14.08.2011, 19:03
SOMALİ ÖRNEĞİ, GIDA GÜVENLİĞİ VE TARIMIN FİNANSMANI (1)
Somali’de yaşanan dramın, yeterince gıda alamadıkları için açlıktan bitkin düşmüş çocuk ve kadınların ekranlara yansıyan çaresizliği hepimizin yüreklerini sızlattı. Bu insanlar sağlıklı barınma imkanlarından mahrum bir şekilde toplama kamplarında çok zor şartlarda, sıtma ve kolera gibi hastalıklarla iç içe mezhep ve kabile çatışmalarının tehdidi altında yaşam mücadelesi veriyorlar.
Olay artık insani bir krizden insani bir felakete dönüşmüş durumdadır.
Nasılki her insanın yaşam hakkı kutsaldır ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Aynı şekilde her insanın yeterli gıdaya erişim hakkı temel bir insan hakkı olarak tanınmalıdır. Eksik olan beslenme kaynakları ve gıda ürünleri değil kaynakların adil dağılımını sağlayacak siyasi iradedir.
Bu bağlamda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere yoksullukla savaşan insani yardım örgütleri kamuoyunu harekete geçirmeye ve bu trajediye karşı uluslararası toplumu duyarlı olmaya davet etmektedir. Zaten uzun süredir gerçekleştirilen devletlerarası zirvelerle ve bölgesel toplantılarla Afrika ve Küresel açlık konuları değişik zamanlarda uluslararası camianın gündemine gelmiş ve her zirvede çok iddialı hedefler belirlenmiştir.
Fakat G8, Roma Dünya Gıda Zirvesi veya bu mahiyetteki diğer milletlerarası toplantılarda verilen taahhütlere rağmen (2015’e kadar açlık çeken insan sayısını 500 milyon düzeyinde azaltma sözü) dünyadaki açlık sorunu ile mücadelede maalesef yeterince başarılı olunamamıştır.Son 10 yılda dünya refahı ve geliri artmış, her zamankinden daha fazla yiyecek ve gıda üretimi yapılmış olmasına rağmen açlık tehdidine maruz kalan insan sayısı azalmamış bilakis daha da artmıştır.Bu şaşırtıcı paradoksun temelinde yatan sebeplerin neler olduğuna bakıldığında çok farklı olgularla karşılaşılmaktadır.
Zira açlığı ve yetersiz beslenmeyi yaratan iktisadi geri kalmışlığın kökeninde sadece kuraklık, deprem gibi doğal afetler değil aynı zamanda iç çatışmalar ve savaşlar, ülkelere dışarıdan yapılan askeri müdahaleler gibi harici unsurlar da önemli bir rol oynamaktadır.Açlığın ve kıtlığın yaygın olduğu coğrafyalara baktığımızda genellikle küresel güçlerin enerji kaynaklarını kontrol altına almak için işgal ettikleri ülkeler olduğunu görüyoruz. Dış müdahaleler toplumsal dokuyu parçalamakta ve siyasal sistem ve istikrarı alt üst ederek bu ülkelerde etnik ve dini çatışmalara ve bölünmelere yol açmakta, yoksulluğu ve adaletsizliği derinleştirmektedir.
Son 15 yılda küresel düzeyde kronik (süreklilik arz eden) açlık sorunu ile karşı karşıya olan insan sayısı ve oranında bir gerileme olsa da Dünya nüfusunun %13’ünü teşkil eden takriben 925 milyon kişi halen devamlılık gösteren bir bir açlık sorunu ile karşı karşıyadır. Diğer taraftan kronik açlık içinde olmayan ancak yeterince beslenemeyen dünya nüfusunun ise yaklaşık 2 milyar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Diğer taraftan her gün 17.000, her yıl ise 6 milyon çocuk açlığa ve kıtlığa bağlı nedenlerle hayatını kaybetmektedir.
Fakat gıda darlığı ve kıtlık olgusu günümüzde sadece Somali ve benzeri bir kaç ülkeye özgü olan ve bu tip ülkelere yönelik dış yardım programları ile aşılabilecek tekil bir olgu olarak görülmemektedir.Konu daha geniş bir perspektifte bilhassa dünya gıda güvenliği kapsamında işbirliği yapılması ve birlikte koordine edilmesi lüzumlu olan bir mesele olarak değerlendirilmektedir. Gerçekten de Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre sadece Somali değil Etopya, Kenya gibi Afrika’daki bir çok ülke, işgal altındaki Filistin dahil Yemen gibi Ortadoğu ülkeleri ve Tacikistan gibi Asya-Pasifik Bölgesi’ne kadar uzanan sahada açlık sorunu günümüzde de yakıcılığını korumaktadır.
Kronik açlığın çok değişik sebepleri olmakla birlikte en önemli sebep sürekli artış kaydeden et, süt, sebze, meyve, tahıl gibi tarımsal ürün fiyatlarıdır. Artan gıda fiyatları özellikle tüketilen ürünlerin niceliğini ve kalitesini düşürerek toplumun gelir düzeyi en düşük olan kesimlerini, topraksız köylüleri ve evin geçimini kadının sağladığı aileleri vurmakta ve bu yönüyle bir çok ülkenin gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Örneğin dünya buğday fiyatları geçen yazdan beri artmaya devam etmektedir. mısır fiyatları 1 yılda 2 katına çıkmıştır.Dünya Gıda Örgütü küresel gıda endeksinin Şubat 2011’de en üst düzeye ulaştığını bildirmiştir.Fiyatlardaki bu volatilite hangi faktörlerden kaynaklanmaktadır? Fiyatlardaki dalgalanmalar hem arz hem de talep yönlü unsurlardan hem de yapısal ve konjonktürel etmenlerden kaynaklanmaktadır;
1-Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı zirai ürünlerin talebini ve fiyatını arttırıcı bir rol oynamaktadır.2050 yılında Dünya nüfusunun 9 milyar’a yaklaşacağı ve gıda ürünlerine olan talebin %70 ile %100 arasında bir artış kaydedeceği tahmin edilmektedir.OECD ve FAO’nun yaptığı araştırmalar, tarımsal üretim hacmi talebi karşılayacak düzeyde arttırılamazsa 2020 yılında hububat ve et fiyatları mevcut fiyat seviyesinin çok daha üzerine çıkacağını göstermektedir.
2-Çin ve Hindistan gibi hızlı büyüyen ekonomilerdeki hızlı kentleşmeye bağlı olarak satın alma gücünde artış yaşanmaktadır. Bu da et ve süt ürünlerinin tüketimini arttırmaktadır.Daha çok tüketim ise daha çok hububat üretimine (hayvan yemi olarak) bağlı bulunmaktadır.Diğer yandan kentlerin büyümesi tarım arazilerinin azalmasına yol açmaktadır.
3-Artan petrol ve akaryakıt fiyatları nakliye, gübre, mazot gibi tarımsal girdi maliyetlerini ve fiyatları doğrudan etkilemektedir.
4-Yüksek doğal gaz ve petrol fiyatları nedeniyle alternatif enerji kaynağı olarak biyolojik yakıtlar kullanılmaktadır.Biyolojik (biofuel) yakıt üretiminde kullanılan tarımsal ürünlerin (şeker, buğday, darı, yağlı tohum, bitkisel yağlar) talebinde artış yaşanmakta bu durum tarımsal ürünlerin fiyatlarını yukarı çeken bir etki yaratmaktadır.
5-Sel, hortum gibi tabi afetler, sıcaklık ve nem gibi iklimsel faktörler hiç kuşkusuz ürün rekoltesini, hububat üretimini menfi yönde etkileyen ve fiyatları yukarı çeken ciddi bir etkendir.
6-Su kaynaklarının ve havzalarının azalması, kötü toprak işletimi ve kullanımı da ürün arzını etkilemektedir.
7-Dönemsel gelişmeler de fiyatlara tesir etmektedir.Örneğin ABD ve AB’deki parasal genişleme politikası ve aşırı likiditenin yarattığı enflasyonist baskı, Japonya’daki tsunami ve Pakistan’daki sel felaketi, Ortadoğu’da yaşanan son olaylar nedeniyle bazı ülkelerin tarım ürünlerine koydukları ihracat sınırlamaları gibi çok değişik konjonktürel hadise de fiyatlar üzerinde etkili olmaktadır.
Özellikle küresel mali krizi müteakiben gıda ve tarım ürünlerinin fiyatlarındaki fahiş artışlar tarım politikalarının ve gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.Kırsal bölgelerde yaşayan nüfusun bağımlı olduğu toprak, su ve diğer tabi kaynaklara daha geniş düzeyde ve güvenli bir surette erişimin temin edilmesi açlığın ve yoksulluğun yenilmesini sağlayacak ve sürdürülebilir kalkınmanın önünü açacak en önemli faktördür.
Olay artık insani bir krizden insani bir felakete dönüşmüş durumdadır.
Nasılki her insanın yaşam hakkı kutsaldır ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Aynı şekilde her insanın yeterli gıdaya erişim hakkı temel bir insan hakkı olarak tanınmalıdır. Eksik olan beslenme kaynakları ve gıda ürünleri değil kaynakların adil dağılımını sağlayacak siyasi iradedir.
Bu bağlamda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere yoksullukla savaşan insani yardım örgütleri kamuoyunu harekete geçirmeye ve bu trajediye karşı uluslararası toplumu duyarlı olmaya davet etmektedir. Zaten uzun süredir gerçekleştirilen devletlerarası zirvelerle ve bölgesel toplantılarla Afrika ve Küresel açlık konuları değişik zamanlarda uluslararası camianın gündemine gelmiş ve her zirvede çok iddialı hedefler belirlenmiştir.
Fakat G8, Roma Dünya Gıda Zirvesi veya bu mahiyetteki diğer milletlerarası toplantılarda verilen taahhütlere rağmen (2015’e kadar açlık çeken insan sayısını 500 milyon düzeyinde azaltma sözü) dünyadaki açlık sorunu ile mücadelede maalesef yeterince başarılı olunamamıştır.Son 10 yılda dünya refahı ve geliri artmış, her zamankinden daha fazla yiyecek ve gıda üretimi yapılmış olmasına rağmen açlık tehdidine maruz kalan insan sayısı azalmamış bilakis daha da artmıştır.Bu şaşırtıcı paradoksun temelinde yatan sebeplerin neler olduğuna bakıldığında çok farklı olgularla karşılaşılmaktadır.
Zira açlığı ve yetersiz beslenmeyi yaratan iktisadi geri kalmışlığın kökeninde sadece kuraklık, deprem gibi doğal afetler değil aynı zamanda iç çatışmalar ve savaşlar, ülkelere dışarıdan yapılan askeri müdahaleler gibi harici unsurlar da önemli bir rol oynamaktadır.Açlığın ve kıtlığın yaygın olduğu coğrafyalara baktığımızda genellikle küresel güçlerin enerji kaynaklarını kontrol altına almak için işgal ettikleri ülkeler olduğunu görüyoruz. Dış müdahaleler toplumsal dokuyu parçalamakta ve siyasal sistem ve istikrarı alt üst ederek bu ülkelerde etnik ve dini çatışmalara ve bölünmelere yol açmakta, yoksulluğu ve adaletsizliği derinleştirmektedir.
Son 15 yılda küresel düzeyde kronik (süreklilik arz eden) açlık sorunu ile karşı karşıya olan insan sayısı ve oranında bir gerileme olsa da Dünya nüfusunun %13’ünü teşkil eden takriben 925 milyon kişi halen devamlılık gösteren bir bir açlık sorunu ile karşı karşıyadır. Diğer taraftan kronik açlık içinde olmayan ancak yeterince beslenemeyen dünya nüfusunun ise yaklaşık 2 milyar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Diğer taraftan her gün 17.000, her yıl ise 6 milyon çocuk açlığa ve kıtlığa bağlı nedenlerle hayatını kaybetmektedir.
Fakat gıda darlığı ve kıtlık olgusu günümüzde sadece Somali ve benzeri bir kaç ülkeye özgü olan ve bu tip ülkelere yönelik dış yardım programları ile aşılabilecek tekil bir olgu olarak görülmemektedir.Konu daha geniş bir perspektifte bilhassa dünya gıda güvenliği kapsamında işbirliği yapılması ve birlikte koordine edilmesi lüzumlu olan bir mesele olarak değerlendirilmektedir. Gerçekten de Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre sadece Somali değil Etopya, Kenya gibi Afrika’daki bir çok ülke, işgal altındaki Filistin dahil Yemen gibi Ortadoğu ülkeleri ve Tacikistan gibi Asya-Pasifik Bölgesi’ne kadar uzanan sahada açlık sorunu günümüzde de yakıcılığını korumaktadır.
Kronik açlığın çok değişik sebepleri olmakla birlikte en önemli sebep sürekli artış kaydeden et, süt, sebze, meyve, tahıl gibi tarımsal ürün fiyatlarıdır. Artan gıda fiyatları özellikle tüketilen ürünlerin niceliğini ve kalitesini düşürerek toplumun gelir düzeyi en düşük olan kesimlerini, topraksız köylüleri ve evin geçimini kadının sağladığı aileleri vurmakta ve bu yönüyle bir çok ülkenin gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Örneğin dünya buğday fiyatları geçen yazdan beri artmaya devam etmektedir. mısır fiyatları 1 yılda 2 katına çıkmıştır.Dünya Gıda Örgütü küresel gıda endeksinin Şubat 2011’de en üst düzeye ulaştığını bildirmiştir.Fiyatlardaki bu volatilite hangi faktörlerden kaynaklanmaktadır? Fiyatlardaki dalgalanmalar hem arz hem de talep yönlü unsurlardan hem de yapısal ve konjonktürel etmenlerden kaynaklanmaktadır;
1-Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı zirai ürünlerin talebini ve fiyatını arttırıcı bir rol oynamaktadır.2050 yılında Dünya nüfusunun 9 milyar’a yaklaşacağı ve gıda ürünlerine olan talebin %70 ile %100 arasında bir artış kaydedeceği tahmin edilmektedir.OECD ve FAO’nun yaptığı araştırmalar, tarımsal üretim hacmi talebi karşılayacak düzeyde arttırılamazsa 2020 yılında hububat ve et fiyatları mevcut fiyat seviyesinin çok daha üzerine çıkacağını göstermektedir.
2-Çin ve Hindistan gibi hızlı büyüyen ekonomilerdeki hızlı kentleşmeye bağlı olarak satın alma gücünde artış yaşanmaktadır. Bu da et ve süt ürünlerinin tüketimini arttırmaktadır.Daha çok tüketim ise daha çok hububat üretimine (hayvan yemi olarak) bağlı bulunmaktadır.Diğer yandan kentlerin büyümesi tarım arazilerinin azalmasına yol açmaktadır.
3-Artan petrol ve akaryakıt fiyatları nakliye, gübre, mazot gibi tarımsal girdi maliyetlerini ve fiyatları doğrudan etkilemektedir.
4-Yüksek doğal gaz ve petrol fiyatları nedeniyle alternatif enerji kaynağı olarak biyolojik yakıtlar kullanılmaktadır.Biyolojik (biofuel) yakıt üretiminde kullanılan tarımsal ürünlerin (şeker, buğday, darı, yağlı tohum, bitkisel yağlar) talebinde artış yaşanmakta bu durum tarımsal ürünlerin fiyatlarını yukarı çeken bir etki yaratmaktadır.
5-Sel, hortum gibi tabi afetler, sıcaklık ve nem gibi iklimsel faktörler hiç kuşkusuz ürün rekoltesini, hububat üretimini menfi yönde etkileyen ve fiyatları yukarı çeken ciddi bir etkendir.
6-Su kaynaklarının ve havzalarının azalması, kötü toprak işletimi ve kullanımı da ürün arzını etkilemektedir.
7-Dönemsel gelişmeler de fiyatlara tesir etmektedir.Örneğin ABD ve AB’deki parasal genişleme politikası ve aşırı likiditenin yarattığı enflasyonist baskı, Japonya’daki tsunami ve Pakistan’daki sel felaketi, Ortadoğu’da yaşanan son olaylar nedeniyle bazı ülkelerin tarım ürünlerine koydukları ihracat sınırlamaları gibi çok değişik konjonktürel hadise de fiyatlar üzerinde etkili olmaktadır.
Özellikle küresel mali krizi müteakiben gıda ve tarım ürünlerinin fiyatlarındaki fahiş artışlar tarım politikalarının ve gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.Kırsal bölgelerde yaşayan nüfusun bağımlı olduğu toprak, su ve diğer tabi kaynaklara daha geniş düzeyde ve güvenli bir surette erişimin temin edilmesi açlığın ve yoksulluğun yenilmesini sağlayacak ve sürdürülebilir kalkınmanın önünü açacak en önemli faktördür.
2
az bulutlu
Namaz Vakti
23 Kasım 2024
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |