SUSKUNLUĞUMUZ VE SESSİZLİĞİMİZ SİZE CESARET VERİYORSA YANILIYORSUNUZ
Birini eleştirirken, siyaseten düşünürsek örneğin Başbakanı eleştirirken onun bazı vasıflarını görmemek haksızlık olacaktır. Ama o da bu vasfına yaslanarak haksızlık yapmamalıdır. “Ak-kara”, “bize oy verenler-ötekiler”.. gibi ifadelerle de gerçeğe haksızlıklar yapılmış olmuyor mu?.. Bu kara gözlük ısrarı, çözümlemeci düşünceye de insanlığa da, toplumsal hayatın mantığına da uymuyor..
İdare edenler, “durumu idare etmek” durumunda değildir. Sorumluluğunu aldığı toplumun idaresinden sorumludur. Bu manada onların duyarlı olmasını arzulamaya, istemeye, gerekirse hesabını sormaya hakkımız yok mu?
Medyadan ne yazık ki ibretle izliyoruz; slogancı, kestirmeci, kutuplaştırıcı keskin hükümler kimlerin hoşuna gidiyor acaba?..
Terör örgütünün her türlü medya organlarında Türkiye Cumhuriyeti Devletinden, hükümetinden, askerinden vatandaşına kadar “düşman” diye bahsedilirken TBMM Terör İnceleme Komisyonunun raporunda “PKK’lılar düşman değil, suçlu” ifadesinin yer almasını…Türk Milletinin kimliğine ve tarihine hakaret etmeyi sürdürmek, millet egemenliğini kullananlar tarafından yürütülen ve yaygınlaştırılmaya çalışılan bu saldırılar çok daha sinsi ve tehlikeli değil midir?.. Bu hain söylemler neredeyse “Türçlük ırkçılıktır” seviyesine gelmiştir Sormak gerekir; Haçlı seferlerine karşı İslam’ın sancaktarlığını yapan Türk milleti ırkçı mıydı?.. TSK’ya saldırıp PKK’yı haklılaştırmak cesaretini kimden alıyorsunuz?.. Genelkurmay başkanlarını “terörist” diye zindanlara atarken İmralı canisine özel temsilciler gönderip görüşmeler yapmak neyin nesidir?.. Ekmediğin yerde orak alıp ekin mi biçeceğini sanıyorsun?.. Bizler bağımsızlık marşlarıyla, gençlik hitabeleriyle büyümüş bir milletin ahfadıyız. Biz o çocukluk düşlerimizi büyüte büyüte, gençlik öfkelerimizi öğüte öğüte büyüdük.. Bu kardeşlik ve hürriyet türküleri en çok bu asil millete yakıştı..Şunu da öğrendik ki, “hürriyet, demokrasi ve insan hakları” gibi gerçek insani ve vicdani değerler işbirlikçilerle konuşulmaz!.. Siyasetin ve demokrasinin kardeş kavgalarını önleyeceğine dair küçücük bir umudunuz varsa, bu milleti millet yapan değerlerden asla taviz vermeyen bir siyasi dil kullanmak zorundasınız..
Suskunluğumuz ve sessizliğimiz size cesaret veriyorsa yanılıyorsunuz, fazla susmuş insanların vicdanı, denetimden çıkar, bunu da unutmayın. Demokrasi, bir sosyal maliyet sorunu ise, bu maliyeti şehitleriyle, gazileriyle, yoksulluğuyla, derdiyle ödeyenden değil bu maliyeti sırtımıza yükleyenden yanaysanız, Anadolu’nun samanını yele, tanesini ele, kalanını sele vermekte bir beis görmüyorsanız,
tüm dünyanın güldüğü bir yargılamaya, insanoğlunun utandığı bir hukuka, tarafsız olması gereken bir icraatın başındaki devlet yetkilisi olarak “bu davanın savcısı benim” diyorsanız,
Kelimelerin onurundan, duruşundan sorumlu olması gereken aydınları sindirmek için her fırsatta yazdıklarına, yazacaklarına “ayar” vermekten çekinmiyorsanız, “Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır” buyuran Peygamber efendimizin emrini yok sayıp, ses çıkaranları sessiz zindanlara atıyor, atmadıklarınızı küçümsüyor, azarlıyor, hor görüyorsanız,
Doğu ürünü “dalkavuklar” ve Batı ürünü “soytarılar” ile gerçekleri gömebildiğinizi düşünüyorsanız feci halde yanılıyorsunuz; gömmeye çalıştığınız değerler toprağın altında da yol alıyor. Bir gün her yandan fışkırarak bütün bu kötülüklerin müsebbiblerini o tahtlarından “göçürecek”tir.. O dalkavuklar ve o soytarılar da unutmasınlar ki, efendileri ile yükselenler efendileri ile düşerler!.. Yani, siz uçuruma bakarsanız uçurum da size bakar!.. Kendinize, mesleğinize, inaçlarınıza, geçmişinize, hayatınıza yabancılaşmayın, alçalmayın; İnsan kalmakta, onurlu olmakta inat edin!..
Biliriz ki, bir inanç için acı çekmek, o inanç uğruna zulüm etmekten bin kez daha iyidir. İnsanlık, utanç duygusunu yitirmişlerden korkar. Hiç kimse yargılanmaktan korkmasın, ama halkın vicdanında yargılanmaktan korksun, çünkü vicdanlarda yargılanarak alacağınız ceza “utanmak”tır!..
“Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar..” Sahi.
“Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar” Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar asırlardır Türklerin hakim olduğu coğrafyada Türk-İslam medeniyet ve kudretinin büyüklüğünü belgeleyen mektuplardan örneklerin bulunduğu bu çalışmayı tüm kardeşlerime önemle tavsiye ediyorum. Hun İmparatoru Mete Han’ın Çin İmparatoruna yazdığı mektuptan, Atatürk’ün Türk Ordusuna son mesajına kadar onlarca mektubun yer aldığı …. Çünkü, biliyoruz ki tarih birikimine sahip olan milletler hem geleceğini güçlü tutuyor hem de ebedileşiyor. Kudretli ecdadımızın bu vesileyle bize bıraktığı hazineleri kitaplaştıran araştırmacı yazar, emekli askeri hakim Necdet Bayraktaroğlu ağabeyimize emeklerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.(www.hayatyayingrubu.com)saygılarımla
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |