Yeniçeri, Çözüm Sürecini Yerden Yere Vurdu
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin “Çözüm Süreci” ve Yüksek Yoğunluklu Terör Eylemleriyle İlgili Olarak basın açıklaması yaptı
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, 6/7 Ekim olaylarında sokakları kan gölüne çeviren teröristlerle ilgili tahkikatlara yönelik olarak şu açıklamayı yapıyor: “AKP, serhildandan sonra halkımızın iradesini kırmak için tutuklama siyasetine yönelmiştir. Halkımız buna sessiz kalmayacak, direniş geliştirecektir”.
Bu zalim ve ahlaksız yaklaşımın sonucunda bölgede aşağıdaki olaylar gerçekleşmiştir.
12 Eylül 2014'te Bitlis merkez İlçesi Aşağıölek Köyü Arasuni Tepe mevkiinde kaçırılan geçici köy korucusu Nihat Çaprak, Bitlis Merkez ilçe Geçitbaşı köyü mülkî sınırları içerisinde, bir elektrik direğine bağlanarak, baş ve vücudunun değişik bölgelerine ateş edilmek suretiyle şehit edilmiştir.
Tunceli’de Pülümür Vadisi içinde PKK Mezarlığı yaptırılmış ve bu mezarlığın açılması için tören düzenlenmeye kalkılmıştır.
Kars Valiliği, bölgedeki hidroelektrik santrallerine 6 kez saldırı ve tehdit gerçekleştirildiğini bildirdi. Açıklamada, “Baskınlar sonucunda 2 adet araç ve santrallerin sistem odaları yakıldı”ğı ifade edildi.
Şırnak’ın Silopi ilçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü binasına yüzleri kapalı bir grup molotof bombası atıldı.
Üç Hain Teröristin Ölümü ve Üç Mehmetçik’in Şehit Olması!
Türkiye’nin ve Ortadoğu Bölgesinin kaos içinde olduğu bir dönemde Tunceli’de Pülümür Vadisi içinde PKK Mezarlığı yaptırılması ve bugünlerde açılmaya kalkması başlı başına bir provokasyondur. İçişleri Bakanlığı’nın kararı ile kent merkezi ile ilçelere giriş çıkış yasağı getirilmesi ise durumun ne denli nazik olduğunu göstermektedir.
Kağızman ilçesindeki santrale ağır silahlarla saldıran 4 terörist jandarmanın ‘teslim ol’ çağrısına ateşle karşılık verilmesi üzerine çıkan çatışmada 3 PKK’lı ölü ele geçirildi.
6-7 Ekimden sonra peş peşe işlenen cinayetler ve faili meçhullerin ardından dün Hakkâri’de Mehmetçiklere hain bir pusu kuruldu. Yüksekova’da caddede sivil ve silahsız olarak bulunan üç Mehmetçik arkalarından yakalayan PKK’lı teröristlerin alçakça saldırılarıyla şehit oldular.
HDP, şehit Mehmetçiklerle ilgili saldırıyı “misilleme” olarak nitelendirdi. HDP’nin yaptığı açıklamada ‘3 PKK’lının öldürülmesinden sonra 3 asker öldürüldü’ diyor. 3 Alçak teröristin elinde silahlarla HES’i basarak araçları yakmak, insanları katletmek isterken öldüğünden söz etmiyor.
Bir tarafta devleti ve anayasal düzeni korumakla görevli olan askerler diğer tarafta elinde silah dağa çıkmış eşkıyanın yaptığı kahpeliği bir görerek misilleme olarak nitelendiriyor.
Diğer yandan silahsız ve sivil üç Mehmetçiğin arkadan kalleşçe yaklaşan alçaklar tarafından katledildiğine bakmadan üçe üç denklemi kuruyor. Alçaklığın ve hainliğin böylesi görülmemiştir.
HDP’nin bu yaklaşımına Başbakan Davutoğlu da kızıyor ve “Gerilla ile asker eşit mantığı, çözümü istememektir” diyor. Ne diyelim TC’nin Başbakanı alçak ve hain teröristleri bir yandan gerilla diyor, diğer yandan da HDP’yi çözümü istememekle suçluyor. Kafası karışık Başbakana “Günaydın” demekten kendimizi alamıyoruz!
Çözüm Sürecinin Terörü Taşıdığı Yer!
Çözüm süreci öncesinde çarpışmalar ve ölmeler dağlarda gerçekleşirdi. Çözüm Sürecinde kentte sivil ve silahsız insanlara karşı terörist eylemler gerçekleştiriliyor.
Terör, çözüm sürecinde dağlardan daha çok kentlerde kurumsallaşmış ve yaygınlaşmıştır.
Bugün bölgede PKK'lı olmayan vatandaşların seyahat özgürlüğü kalmamıştır. PKK silah ve şiddetle bölge insanını susturmuştur. PKK silahla, baskı ve zulümle halkı ayaklandırmak amacındadır.
6/7 Ekim olaylarına kadar güvenlik güçleri örgütün her tür eylemlerine AKP’nin talimatlarıyla ses çıkart(a)mıyordu. Süreci bozarım korkusu polise, askere, jandarmaya, valilere ve belediye başkanlarına işlerini yaptırmıyordu…Bu yüzden sadece dağlar değil, bölgedeki bazı şehirler de PKK’nın fiili denetimi altına girmişti. Bütün bunlardan AKP iktidarı doğrudan sorumludur.
AKP’nin Ayağına Dolanan Hıyanet
Davutoğlu, sokaklar savaş alanına çevrilmeden bir gün önce HDP’lileri kabul eder. Onlara şu soruyu sorar: “Biz bu adımları atarız, peki yol kesmeler adam kaçırmalar, vergi toplamaları, şehir dışında çadırlarda yargılamaları bitirip kamu düzenine aykırı işler yapmamanın garantisini veriyor musunuz?” diye sorar.
Bu sözleriyle, yol kesen eşkıyaya, adam kaçıran çeteye, vergi toplayan haine, yargı yapan hayduta karşı TC Başbakanı Davutoğlu, HDP’den garanti ister.
Sokakları yakma/yıkma talimatı veren HDP unsurları da Davutoğlu’na “15 Ekim’e kadar Türkiye’de illegal tek bir faaliyet kalmayacak, iki hafta içinde değişimi göreceksiniz” garantisi veriyor. Türkiye’nin geldiği yer burasıdır.
Ülkede barışı ve sükûneti yasaların gücüyle değil HDP’nin ve İmralı’nın himmetiyle gerçekleştirmeye çalışan ilkel bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır.
Kamudüzeni HDP ve KCK’nın rehinesidir!
Devlet olarak atılacak adımlar karşısında kamu düzenini bozan haramilerin bu yasa dışı işleri bitirmelerinin garantisini HDP’den istemek nasıl bir zihniyettir?
Kamu düzeninin bu düzeni bozanlarca sağlanmasını istemek nasıl bir mantıktır?
Bu durumda HDP istediği zaman kamu düzenini sağlayan istediğinde ise kamu düzenini bozan bir yapı olduğu ortaya çıkmıyor mu?
Bu yapının Davutoğlu ve hükümeti tarafından meşru görülmesi ilginçtir.
Davutoğlu’nun bu tutumu şu anlama gelmektedir: Türkiye’nin kamu düzeni, HDP’ye ya da organik uzantısı olan KCK/Öcalan gibi unsurlara bağlıdır. AKP hükümeti, İmralı’nın taleplerini yerine getirmesi karşılığında O da kamu düzenini garanti ediyor. Bu durum Türkiye’de kamu düzeninin HDP ve KCK unsurlarının rehinesi haline geldiğinin kanıtıdır.
Davutoğlu aynen şunları söylüyor: “Valilerin, güvenlik güçlerinin görevi olayların önüne geçmektir. Şimdiye kadar 'aman çözüm sürecine halel gelmesin' diye itina gösterdik’.
Bu bir itiraftır. AKP hükümeti kamu düzenini ihlal ederek, yol kesen, vergi toplayan, yargı yapan terörist unsurlara şimdiye kadar ‘aman çözüm sürecine halel gelmesin” diye ses çıkarmadıklarının itirafıdır.
‘Her Yeri Kobaniye Çeviren’ Diyenler ve AKP
Nitekim HDP’liler karşılarında aciz, yetersiz ve iradesiz bir başbakan görünce sokakları savaş alanına çevirmek konusunda daha cüretkâr davrandılar. Davutoğlu ile görüşen HDP, haramileri durdurmak bir yana taraftarlarını şöyle sokağa çağırdılar. HDP’nin 7 Ekim’de yaptığı yazılı “acil eylem çağrısı” şöyledir: “Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı bütün halkımızı sokağa çağırıyoruz…7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyor. Bundan böyle her yer Kobani’dir”.
Bu çağrı üzerine apartmandan insanlar atılır, kafaları ezilir, üzerinden araçlarla geçirilir. Ambülanslar, okullar, işyerleri yakılır. Kısacası HDP’nin “her yer Kobani’ye çevrilsin!” talimatı harfiyen yerine getirilir. Sokaklar kan gölüne çevrildikten sonra Başbakan Davutoğlu, şunları söyleyecektir: “Yol haritası belli, HDP'liler de her şeyden haberdardı. Buna rağmen 'çözüm sürecini bozarım' diye şantaj yaptılar. Bize şantaj sökmez. Çözüm sürecini sadece biz mi istiyoruz?”
Davutoğlu, olan bitenden sonra nihayet HDP’lilerin “samimiyetleri konusunda” kuşku duyduğunu söylüyor. Bu Türkiye’yi yöneten bir Başbakan algısıdır.
AKP’nin medyadaki memuru Abdülkadir Selvi, HDP’nin açık ve aleni tavrına rağmen göz göre göre “Bingöl katliamında, Silvan saldırısında olduğu gibi, 'derin PKK'nın yaptığını yazıyor. Sözde PKK’nın “Çözüm sürecini akamete uğratmak için Yüksekova'da 3 askerimizi şehit etti’ğini söylüyor.
Bu saldırıda “derin PKK’nın…HDP, devre dışı bıraktığını” söylüyor. AKP’den fazla AKP’lilik, HDP’den fazla HDP’lilek işte böyle yapılıyor.
Halbuki Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan Öcalan/KCK/HDP üçlüsünün izlediği siyasetle ilgili olarak ve özellikle HDP’yi kast ederek şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Ortalığı yakıp, yıktılar, bir sürü insan hayatını kaybetti, 'Çıkmaz sokağa girdik ve orada tosladık. Buradan nasıl geri döneceğiz? Toplumsal çok ciddi bir tepki var'... İşte Cumhurbaşkanlığı sürecinde bir sempati oluşturdular, yüzde 10 oy aldılar, onu da kaybettiler. Buradan çıkmak için bir yol arıyorlardı, Öcalan bunlara bir mektup gönderdi, ortalıkta debelenenlere bir ip atar gibi, oradan şimdi 'U' dönüşü yapmaya çalışıyorlar, ortaya mazeretler atıyorlar”.
Beşir Atalay Kandil Yolculuğuna; Bülent Arınç Dağa Çıkmaya Hazır mıdır?
Bu günlerde PKK'nın Kandil Dağı'ndaki yöneticilerinden Murat Karayılan 12 Ekim 2014 günü şehirlerin değil, mahallelerin ele geçirilmesi talimatı veriyor. Bu talimatın ardından 21 Ekim günü yüzleri kapalı 150-200 kişilik YDG-H üyesi, yayınladıkları bildiride Cizre'nin Nur ve Sur mahallelerinin, halkın tüm ihtiyaçlarını kendi örgütleyeceği ve kendi karşılayacağı mahalleler ilan edildiği, Kobani'deki direnişin örnek alınması isteniyor. Kürtlerin Suriye'de elde etiği kazanımların 'Kuzey Kürdistan' diye söz ettikleri Güneydoğu'da da örnek alınması isteniyor. Bildiride, "Biz bu serhildanlarla (başkaldırı) sokaklarımızı devletin kirli politikalarından temizledik. Bu kazanım korunmalıdır. Bu kazanımlar Kuzey Kürdistan'da yeni süreç başlatmıştır. Toplumun kendine özgü alanlarını oluşturmuştur" deniliyor.
Türkiye’nin sokaklarını kana ve göz yaşına boğan bu çeteler Kandil’den gelen talimatların gereği olarak Özerklik ilan ediyor.
Çözüm süreci sayıklamaları altında daha bir ay önce Beşir Atalay Kandil’e gitmekten söz ediyordu. PKK gerçeğinden ve niyetinden bu denli kopuk kararlar ve söylemlerin altına imza atan Beşir Atalay şimdilerde Kandil yolculuğuna hazır olup/olmadığını Türk halkı merak ediyor.
Bülent Arınç da ‘Gülten Kışanak’a yapılanlar bana da yapılsaydı, ben de dağa çıkardım’ anlamına gelen sözler etmişti.
Türk halkı şu sıralarda Arınc’ın dağa çıkmaya hazır olup/olmadığını da merak ediyor.
Türkiye Bölücü Hıyanete Karşı Korumasızdır!
Yalçın Akdoğan, Yüksekova'da üç askerin şehit edilmesine ilişkin "Bu büyük bir alçaklık, korkaklıktır. Sivil giyinimli, silahı olmayan insanların gidip kafasına kurşun sıkmak, bu korkaklığın, alçaklığın en büyüğüdür…O Mehmetçiği orada şehit edenlerden devlet bunun hesabını soracak. Bundan sonra kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak" diyor.
AKP iktidarı döneminde “aman çözüm süreci zarar görür” diye PKK’nın yaptığı her şeye göz yumulmuştur. Akdoğan, “Bundan sonra kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak” diyerek bunu açıkça itiraf ediyor.
Davutoğlu ve Akdoğan açıkça ‘ortalığı yakıp, yıkmakla’ itham ettikleri HDP hakkında gereğini yapma cesaretini kendinde bulamıyor. Sokakları Kobani’de ki sokaklara çevirten HDP’ye yaptıklarının bedeli ödetmezse bundan sonra HDP’ye kimin, nasıl mani olabileceğini de iyi düşünmeleri gerekir.
Davutoğlu Hükümeti, bu tahribatı yapanlardan hesap soracak, onları yasaların karşısına çıkaracak yerde, sokakları yakıp yıkanları muhatap alarak, onlarla “çözüm süreci” konuşuyor. Türkiye’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da olan biten konusunda da yalnızca susuyor.
Türkiye’de bölücü hıyanet koruma altındadır ve bölücü hıyanete karşı Türk halkı korumasızdır. Bu hıyanet, iktidarın ayağına da dolanmış durumdadır.
Başbakan Gibi Konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tavır!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu’ndan rol çalıyor. Her fırsatta konuşmaya devam ediyor. Akil adamlarıyla İflas etmiş “süreci” canlandırmak için HDP, terör örgütü ve Öcalan ayrımı yapıyor. Diyor ki, “Güneydoğu’daki vatandaşların hepsi memnun ama terör örgütü bu işten memnun değil…Uzantısı (HDP), o da memnun değildi çünkü onun üzerinden pazarlıklarını yapıyorlardı. Fakat İmralı gördüğüm kadarıyla rahatsız oldu ve ‘Çözüm sürecini bozmayın…Engellemeyin vesaire’ dedi”.
Erdoğan, “Çözüm Süreci”ni, Öcalan üzerinden yürüttüğü için bir türlü süreç arkadaşına olan biteni yakıştıramıyor. Hâlbuki İmralı’dan terörist başı 6/7 Ekim olayları öncesi açıkca ‘Kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkının yüksek yoğunluklu savaşa karşı direnişe geçmeye’ çağırmıştır. Teröristbaşı Öcalan, olaylardan bir gün önce kardeşiyle yaptığı görüşmede; “Çözüm diye bir şey yok. Müzakere diyorlar. Müzakere diye de bir şey yok. Çözüm için 15 Ekim’e kadar bekleriz. Artık yapacak bir şeyimiz kalmamıştır”. Teröristbaşı lütfedip “çözüm için 15 Ekim’e kadar bekleriz” diyor, ardından da “Kürtlerin yaşadığı her bölgede IŞİD’e karşı mücadele” adı altında ‘Türkiye’yi karıştırın’ talimatı veriyor.
Bütün bunları sanki Öcalan söylememiş gibi AKP’nin medyadaki uzantılarından Mustafa Karaalioğlu, köşesinde şunları yazıyor: “Kandil, hem Öcalan’ı hem de siyasi kanat olan HDP’yi denklemin dışına çıkartacak bir politikadan sakınmamaya başladı…Öcalan, son dönemde olayların arkasında kalarak, örgüt üzerindeki otoritesini ancak süreçlere mecburen katılarak koruyabilir noktaya geriledi”.
6/7 Ekim Olaylarından sonra bazı köşe yazarları olayların sorumlusunun PKK olduğunu, ancak Öcalan’ın masum olduğunu, hatta Kobani gösterilerinin Öcalan’a da darbe olduğunu bile ahmakça iddia ettiler. Öcalan ile Kandil arasında hiçbir görüş farkı yoktur. Çok açıktır ki, Öcalan’ın başından bugüne kadar şiddeti elinde bir araç olarak tutmaktadır.
AKP’nin medyatik kalemleri kendilerini Öcalan’ın imajını düzeltmekle görevli aparatlar olarak görüyor. İktidarın onlara verdiği görev budur.
Öcalan, halkı “yüksek yoğunluklu savaşa karşı direnişe” çağırıyor. AKP’nin azat kabul etmez kalemleri Öcalan’ın süreçlere mecburen katıldığı gibi çocukça bir saflığa insanların inanmasını istiyorlar.
Tekraren ifade etmek gerekir ki PKK hareketinin hiçbir kolu Öcalan’dan habersiz ve ona rağmen eyleme geçmiyor ve geçemez.
Öcalan ile PKK ve HDP arasında eylem konusunda ayrışma olduğunu söyleyenler olanı bitenin reel politiğini kavrayamayanlardır. Erdoğan’ın "Öcalan iyi Kandil ve HDP kötü" retoriği, kötü ve yanıltıcı bir AKP senaryosudur.
HDP/Öcalan/KCK/DTK/PKK aynı yoldadır. Terör bir millettir.
AKP’nin “çözüm süreci” elma şekeriydi. AKP bu şekerin tatlı ve sevimli kısımlarını seçimlerde yiyip bitirmiştir. Şimdi AKP’nin elinde kalan elma şekerinin sapıdır.
AKP kaderini süreçle ilişkilendirdiği için tükürdüğünü yalayamıyor. Boşuna olan bitene makul ve akla yakın gerekçeler uyduruyor.
Hesap Soramayan Davutoğlu Hesap Verecektir!
Çözümü ihale ettiğiniz kişi, elinde silah dağ başını kesmiş, yolları kapatıp, köyleri basıp onlarca insanı kurşuna dizmiş azgın bir terör örgütünün lideridir.
Karşınızda kırk bini aşkın insanın ölmesine ve ocakların sönmesine neden olmuş örgütlü bir cinayet şebekesi vardır.
Siz bu terörist çetenin elinden silahları almadan onunla masaya oturuyorsunuz. “Anneler ağlamayacak…tabutlar gelmeyecek” vaatleriyle kamu oyuna içinde ne olduğunu kimsenin bilmediği “çözüm süreci” adlı ütopik bir proje dayatıyorsunuz.
Terörist başından aldığınız akılla ‘Akil Adamlar’ ekibi oluşturuyorsunuz. Akilleri, elinde silah olanların üzerine değil masum halkın üzerine salıyorsunuz.
Türkiye’de ki Kürt vatandaşlarının temsilcisi olarak PKK ile muhatap oluyorsunuz. Terör örgütüyle Kürt asıllı vatandaşlar arasında ayrım yapmayarak; PKK eşittir Kürt denklemini kuruyorsunuz ve milli bütünlüğe en büyük ihaneti yapıyorsunuz.
Diyarbakır meydanında her 21 Martta bebek katili Öcalan’ın mektubunu okutarak bütün Kürtleri Öcalan’ın arkasında toplanmaya teşvik ediyorsunuz.
Terör örgütünün talepleri doğrultusunda örgütle mücadele eden güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlıyorsunuz. Güvenlik güçlerini garnizonlara ve karakollara çekerek saha hâkimiyetini sessiz/sedasız PKK’lı cinayet şebekelerine bırakıyorsunuz.
Anayasası, vatandaşlığı, bayrağı ve yargısıyla gerçek bir fiili paralel devlet yapılanması olan KCK devletinin bürokratlarını “Çözüm Süreci” kapsamından hapishaneden salıvermekte hiçbir sakınca görmüyorsunuz!
Sözde çözüm süreci boyunca ‘çözüm partneri’niz PKK’nın, katlettiği korucuları, vatandaşa yaptığı baskıları ve feryatları duymazlıktan geliyorsunuz!
“Çözüm süreci” derken Doğu ve Güneydoğu’da nüfusun yaklaşık %25-30’unu teşkil eden Arap ve Türk nüfusunu yok sayıyorsunuz.
Kimseye sormadan ve sonucunu hesaba katmadan Mardin ve Şanlıurfa’yı “büyükşehir statüsü”ne sokuyorsunuz. Böylece bölgedeki Arap ve Türk nüfusun tehcir ve tenkil fermanını imzalıyorsunuz.
Böylece Kürt olmayan nüfus, mallarını mülklerini satıp Batı’ya göçmeye başlıyor. Mardin’in HDP’nin eline geçtikten sonra Arap nüfus tacize uğruyor. Semt pazarlarında alış veriş yapan kadınlara “Kürtçe konuşmuyorsan sana satış yok” deniyor, hala ne yaptığınızın farkında olmuyorsunuz!
PKK vergi adı altında bölge halkını haraca bağlıyor görmezlikten geliyorsunuz.
Terörist örgüt unsurları karakol inşa etmeyeceksiniz, baraj yapmayacaksınız diye eylem yapıyor, siz sessiz kalıyorsunuz!
Teröristler haftalarca bölgede şehirlerarası yolları kapatıyor, sizse yalnızca seyrediyorsunuz.
Bölgede meydana gelen her olayın çözümünü İmralı’daki terörist başına havale ediyorsunuz!
HDP, her planınızın “Öcalan’a yalvarmak” anlamına geldiğini söylüyor, bu sözleri sineye çekiyorsunuz!
Mehmetçik katili teröristin heykeli yapılıyor, dikiliyor ve törenle açılışı gerçekleştiriliyor siz buna engelleyecek yerde bunu dile getiren muhalefeti “vaveyla koparmakla” suçluyorsunuz.
6/7 Ekim olayları bizzat Öcalan ile HDP’nin aleni çağrısı ve örgütlemesiyle gerçekleşmiştir. Terörist aktörlerden hesap soracak yerde terörist başına “sekretarya” kurmakla meşgul oluyorsunuz!
Bu da yetmiyor kamu düzenini devletin eliyle değil, HDP’nin katkısı, Öcalan’ın himmetiyle sağlamaya çalışıyorsunuz!
PKK gençlik ve asayiş birimi olarak YDG-H, 23 Haziran 2013 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde kuruluşunu ilan ediyor; “çoluk çocuk önemli değil” deyip geçiyorsunuz.
Çözüm süreciniz, YDG-H’nin Şırnak’ın Cizre ilçesinde özerklik ilanıyla sona eriyor. Örgüt militanları, kalabalık bir grupla Sur ve Nur mahallelerinde ‘askeri düzenle’ yürüyüş yapıyor. Özerklik ilanı da bu yürüyüşün ardından duyuruluyor.
İşte sizin çözüm süreciniz, yıkıcı bir anafora dönüştü bölgeyle beraber sizi de meçhul bir akibete doğru sürüklüyor. Anlamıyorsunuz.
Çözüm süreciniz, Yüksekova’da caddenin ortasında sivil kıyafet içindeki üç Mehmetçik’in teröristler tarafından şehit edilmesiyle sonuçlanıyor.
Sayın Davutoğlu; "Yaptıklarının hesabını verecekler. Kimse devletimizin bu saldırılar karşısında teredddüt göstereceğini düşünmemelidir" diyorsunuz!
Sayın Davutoğlu!
Siz tereddüt iktidarısınız. Bırakın hamasi söylemleri de bulunduğunuz makamın gereğinin ne olduğunu düşününüz!
EY BAŞBAKAN DAVUTOĞLU!
Üzerinize aldığınız devlet yetkisinin gereğini yapmadığınız, halkı ve devleti yanılttığınız, vatanın bütünlüğünü sarstığınız ve terör örgütü karşısında halkı çaresiz bıraktığınız için hesap vereceksiniz. Hesap vermeye hazır olunuz!
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |