12 Aralık Hüzünlü Bir Gün
Ne zaman ki takvimler 12 Aralığı gösterse içimde tarif edemediğim Kuşakkaya ve Bozdağ’dan daha ağır bir sızı gelip çöker yüreğime.
Üzerine çığ düşmüş gibi olur bedenim.
Dokuz yıldır böyle…
Ayazın hüküm sürdüğü 12 Aralık 2013 Perşembe sabahı Eskişehir, mahmur gözlerini yeni bir güne henüz açıyordu ki telefonun diğer ucundaki eniştemin acı haberi kulağımda yankılamıştı…
Aradan 9 yıl geçse de Aralık beni hep üşütüyor.
Havada ağır bir hüzün var. Elde değil.
***
Ölümle ilgili birçok şiir böyle zamanlarda tesellim olur.
Usta Şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın şu sözleri özellikle;
"Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında…"
Musalla taşında babam olunca haliyle duygusallaşıyor insan.
Kalemim duygularıma nazire yapıyor!
Yapsın…
Babamı yazdıkça içimde biriktirdiğim barajların kapaklarını açıyorum.
Bedenim sırıl sıklam.
Elimde değil.
Babamı ve babamla geçen günler film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden.
Hafıza tazelemesi yaparak zihni bir yolculuğa çıkıyorum Eskişehir'de…!
Her Gümüşhane'ye gittiğimde birlikte bitmesini istemediğim sayılı günler geliyor aklıma.
Elinden sıkıca tutarak Topaloğlu Ticarete girip Temel ağabeyin çay ikramları,
Kemaliye Camisinden çıkıp yanımıza gelen dostların tatlı sohbetleri zihnimde canlanıyor.
Zafer Çayevinde babam ile kadim dostlarının derin sohbetlerine misafir oluyorum!
Kemal Sadık, Niyazi Demirel, Şeyh Ali Dayı, Muhtar Şaban, Fehmi Turhan, Şeref Sadık, Ali Çavuş toplanmışlar bir masanın etrafında şeker tadında sözleriyle muhabbeti kaynatıyorlar. Can kulağıyla onları dinliyorum.
Öyle ki yaşadıkları ortak gurbet öyküleri, köy yaşamına dair hatıralarını dinledikçe hiç bitmesini istemediğim bir film sahnesindeymişim gibi etkiliyor beni.
Her birisinin yüzünde yılların büyüttüğü sevinçlerin, acıların çentik çentik darbeleri, yaşanmış hatıraların derin izleri var…
Babam…
Acısını da sevincini de kutsal bir sırmış gibi hep içinde gizli saklardı.
Her türlü dünya nimetine paylaşma ve yardımlaşma duygusu içinde bakardı.
Varsa imkânı ihtiyacı olana vermekten hiç çekinmezdi.
Annem… Babamın her halinden razıydı, iki huyu hariç.
Elde avuçta ne varsa dağıtırdı. Anneme göre birinci kusuru buydu. Diğeri ise tiryakisi olduğu sigarası.
Bırakması için defalarca söyledi ama 60 yıllık sigarayla olan dostluğunu kesmedi.
Cömertti….
Annem bazen nasırlı ellerini açarak "Bak görüyorsun. Ne zorluklarla çalışıp kazanıyoruz. Saçıp savurma."
Babam anamın uyarılarını dinliyor belki de hak veriyordu.
Fakat yine de o yufka yüreği dayanamaz yapacağını yapardı.
İsteyene verdikçe de ilahi kudretin ona fazlasıyla karşılığını vereceğini biliyordu.
Bu yönüyle içinde sakladığı yardım severliği yatağına sığmayan bir ırmak gibiydi.
Hiç bitmiyor tükenmiyordu.
Elinden her iş gelirdi babamın.
Yemez yedirir, giymez giydirirdi.
İnsanları üzmeyen, tersine okşayan ve sevindiren; yüreği sevgi dolu bir komşuydu.
Mahallenin hatta köyün Hasan Babasıydı…
Zaman su misali dolu dizgin akıp gidiyor hayatımızdan.
O'nu düşündükçe ve de yazdıkça içim acıyor.
Hele bir de ismini verdiğimiz evladımızın vefatından önce Eskişehir'e geldiğinde dondurma ve oyuncak alıp günün sonunda eve dönüşleri unutamayacağımız anılar arasında…
Dedesini andığımız sohbet anılarımızda Haktan Hasan'ın "Dedem bana dondurma, oyuncak getirirdi" cümlelerini duyunca kirpiklerimin arkasında saklanan gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Mekânı cennet olsun.
Baba acısı işte…
Arada saklanır bir yerlere, sonra yeniden yükselir ateşi. Kordur acısı.
Zaman zaman harlanır, zaman zaman yatışır. Ama hep kor olarak kalır.
Yüreğimde ona karşı öyle sözler kaynıyor ki, öyle duygular kabarıyor ki defterlere, kâğıtlara sığacak gibi değil.
Rahmet olsun Babama… Vefat etmiş tüm Babalara…
***
Yukarıdaki satırları geçen yıl babamın 8. yıl dönümü olan 12 Aralık 2021 tarihinde bu köşeden yazmıştım.
Aradan geçen 1 yıl içinde yazımda isimleri geçen babamın dostları;Ali Bozalan, Şeref Sadık ve melek yüzlü annem ’de göçtü bu dünyadan.
Annem, bu satırları geçen yıl Ankara’da ablam Hakime ile birlikte okuduktan sonra cep telefonundan arayarak duygu dolu o konuşması zihnimdedir.
Dörtkonak’ta bir ömür geçirip, hayatın yükünü birlikte sırtladığı babamla ilgili yazdığım tüm yazılarımı birkaç kez okuduğunu söylerdi.
Böyle bir yazıyı annemin ise son kez okuyacağını, bir yıl sonra babamın ölüm yıl dönümü olan bugünde aramızda olamayacağını nereden bilebilirdim!
Cemal Süreyya’nın dediği gibi “gün akşamlı insan ölümlü” işte.
Anlayacağınız bu satırların yazarı 2022 yılının Aralık ayında hem öksüz hem de yetim kaldı.
Bu yazımı okuyan siz değerli okuyucularımdan annem ve babam için bir Fatiha istiyorum.
Vefat eden tüm anne ve babalara rabbimden rahmetler, hayatta olanlara sağlık selametler diliyorum.
İmsak | 05:40 | ||
Güneş | 07:08 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:45 | ||
Akşam | 17:08 | ||
Yatsı | 18:31 |