Yusuf Devran: Gezi'de tek başıma mücadele verdim
Yusuf Devran, bir buçuk yıl sonra sessizliğini bozdu
Prof. Dr. Yusuf Devran, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanlığının ardından şimdi AK Parti'den Gümüşhane milletvekili aday adayı. Kendisiyle başta Gezi olayları olmak üzere yakın döneme ilişkin yaşadıklarını konuştuk. Devran "Gezi olayları masum bir sivil itaatsizlik eylemi değil, çok planlı bir sivil darbe girişimiydi. Türkiye, çökertilmek batırılmak isteniyordu" dedi.
Hocam AK Parti'den Gümüşhane milletvekilliği aday adayı oldunuz. Hayırlı olsun. Neden siyaset? Neden AK Parti?
-Çünkü AK Parti vatandaşla devleti buluşturan, devleti halkın ayağına getiren, halkına devleti benimseten bir siyasi parti. Ben de AK Parti'nin bir milletvekili olarak Gümüşhane'nin Ankara'daki etkili bir temsilcisi olmak istiyorum. Bütün birikimim, siyasi, sosyal ve bürokratik çevremle Gümüşhanemize ve ülkemize hizmet etmek amacındayım.
Gümüşhane halkı sizi ve ailenizi çok iyi tanıyor. Öte yandan siz Türkiye'de de tanınan bir isimsiniz. Özellikle Gezi olaylarında hakkınızda yazılar yazıldı. Nedir bu hikaye?
-Evet Gümüşhane'de bilinen bir aileyiz. Gümüşhane'den ve Gümüşhanelilerden hiç kopmadım. Sürekli memlekete gelip gittim. İstanbul'da da derneklerimizde görev alarak hemşehrilerimize hizmet etmeye çalıştım.
-Ya Gezi olayı?
Aslında benim ulusal sorunlar karşısında tabir caizse "Artık bu da olamaz" dediğim olay Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 18 Aralık 2012 tarihinde Göktürk-2 Uydusunun fırlatılması amacıyla ODTÜ kampüsüne gidişi sırasında öğrencilerin saldırısına uğraması oldu. Bir dekan olarak bu beni çok üzmüştü. Türkiye, uzaya uydu gönderiyor ve başbakan bunun için kampüste düzenlenen törene geliyor ama öğrenciler taşlıyor. Bu proje sebebiyle başbakanı alkışlamaları gerekirken, üniversiteye girmesini engellemeye çalıştılar. Üstelik bazı üniversite yöneticileri öğrencilerin bu davranışını özgürlük olarak yorumladı. O sırada rektörümüz beni aradı bir metin kaleme almaya çalıştığını ve benim ne düşündüğümü sordu. Ben de kendisine "Hocam ne duruyorsunuz?" dedim. Kendisi bir bildiri metni yazmamı istedi. Fakültede bir metin hazırladık ve 30 civarında rektörün imzasını alarak bir bildiri yayımladık. Medyaya servis ettim. Bir gün sonra çok sayıda rektör, rektörümüzü arayarak bildiriye imza atmak istediğini ifade etti.
-Tabii sizin buradaki rolünüzü bilen olmadı.
Evet doğru ama bizim üniversitemizin ve rektörümüzün adı bildiriyi imzalayanların ilk sırasında oldu hep.
-Başka bu tür bildirileriniz oldu mu?
-Evet. Mısır darbesi, Dışişleri Bakanlığının dinlenerek devletin bekasıyla ilgili olan o stratejik görüşmenin sızdırılması, Suriye olayları vs. gibi konularda rektörlerin imzaladıkları, bütün bildirileri birkaç rektör organize etti. Ben de bu bildirilerin medya ayağını organize ettim ve bunların kamuoyunda ses getirmesini sağlamaya çalıştım.
Gezi olaylarına gelirsek. O dönem adınız sıkça duyuldu.
-Gezi olayları başlayınca, duruşumu ve görüşümü sergilemek için bir yazı kaleme aldım ve fakülteden bir hoca arkadaşıma verdim. "Bir şey eklemek istersen ekle, ikimizin adıyla yayınlayalım" dedim. O da kabul etti. Yazı, T24 adlı internet sitesinde yayınlandı. Ben bu sırada Ankara'ya YÖK'te toplantıya gitmiştim. Toplantıdayken sürekli telefonum çalınca dışarıya çıktım. Çünkü rektörümüz arıyordu. Meğer, İhlas Haber Ajansı bu yazıyı almış ve "Marmara Üniversitesinden Gezi Açıklaması" başlığıyla haber yapmış. Ancak, yanlışlıkla rektör olarak benim ismimi yazmışlar. Arayıp düzelttirdim. Ancak benim Gezi olayları konusunda yaptığımı düşündüğüm en önemli katkı başkaydı. Bunu kimse bilmez.
Nedir o?
-Gezi olayı başladı. Türkiye gazetesi konuya ilişkin bir haber yapmış. Haberde hükümet karşıtı olayların fikir babası Gene Sharp'tan söz ediliyordu. Sharp hakkında epeyce bir bilgi sahibiydim. Aradım, yayınlamak isterlerse Sharp ile ilgili bilgi sunabileceğimi söyledim.
Siz Sharp'ı nerden biliyordunuz?
-10 yıl önce ABD'ye bir konferansa gitmiştim. New York'ta bir kitapçıya gidip raflara bakıyordum. Bir kitabın başlığı dikkatimi çekmişti. Başlıkta ünlü para sihirbazı George Soros ile Hillary Clinton'un Demokrat Parti'yi nasıl ele geçirdiklerini anlatıyordu. İlgimi çekti ve kitabı satın aldım. Türkiye'ye döner dönmez okudum. George Soros'un, Gene Sharp'ın geliştirdiği "sivil itaatsizlik" teorisini uygulayarak ülkeleri nasıl karıştırdığını yazıyordu. Bunun üzerine hemen Gene Sharp'ın yazdığı kitapları buldum ve ABD'den getirttim. Bunları çevirmeye karar vermiştim ancak idari görevlerim nedeniyle fırsatım olmamıştı ama tabii detaylı bir biçimde hepsini okumuştum. Dört beş asistanımı odama çağırdım. Kitapların önemli bölümlerinin altını çizerek kendilerine verdim ve hemen Türkçe'ye çevirmeye başladık. Bu bilgilerle, Türkiye gazetesi peş peşe manşetler yaptı. İlginç bir tesadüf oldu ve o haberlerle en azından bu kitapların özetini çevirerek kamuoyuna duyurmama vesile oldu.
Sizde Gezi olaylarının amacı neydi?
Gezi olayları masum bir sivil itaatsizlik eylemi değil, çok planlı bir sivil darbe girişimiydi. Gene Shap'ın bütün teori ve taktikleri planlı bir biçimde sahnelendi. Bunun bilinmesi gerekiyordu. Bu taktikleri teker teker anlattık ve nasıl birebir uygulandığını ifade ettik. Bir gün başka ülkelerde planlanan bu tür sivil darbe girişimlerinin nasıl başarısız olduğunu da yazdık. Bunu birçok siyasetçinin gündemine soktuk. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bunlardan biriydi mesela... Elde ettiği bilgilerle beraber bunları ekranlarda dile getirdi. Daha sonra başka gazeteden de aradılar. Ama ilk yazan Türkiye gazetesiydi, onlarla paylaştım.
Sizin fakültede bazı asistanları Gezi olaylarına ye gittiği için cezalandırdığınız yazıldı.
-O konu öyle değil. Gezi olayı sırasında fakültede sınavlar vardı. 11 araştırma görevlisi, yönetime haber vermeden sınava birkaç dakika kala "Biz Gezi olayları nedeniyle greve gidiyoruz" diyerek sınav gözetmenlik görevini terk etmişler. Tabii sınav koordinatörü 100-200 kişinin girdiği sınavları tek asistanla yapmaya çalıştı. Çünkü sınavlar yapılmasa telafisi de yoktu ve öğrencilerinin bir yılına mal olması söz konusuydu. Sınav koordinatörleri tutanak tutup dekanlığa sundu. Ben o sırada Ankara'daydım. Durumu geldiğimde öğrendim. "Eğitimi sabote etme, sınavları engelleme ve eğitim hakkına mani olma gibi" gerekçeyle soruşturma açtım. Bu benim idari sorumluluğumdu. Gazeteler hakkında karalama kampanyası başlattı. Today's Zaman, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel ve Bugün gibi gazeteler "Türkiye'de özgürlükler elden gidiyor. Marmara İletişim'in dekanı Gezi'ye giden asistanları cezalandırdı" şeklinde haberler yaptı. Bizim Fakülte Taksim'e çok yakın. Bizden umdukları katılımı bulamadılar. Bunda benim Gezi konusundaki duruşum etkili olmuştur.
Gezi konusunda çok sayıda kişi susarken siz büyük çaba harcadınız ama adınızı hiç kullanmadınız.
Çünkü idari görevim vardı ve ben bir dekandım. Bir de ben bunları ülkem için yaptım. Çünkü Türkiye, çökertilmek batırılmak isteniyordu. Bundan hiç vazgeçmediler. Mesela, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına aday olmasını da engellemeye çalıştılar. Muhalefet partisinden, takdir ettiğimiz bir tarihçi hocamız "Erdoğan'ın okuduğu Marmara İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi üç yıllık, dolayısıyla Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı adayı olamaz" dedi. Çok sinirlendim. Rektörümüze, diplomanın ellerinde bulunup bulunmadığını sordum. "Elimizde" dedi. Tarayıp, servis ettik. Bütün gazete ve televizyonlarda yayınlandı.
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |