri kendi elleriyle toprağı, havayı, suyu, zehirleyerek canlı organizmanın yok olması pahasına siyanürcülere memleketin taşını, toprağını satmaya imza atıp şimdi de kürtajı yasaklamak üzere anne karnındaki çocuğun eksi, 1 yaş olarak kabul edilmesi için aynı ellerle, UNİCEF’e dilekçe yazıp, imzalayıp gönderiyor. İmzayı atan eller aynı eller, kafalar aynı kafa. İmzaların konduğu evrak ise birbirinin karşısında duruyor. Aynı eller hem kansere sebep siyanüre geçit veren, hem kürtaja karşı çıkan dilekçelere, yasaya imza atabiliyor. Dişini tırnağına takarak bugüne kadar getirilenlerin üstü bir kalemde çizebiliyor. Dingilinden çıkmış araba lastiği gibi nereye çarpacağı, nerede duracağı belli olmayan bu gidişe başka ne denebilir?
“Siyanür bal kaymak”, “kürtaj katliam”, siz canlı hayatının “hafiyesi”, “Halk: ne gelirse bahtına; karşılıksız bağlılığın adağı.
Sevim Dabağ
[email protected]
gursel özturk
12 yıl önce
agzına ve yüregine saglık sevim hanım.selamlar.gursel.sinop
Cevapla
Beğendim (0)
Beğenmedim (0)
berke
12 yıl önce
maalesef öyle insanlarımız göz göre göre bir kaç yıl sonra kanserden ölecek bazı gazeteci bozuntularıda hiç ses çıkarmıyor.
Cevapla
Beğendim (0)
Beğenmedim (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti
23 Kasım 2024
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |