Yeniçeri: Türkiye Hedef Ülkedir !
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin Çözülme Süreci, Mısır’daki Darbe ve Kırıkkale’de Meydana Gelen Patlama Konularında basın açıklaması yaptı.
Kırıkkale’deki Barut Deposunda Patlama
Kırıkkale'nin Hasandede beldesi yakınlarında, Makine Kimya Endüstri Kurumu'na ait barut deposunda patlama meydana gelmiş, ardından yangın çıkmıştır. Patlamanın şiddetiyle bazı evlerin camları kırılmıştır. Son gelen haberler, ormanlık alana sıçrayan yangının kontrol altına alındığını göstermektedir. Tek tesellimiz can kaybının olmamasıdır. Bu aşamada öncelikli olarak milletimize geçmiş olsun, diyoruz.
Kırıkkale’deki fabrika ve mühimmat depolarında daha önce de buna benzer patlamalar meydana gelmişti. En son Afyon’da benzer bir patlama olmuş, büyük can kaybı meydana gelmişti.
Her anlamda stratejik öneme haiz bu tür depolar ‘sıfır hata ve en yüksek ihtimamla’ korunması gerektirmektedir. Bu tür yerlerin kontrol, koordinasyon ve denetimlerine her yerden çok daha fazla önem atfedilmesi doğaldır.
Buralarda kaza sonucu patlama meydana gelme ihtimali sıfıra yakın olması gerekir. Bu yerlerde hem kaza hem de sabotaj ihtimalini sıfır noktasına çekmek gerekmektedir.
Türkiye Hedef Ülkedir!
Bu vesileyle dikkatleri bir noktaya çekmek istiyorum.
Bölgedeki gelişmeler, Hizbullah’tan El Kaide’ye, El Şebab’tan Cihatçılara kadar uzanan örgütlerin hedefinde Türkiye vardır.
AKP’nin bölgede izlediği politikalar bazı ülkelerin de doğrudan, Türkiye’yi hedef almasına neden olmuştur.
Türkiye bir yandan terör örgütlerinin, diğer yandan da bazı ülkelerin istihbarat servislerinin hedefindedir.
Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya kaza denilip geçilmemelidir. Bu bağlamda olmak üzere Türkiye’ye yönelik olarak tehdit dili kullanan ülkeler, onların istihbarat servisleri, taşeron PKK ve bölgede icrayı sanat eden diğer terör örgütlerinin bu patlamadaki varsa rolü ortaya çıkarılmalıdır.
Türkiye’deki bütün kurumlar ve yetkililer yabancı istihbarat servislerinin ve terör örgütlerinin operasyonlarına karşı eskisinden çok daha fazla dikkatli olmalıdır.
Sınırları kevgire dönmüş, komşularıyla ilişkileri zehirli hale gelmiş bir ülke her türlü beşinci kol faaliyetine uygun hale gelmiş ülke demektir.
Herkesin bu zaman diliminde azami uyanık olmaya ihtiyacı vardır.
Çözülme Süreci ve Gelişmeler
İktidar çevrelerince söylenenlere bakılırsa terör örgütüyle hiçbir pazarlık yapılmadığı, hiçbir söz verilmediği bir süreç işliyor. Kamuoyuna “PKK’nın tek yanlı olarak sınır dışına çıkacağı, Türkiye’deki demokratikleşmeye paralel olarak silah bırakacağı” propagandası yapılmıştı. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan, atadığı akil adamları halkı üstüne salarak “teröristler sınırın diğer yanına gidiyorlar, analar ağlamayacak, silah bırakacaklar” temasını işletmiş, halkın tepkisi bu anlamda minimize edilmeye çalışmıştı.
AKP iktidarı medyayı ve her türlü kamu araçlarını, “çözüm süreci” bağlamında Türk halkını manipüle, provoke ve ajite etmekte kullanmıştır.
İmralı’dan sızdırılan tutanaklar bambaşka bir emrivaki ve gerçekle Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu gösterdi: Sızan tutanaklara göre teröristbaşı “çekilme çift taraflı olacak, komisyonlar kurulacak” diyordu. Dediği gibi de oldu. Daha da vahimi terörist ele başısı “AKP’yi on yıldır ben ayakta tutuyorum, MİT’in gayri milli ellere düşmesini engelledik, Başbakanın tutuklanmasını önledik” diyerek kendisinin Başbakan ve MİT’le ilişkisini ifade ederken her iki kurumdan da güçlü olduğu vurgusunu yapıyordu.
Gerçekten de PKK’lı teröristlerin göstermelik olarak çekilmesi söz konusu iken, TSK unsurları PKK’nın önünü açmak için konuşlandırıldığı yerlerden çekildiler. İmralı canisinin söylediği gibi komisyonlar kuruldu. Akil adamlar, PKK lehine kamuoyu oluşturmak için Anadolu’ya dağılıp gereğini yaptılar.
AKP’nin Yumuşak Karnı!
PKK/BDP/İmralı Canisi, iktidarın yumuşak karnını keşfetmiş ve kendisine vaat edilen gayri resmi tavizleri gündeme getirerek talep çıtasını sürekli olarak yükseltmektedir.
Kandil’deki PKK’lı kitle katliamcıları bir yandan, BDP’nin legal ve rafine bölücüleri öbür yandan, bölücülerin İmralı’daki Elebaşı diğer yandan devleti sürekli olarak tehdit ediyor.
Bu arada Kandil’deki kitle katliamcıları, BDP ve diğer bölücüler bölgeye karakol, yol, baraj yapmayacaksınız, diye dayatmada bulunma cesaretini kendinde görmüşlerdir. Taleplerini koruculuğun kaldırılması, Özel kuvvetleri lağvedilmesine kadar uzatıyorlardı. Uyuşturucuya yönelik yapılan operasyonları da sürecin sabote edilmesi anlamına geldiğini ifade ederek bu operasyonları son vereceksiniz!
Bunlar terör örgütünün “bölgeden devleti çek” talepleridir. Bu talebe hükümet yetkilileri mahcup ve utangaç cevaplar veriyorlardı.
PKK Ordulaşıyor!
Talepler bunlarla da bitmiyor, kitle katliamcısı örgütün ele başlarından Karayılan; “Bu süreci başlatan Apo halen tecrit altındadır… Milyonlarca insanın önder olarak gördüğü bir kimseyi sömürgeci yasalarla yargılayıp suçlu olarak ilan edersen ve bunu her gün her yerde teşhire dönüştürürsen bu çözüm nasıl gelişir” diye partneri AKP’ye soruyordu. Ona göre Türkiye sömürgeci ülkedir, yasaları da sömürgeci ülkenin yasalarıdır.
Karayılan, ayrıca “hem toplumsal-siyasal alanda, hem de askeri-savunma alanındaki yapılanmalarda… Profesyonel gerilla" yapısına geçileceğini bu konuşmasında PKK’nın ordulaşacağını açıklıyor ve süreç tıkanırsa da savaş sinyali veriyordu.
Başbakan Erdoğan, PKK’nın Türkiye’yi terk ederek sınırın diğer yanına gideceğini ve silahlarını bırakacaklarını söylemiştir. Hâlbuki PKK silah bırakmak bir yana hem teröristlere eğitim veriyor hem de PKK, daha büyük silahlı bir güç haline gelmeye çalışıyor.
Cemil Bayık’ın şu sözleri ibret vericidir: “Abdullah Öcalan'ın hükümete sunduğu 8 komisyonun bir an evvel kurulması ve yasal hazırlık yaparak bu yasaların meclisten geçirilmesi gerekir… Süreç tıkanma aşamasındadır. Komisyonları kabul etsin ki süreç tıkınma aşamasından çıksın. 1 Eylül'e kadar devlet ve Hükümete süre verdik.”
Bayık, PKK’nın Eruh ve Şemdinli’de yaptığı ilk silahlı saldırıları da kutlamayı ihmal etmiyor. Silah bırakacak, barış ve kardeşlikten bahseden bir örgütün yapacağı iş bu mudur?
Haraç toplama birimleri, asayiş timleri, teröristler için “şehitlik” abideleri ve şantiye baskınlarının tamamı da herhalde kardeşlik ve barışı sağlamak için yapılıyor!
Öcalan Kendisi İçin Yeni Statü İstiyor!
Terörist ele başısının stratejik konumu, 21 Mart günü Diyarbakır Meydanında yazdığı mektubun okutturulmasıyla başladı. Bu imkanı, Öcalan’a AKP iktidarının kendisi verdi.
Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan” toplantısının yapılması iznini veren de AKP iktidarıdır.
Öcalan’ın talimatı ve yine AKP’nin izin ve katkısıyla “Ulusal Kürt Konferansları” serisinin sonuncusu Erbil’de toplanmasına karar verilmesi İmralı canisinin kendisini bölgesel aktör olarak görmekten uluslar arası aktör olarak görmeye yöneltmiştir.
Son olarak Suriye’deki gelişmeler, PYD’nin Kuzey Suriye’de elde ettiği kazanımlar İmralı’daki ele başının elini iyice güçlendirmiştir. Bu nedenle Öcalan gelinen aşamada “araçsal değer konumumu stratejik bir konuma yükseltin!” diyor. Yani Öcalan devletle olan muhataplık seviyesinin yükseltilmesini istiyor, Suriye’yi ve PYD’yi de benimle konuşun diyor!
Öcalan’ın “basın toplantısı” talebi geçtiğimiz haftalarda devreye sokulmuştu. BDP’li Demirtaş, gelinen aşamadaki talepleri şöyle ifade ediyor: "Öcalan birinci aşamada konumunun ağırlıklı olarak araçsal düzeyde ele alındığını, gençlerin ölümünün durması diyalog, müzakere döneminin başlaması için en azından bunun katlanabilir olduğunu ifade ediyordu. Bu sürecin ilerleyebilmesi için artık sürece doğrudan müdahale imkânlarının; aydın, yazar, medya mensupları, akil insanların, oluşmuş olan komisyonların yine KCK yetkililerinin İmralı ile doğrudan temasının artık önünün açılması gerekir”.
Hapishanede ki hükümlüden “halk kahramanı” ve “her şeye kadir bir önder” çıkaran AKP’nin kendisidir. Onun talebiyle “anadilde savunma hakkı yasası” çıkaran, “akil adamlar, çözüm süreci komisyonları” kuran da AKP hükümetidir.
Bülent Arınç’ın bir zamanlar “dindardı” diyerek, terörist başının düzelttiği imajı, AKP’li siyaset ve akademisyenlerinin terör örgütünü “silahtan siyasete” dönüştüren ikon olarak sunduğu terörist başı geldiği aşamada yeni rol istiyor.
AKP, büyütüp beslediği bir canavarla karşı karşıyadır. AKP kendi Frankeştaynını yaratmıştır. Çözüm süreci dediği, devletin teröristler karşısında elini kolunu bağlama süreci de AKP yönünden bumerang etkisi yaratmıştır.
Erdoğan-Akdoğan-PKK
PKK’nın karşısında AKP’nin elini güçlendirmek ve terör örgütünün taleplerini biraz da olsun frenlemekle görevli danışman Yalçın Akdoğan, gelinen aşamayla ilgili olarak şunları söylüyor.
“Cemil Bayık, daha büyük savaş tehdidi savuruyor, ikinci aşamaya geçilmezse sürecin biteceği şantajını tekrarlıyor, hükümetin belli adımları belli tarihler içinde atmasına yönelik dayatmalardan bir türlü vazgeçmiyor”…Kandil, sürecin mimarı olarak Öcalan’ı gösteriyor ve süreçten dolayı hükümetin siyasi fayda sağlamamasıiçin elinden gelen çabayı gösteriyor. Hem her adımı hükümetten bekliyor, hem de halkın hükümete şükran hissetmesini engellemeye çalışıyor”.
Yalçın Akdoğan, “Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi terk eden PKK’lıların oranının yüzde 20’yi geçmediğine dair sözlerine Kandil alelacele cevap verdi. Başbakanın sözlerini saptırma ve bilinçli çarpıtma olarak niteledi. Oysa onlar da hakikatin ne olduğunu bal gibi biliyorlar” diyor. Akdoğan, PKK’nın AKP’nin yaptıklarını takdir etmediğine üzülüyor. Verdikleri tavizleri küçümsendiğine bozuluyor. Attığımız her adım diyor, terör örgütü tarafından küçümseniyor, görmezlikten geliniyor diyor.
AKP, hala bir terör örgütünü muhatap aldıklarının ve hiçbir değer, kural tanımayan bir yapıyla karşı karşıya olduklarının farkında değil ki terör örgütüne sitem ediyor.
AKP, yol arkadaşı PKK’lı Cemil Bayık’ın ‘ikinci aşamaya geçilmezse
süreç biter’ açıklamasının savaş tehdidi olarak görüyor. PKK’da iktidarın buna “boyun eğmeyeceğiz” söylemini “tehdit dili” olarak niteliyor.
AKP’li yetkililerle Kandil arasındaki söz düellosunun amacı “demokratikleşme” denilen pakettir. Muhalefetin ve halkın içinde ne olduğundan haberi olmadığı bu paket üzerinden PKK ile AKP birbirlerini yokluyorlar. PKK, “süreci bitiririz!” diyerek AKP’yi tehdit ediyor. BDP, “durma adım at” diye baskı yapıyor. AKP ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin çözülmesi konusunda herhangi bir hassasiyeti olmamakla birlikte olanı-biteni halka kabul ettirebilmek için süreci zamana yaymak istiyor… PKK “hemen şimdi” diyor, AKP ise “zamanla” olacaktır demeye getiriyor. Kısacası taraflar, taraftarlarına mesaj vermek için “kayıkçı kavgası” ya da ‘danışıklı dövüş’ yapıyor.
|