AKP, Küçük ABD Rolü Oynuyor !
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ABD’nin Suriye’ye Müdahale Hazırlıkları, AKP ve Çözüm Edebiyatı Konularındaı Basın Toplantısı yaptı.
İnsanları ya da İnsanlığı Öldürmek!
Konvansiyonel silahlar insanı öldürülür. Biyolojik/kimyasal ve nükleer silahlar ise insanlığı öldürmektedir. Bu nedenle kimyasalla işlenen katliamlara zorunluluktan, son zamanlarda sıfır tolerans gösterilmektedir.
Türkiye/ABD/İsrail ve Batı (bazı soru işaretlerine rağmen) kimyasal katliamın Suriye rejimi tarafından işlendiği kanaatine vardılar. Bu ülkeler Suriye rejiminin daha önceki sabıkası, kimyasal kapasitesi ve içinde bulunduğu şartları dikkate alarak kitle kıyımını gerçekleştirmiş olabileceğini düşündükleri anlaşılmaktadır.
Suriye’de işlenen insanlık suçunu teorik olarak onaylayan hiç kimse yoktur. Ancak yine hiç kimse bu suç dolaysıyla herhangi bir adım atmayı da düşünmüyor. Obama, ‘herkes Suriye için bir şey yapılmalı diyor ama kimse harekete geçmiyor’ derken bunu kast ediyor.
ABD Başkanı, “…olana bitene sırtımızı dönersek “tarih bizi çok ağır yargılayacaktır” diye de ilave ediyor.
ABD Dışişleri Bakanı ise “Bazıları bir şey yapmanın risklerinden bahsediyor. Ama kendimize “Hiçbir şey yapmamanın riski nedir? Diye sormalıyız” diyor.
Mevcut durum Suriye’ye müdahale konusunda İngiltere ve Almanya’nın denklemden düştüğünü gösteriyor. Müdahale ABD’ye ihale edilmiş durumdadır. Fransa’da müdahaleye istekli görülmektedir.
Vur Ama Öldürme Stratejisi!
ABD, insanlık suçu karşısında sessiz kalmamak, Şam’daki rejimi devirmeden cezalandırmak ve muhalif unsurları rejim karşısında sonuç alacak kadar güçlü kılmamak esasları üzerinden bir müdahale düşünüyor. Bu bağlamda yapılacak operasyonun ülkede meydana getireceği etkileri kestirmeye çalışmaktadır. ABD müdahalenin bölgede Cihatçıların, El Nursacıların, Selefilerin de içinde olduğu muhalifleri daha da güçlendireceğinden endişe duyuyor.
ABD Başkanı, sınırlı olacak Esat’ı cezalandırma operasyonunun kara harekâtını kapsamayacağını açıklamış ve konuyu Kongreye havale etmiş bulunmaktadır. ABD müdahalesinin amacı; Esad rejimini çökertmek değil kimyasal silah kullanılmasını cezalandırmak, kimyasal kullanım kapasitesini yok etmek ya da caydırmaktır.
Sınırlı bir Amerikan müdahalesi, tıkanmış haldeki Suriye ‘iç savaşı’nın gidişatını değiştirmeyecek. Rejim değişikliği amacıyla yapılmayacaktır.
ABD, çok sayıdaki sınırlandırıcı etki altında; vur ama öldürme, silkele ama düşürme stratejisi uygulayacağı anlaşılmaktadır.
ABD’nin Müdahale İsteksizliğinin Nedenleri!
Obama, “ABD halkı savaştan yoruldu” derken, harekâtı isteksiz ve zorunluluktan yapmak durumunda kaldığını da itiraf etmiş oluyor.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Suriye'ye yapılacak bir müdahalenin daha fazla kaosa yol açabileceğini söyledi. ABD’de benzer tespit ve kaygılara sahiptir.
ABD’nin Irak/Afganistan müdahalelerindeki deneyimlerinden sonra gelişmelere sonuç odaklı bir biçimde yaklaştığı anlaşılıyor. ABD için Suriye’de kimin kimi yendiği ya da iç savaş sürecinde nelerin yaşandığı çok da önemli değildir. ABD’yi iç savaş sonrası karşı karşıya kalınacak tablo daha çok ilgilendiriyor.
ABD yönetimi, Suriye iç savaşının iki istenmeyen sonucundan daha az istenmeyeni tercih etmek gibi bir durumla karşı karşıya olduğunu bilmektedir. ABD’nin El Nusracı, Cihatçı, Selefi unsurların içinde olduğu muhaliflerdense Esat’ın Baas rejiminin daha tercih edilir gördüğü de bilinmektedir.
ABD, Suriye’ye yapmayı düşündüğü deniz ve hava operasyonlarıyla muhaliflerin elini güçlendirmeye, Esat’ı da masaya oturtmaya zorlayacaktır.
Obama, “müdahalenin ‘sınırlı’ olacağını, ucu açık operasyon” düşünmediğini söylerken bunu kast ediyor. Operasyonun sınırlarını ve amacını da önceden açıklayarak muhalif güçlerin moral ve motivasyon bularak daha enerjik hale gelmesinin önünü kesmeye çalışıyor. Operasyonun sınırlarını ve amacını önceden açıklayarak muhalif güçlerin moral ve motivasyon içine girip çok daha ileri gitmesinler istiyor.
Çok açıktır ki ABD’nin yapacağı müdahalenin amacı Esat’ı devirmek, iç savaşı bitirmek ya da muhaliflere iktidar yolunu açmak değildir.
Öldürmeyen Darbeler Diriltir!
ABD, Suriye’ye yapmayı düşündüğü deniz ve hava operasyonlarıyla muhaliflerin elini güçlendirmeye, Esat’ı da masaya oturtmaya zorlayacaktır.
Obama’nın Suriye operasyonu için Kongreye başvurması da önemlidir. Bunun iki boyutu vardır: Birincisi sorumluluğu kongreyle paylaşmak, ikincisi de Esat’a zaman kazandırmaktır.
Esat’ın on gün öncesinden haberi olduğu bir saldırıya karşı mühimmatını, uçaklarını ve askeri araçlarını saklayacak imkânı bulmuş olacaktır.
Nitekim Beyaz Saray'da Kongre liderleriyle bir araya gelen Obama, ABD'nin sınırlı bir operasyon planladığını tekrarlayarak, Irak ve Afganistan savaşlarının tekrarlanmayacağını özellikle vurgu yaptı. Obama, "Sınırlı bir şey öngörüyoruz. Orantılı... Esad'ın kimyasal silah kabiliyetlerini indirgeyecek" dedi. Obama ayrıca "aynı zamanda daha geniş bir stratejimiz de var. Bu da muhalefetin kabiliyetlerini artıracak" açıklamasında bulundu.
Esat güçlerine karşı yapılacak ABD vur ama öldürme türünden müdahalesinden herkes kendisine göre bir sonuç bekliyor. Öldürmeyen darbenin diriltici etkisi olduğunu ise çoğu kimse ıskalıyor!
Suriye’deki Rejimi Gerçekte Rusya Değil ABD Koruyor!
ABD, Esat yönetimi ile muhalifler arasında mevcut güç dengesini bozacak bir müdahaleden ısrarla kaçınmaktadır. ABD yönünden bu tavır anlaşılırdır. Zira ABD ile İsrail, Suriye’de iç savaşın, tarafların birbirlerini tüketerek güçten düşürene kadar devam etmesini istiyor. Bu yüzden taraflardan birinin lehine durumu değiştirecek olan operasyonlardan uzak duruyor.
ABD ve İsrail önünü görmek istiyor. Esat sonrası Suriye’nin nasıl şekillenebileceği konusunda ciddi belirtilerin oluşmasını bekliyor. ABD ve İsrail, Esat sonrasında kendi aleyhlerine şekillenebilecek bir sürecin parçası olmak istemiyorlar.
Bu nedenle ABD, Suriye’deki Baas rejiminin misyonunu henüz tamamlamadığını düşünüyor
Bölgede meydana gelen olayları Başbakan Erdoğan ve ekibinin doğru okuyamadığını, olayların arka planlarını, bağlantılarını, bölgesel ve küresel sisteme yansıma derecelerini akıllıca değerlendiremedikleri anlaşılmaktadır.
ABD, Baas rejiminin gitmesini isteseydi, Esat çoktan havlu atmış olurdu. ABD özünde Rusya ve Çin kartını Suriye’ye karşı harekete geçmemek için kullanıyor. Olaylar karşısında Rusya kendi rolünü ABD’de kendi rolünü oynuyor.
Başbakan Erdoğan’ın “İhvan-ı Müslim” tutkusu bölge için öngördüğü siyasetin körleşmesine neden olmaktadır.
Mısır ve Suriye’de birbirlerinin canına kast eden tarafların bile şu veya bu biçimde birbirleriyle temas kurmaya çalışmasına rağmen Erdoğan/Davutoğlu ikilisi bu ülkelerle ‘köprüleri atmak’ ve ‘gemileri yakmak’ gibi akıl dışı bir strateji izlemektedir.
Başbakan Erdoğan ve ekibi uluslararası ilişkilerde Katolik nikâhının olmadığı, gözyaşının yerinin de bulunmadığını da hala öğrenmiş değil!
Erdoğan Kendisini “İskender”, Şam’ı da “Gordion” Sanıyor
Başbakan Erdoğan’ın, genelde dış politika özelde ise Suriye ve Mısır’daki gelişmeler karşısında sağduyu ve dengeyi büyük ölçüde kaybettiği gözlenmektedir. Başbakan Erdoğan, Mısır ve Suriye için ağlamaktan tehdide, sitemden Batılı ülkelerini müdahaleye çağıran tutarsız bir siyaset izlemektedir.
Tayip Erdoğan, Mısır için ağlamayı ve sızlanmayı; Suriye için de öfkeli ve aşağılayıcı ifadeler kullanmayı diplomasisinin öznesi yapmıştır.
Öfkelenmek, tehdit etmek ya da müdahale goygoyculuğu yapmak sorunu çözmüyor. Sorunlar, fevriliği değil ağırbaşlılığı, duygusallığı değil sağduyuyu, romantizmi değil gerçekçiliği zorunlu kılıyor. Çözüm için duygusal zafiyet değil akılcı siyaset esas ilkedir.
Başbakan Erdoğan bütün bu tavırlarıyla Mısır ve Suriye’de sorun çözücü değil sorunu büyütücü bir aktör haline gelmiştir.
Başbakan Erdoğan, iktidarının cazibesine kapılmış olarak kendisini “İskender”; Kahire’yi ve Şam’ı da “Gordion” sanıyor. Bu yüzden sorunları çözerek değil “keserek” ortadan kaldırabileceğini düşünüyor. Kesmeye de gücü yetmiyor!
AKP Küçük, ABD Rolü Oynuyor!
Kapasitesini, sınırlarını ve imkânları dikkate almayan dengesiz bir siyaset sorunları küçültmez büyütür. AKP hükümeti, BOP Eş Başkanlığı bağlamında uzun süredir bölgede adeta küçük ABD rolü oynamaktaydı. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan kendisinin en fazla ihtiyaç duyduğu demokrasi ve laikliği bölge ülkelerine ihraç etmeye bile kalkışmıştı.
Suriye ve Mısır’da yaşananlar, Ortadoğu’da “oyun kurucu” olduğu sanan AKP’yi sanal ve sahte uykusundan uyarmış olmalıdır.
Suriye’de yaşanan insanlık, İslam ve ahlak dışı katliamlardan elem vericidir. Bir insanın bırakın kendi vatandaşlarına düşmanlarına bile yapmayacağı bir vahşet Suriye’de yaşanmıştır. Kimin işlediği konusunda rivayetler muhteliftir. Esat güçlerinin bu insanlık suçunu işlediği büyük ihtimaldir.
AKP topyekûn Esat’ı cezalandırmak uğruna Suriye’nin yıkımına neden olacak ABD müdahalesini hararetle talep ediyor. ABD/BM ya da Gönüllüler komisyonuna, “gelin, yakın, yıkın, öldürün” yeter ki Esat gitsin, diyorlar.
Burada birkaç soru sormak gerekiyor:
Suriye’ye atılacak bombalar Müslüman topraklarına, Müslümanların üzerine düşmeyecek midir? Bu bombalar kentleri, camileri, kümbetleri İslami dokuyu harap etmeyecek midir? Suriye’yi Esat için bombalatmak, mahvettirmek nasıl bir aklın işi olabilir? Modern ‘Haçlı İttifakı’ sayılabilecek ABD’yi ya da ‘Gönüllüler Koalisyonu’nu Müslüman bir ülkenin işgali için göreve çağırmak nasıl bir Müslümanlık anlayışıdır?
AKP kurmayları başta Tayip Erdoğan olmak üzere küresel güçlere; ‘daha ne duruyorsunuz, bombalayın! Havadan bombalamak yetmez karadan da vurun… Geçici olarak değil kalıcı olarak işgal edin. Esat gidene kadar Suriye topraklarına füze yağdırın’ diyorlar.
AKP sözcülerinin Suriye’ye karşı bir askeri saldırıya, Türk ordusunun direkt katılımı söz konusu değilken bu denli arzulu olmaları, Türkiye halkının güvenliğini göz ardı eden, en hafif tabiriyle sorumsuzluktur.
Başbakan Erdoğan, açıkça sınırsız ve kalıcı operasyon istediğini söyleyerek “Sınırlı operasyon bizi tatmin etmez”; “Müdahale rejimi bıraktırma noktasına getirmeli”; “1-2 günlük vur-çık olmaz”; “24 saatte uğra çekil bu olmaz” şeklinde açıklamalarda bulunuyor.
AKP’li Mehmet Ali Şahin ABD’ce “planlanan geçici müdahalenin Suriye'ye barış getirmeyeceğini” söyleyerek, kalıcı müdahale öneriyor.
Esat Gitsin de Ne Olursa Olsun!
AKP, Esat’ın gitmesi için Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de kalıcı ve sonuç alıcı “işgal ve bombalama” yapılsın, istiyor.
Bunun anlamı şudur:
Esat gitsin de bu bombalar ne kadar Müslümanı öldürürse öldürsün;
Esat gitsin de ne kadar Müslüman kadına tecavüz edilirse edilsin;
Esat gitsin de ne kadar Müslüman sakat kalırsa kalsın.
Yeter ki Esat gitsin!
Suriye’ye “Müdahale Edin” Demek!
Suriye’ye müdahale edin, -hem de sınırsız ve kalıcı bir biçimde- demek; toplu yıkımlar, kitlesel ölümler gerçekleştirin, milyonlarca sakat Müslüman meydana getirin, demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; mezhep, etnik ve bölgesel temelde Suriye’yi parçalayın/bölün, demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; hiç bitmeyecek mezhep ve etnik çatışmaları başlatın, demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; Golan tepelerini altın tepside ebediyen İsrail’e sunun demektir,
Suriye’yi sonuna kadar bombalayın demek; Büyük Kürdistan’ın Irak-Suriye-Akdeniz koridorunu tamamlayın, demektir.
Suriye’yi bombalayın demek, PYD’ye özerklik, El Nusra/Çihatçı/Selefi gurupları bölgede etkin kılın, demektir.
Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin ucu nereye varacağı kestirilemeyecek sonuçları olacaktır. Sonuçları kestirilemeyen bir müdahale de aklını yitirmemişlerin talep edeceği bir iş değildir.
Ortada bir de Irak örneği dururken Suriye’ye müdahale istemek akla ziyan bir durumdur.
Dünyadaki Bütün Kimyasal Silahlar İmha Edilmelidir!
Kimyasalı insanlara karşı kullananlar ağır biçimde cezalandırılmalıdır. Bunun için kimyasal gazı kimin kullandığından yüzde yüz emin olmak gerekmektedir. Suriye’deki rejim suçluysa bunu cezalandırılacak da öncelikle İslam ülkeleri olmalıdır. Çünkü Suriye, dünyadan önce Ortadoğu’nun, Hıristiyanlardan önce İslam ülkelerinin kendi iç işidir.
-Bölge ülkeleri olan İran/Türkiye/Mısır/Irak/Arabistan, hem gaz kullanılmasının cezalandırılması hem de Suriye’deki barışın sağlanması konusunda inisiyatif almalıdır.
-Türkiye kendi coğrafyasının devamı, toplumunun uzantısı, tarihinin parçası, komşusu ve dindaşı olan Suriye’nin, Esat rejimi yüzünden yakılıp/yıkılmasına öncülük edemez.
- Suriye’ye müdahalede en dikkatli olması gereken ülke Türkiye’dir. Halbuki Suriye konusunda en özensiz davranan ülke Türkiye olmuştur.
-ABD’yi Suriye’ye müdahale etmeye çağırmak, Suriye’nin komşusu olan Türkiye’nin yapacağı iş değildir. Suriye’ye yapılacak müdahale sonucunda her halde Müslüman halk büyük acı çekecektir.
-ABD, müdahale ettiğinde attığı bombalar, Müslüman ya da gayrimüslim ayrımı yapmayacak; Esad’a destek veren ya da karşı olan ayrımı da yapmayacak. Atılan bombalar çoluk/çocuk, genç/yaşlı, kadın/erkek ayrımı yapmadan öldürecek.
Suriye’nin, kimyasal gaz kullandığı için cezalandırılması kaçınılmaz. Toptan Suriye halkının değil kimyasal gazı kullanma kararını verenleri ve kullananların bulunup onlar cezalandırılmalıdır. Suriye’nin yollarını, binalarını, camilerini, topraklarını ve masum halkını cezalandırmak adil değildir.
Diğer yandan BM, Kimyasal gazı olduğu bilinen ülkelere çağrı yaparak bu gazların BM gözetiminde yok edilmesini sağlayacak müeyyideler geliştirmelidir. Başta İsrail, ABD, Rusya ve AB ülkeleri ellerindeki kimyasal gazları öncelikle yok etmelidir.
Kimyasal gaz bulundurmayı cezalandırmamak, kimyasal gaz kullanımını teşvik anlamına gelmektedir.
Başta ABD olmak üzere dünya ülkeleri samimiyse öncelikle kendi ellerinde olan kimyasal gaz stoklarını imha etmelidirler.
“Çözüm Süreci” Edebiyatı ve Gelişmeler
AKP’nin çözüm süreci edebiyatı PKK’yı tarihinin en güçlü seviyesine ulaştırmış, bu seviye ekonomik, siyasal ve askeri olarak terör örgütüne altın çağını yaşatmıştır. Çözüm örgütü çözecek yerde bölgede devleti çözmüştür. Dağdaki PKK’lıların dağdan ineceği yerde daha çıkanların sayısı tarihi rekor kıracak seviyede artmıştır.
Örgütün çekilmesi konusu ise tam anlamıyla fiyaskodur. Başbakan %15 dediği sözde çekilme oranını son zamanlarda %20’ye yakın olduğunu ilan etti. Bülent Arınç ise "...Yüzde 20 demişse Başbakanımız öpsünler başına koysunlar..." diyerek çekilmenin bunun çok altında olduğunu söylemiş olmaktadır.
Güvenlik birimlerine göre ise çekilme %10'un da altında kalmıştır.
Çözüm Süreci Ne İşe Yaradı?
Başından bu yana çözüm sürecinin Türkiye’nin Güneydoğusunu Türkiye’den çözme sürecini dönüştüğünü söyledik. Çözüm süreci maskesi altında yetkilileri, gaflet ve dalalet içine düşmemeleri için sürekli uyardık. PKK’nın çözüm süreci edebiyatı ve rehavetinden yararlanarak bölgede devlet otoritesinin yerini almaya başladığını, öz savunma gücü oluşturduğu; maliye birimleri oluşturarak haraç topladığı söyledik.
Geçtiğimiz günlerde HaberTürk Gazetesinden Serpil Yılmaz, verdiği haberde PKK’nın bölgedeki varlığının sistematik bir “kamusal düzenine” dönüştüğünü örneği ve kanıtıyla ortaya koymuştur. Serpil Yılmaz’ın haberine göre: “... Güneydoğu’da birden fazla yerde şantiyeleri olan Karadenizli bir grup... AK Parti iftarlarından birinde yaşadığı sorunları Başbakan’a iletiyor. Bunun üzerine Başbakan da iftarda yaptığı konuşmada ‘Yüzde 10 ne oluyor?‘ diye PKK’ya sesleniyor”.
Bir Başbakan düşünün ki, devlet içinde devlet haline gelen bir örgüte karşı demokratik hukuk devletlerin yapması gerekeni yapacak yerde “yüzde on ne oluyor?” diye ancak sitem ediyor. Ne olduğu ortada değil mi Sayın Başbakan?
Çözüm ortağınız PKK, sizinle devleti paylaşıyor.
Bir İşadamı, sözü edilen işadamının kendisine aktardığı olayı şöyle özetliyor:
“Bir gün şantiyesine, üzerinde Abdullah Öcalan‘ın resmi bulunan ve Kürdistan bayrağını simgeleyen bir kimlikle görevli olduklarını söyleyen birileri geliyor. İhale bedelinin yüzde 10’unu vergi olarak kendilerine vermeleri gerektiğini söylüyorlar. Ayrıca ‘Kürdistan’da çevreyi tahrip ediyorsunuz, onun için de tazminat ödeyeceksiniz‘ diyorlar. Şantiyedeki yetkililer, PKK ile devletin yürüttüğü çözüm sürecinde böyle olayların olmasına akıl sır erdiremiyorlar. Haraç olarak niteledikleri ‘tahsilat’ operasyonlarının, PKK’nın merkezi yönetiminin dışında bir ekip tarafından yürütüldüğünü düşünüyorlar. Şantiyede görevli adamları PKK tarafından kaçırılıyor, iş makineleri yakılıyor.
Bunun üzerine işin iç yüzünü öğrenmek üzere dostları olan bir Kürt işadamını araya sokarak, PKK’nın Kandil’deki yönetim merkezine temsilcilerini gönderiyorlar. Kandil’den vergi ve tazminat gibi taleplerin, örgüt talimatı olduğu bilgisi veriliyor.
Çözüm süreci edebiyatının geldiği yer burasıdır. Devletin içine düşürüldüğü yer de orta yerdedir.
PKK Sansasyonel Eylemlere Hazırlanıyor!
Terörist Bayık, 1 Eylül’e kadar hükümete süre vermiş ve hükümetin demokratikleşme paketi konusunda adım atmaması halinde sözde çekilmenin durdurulacağını hatta tersine çevrileceğini ifade etmişti. Terörist elebaşı yaptığı yeni açıklamada 1 Eylül’den itibaren silahsız eylemlere başlanacağına yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Eylül ayının sürecin kaderi olacağı terörist başı tarafından dile getirilmiştir.
Güvenlik birimleri silahsız eylemlerin sabotaj biçiminde gerçekleşeceğini düşünmektedir.
Bu arada Bingöl’de durdurulan bir araçta, dün akşam 7 adet mutfak tüpü içerisinde 200 kilogram patlayıcı madde ele geçirilmiştir. Bomba yüklü başka araçların da arandığı gelen haberler arasındadır.
Bu arada son zamanlarda yapılan operasyonlarda ele geçirilen uyuşturucu miktarları ve zirveye vuran kaçakçılık faaliyetleri PKK’nın finansman sorununu büyük ölçüde hallettiğini göstermektedir.
Bu durum çok açık bir biçimde PKK terör örgütünün sansasyonel eylemlere, katliamlara hazırlandığını göstermektedir. PKK yapacağı bombalı eylem, suikast ve saldırıları kamufle etmek için silahsız saldırı kılıfını kullanmaktadır. Böylece silahla yapılacak saldırıları derin PKK ve süreci bozmak isteyenlerin işi olarak nitelendirilecektir.
Nitekim AKP iktidarı ve yandaş kalemleri canice eylemleri yapan PKK’yı “derin PKK” ve Öcalan’ın sözünü dinleyen PKK olarak ayırmaya başlamışlardır. PKK’nın stratejisiyle hareket eden AKP’nin bazı “akil adamları” ve televizyon erbapları, Öcalan’ın “araçsal” statüsünü “stratejik” konuma yükselterek çözüm sürecinin namusunun korunabileceği görüşünü savunmaktadır.
Bunlar cani örgütün önümüzdeki günlerde yapacağı sansasyonel PKK eylemlerini sözde çözüm sürecinden rahatsız olan, Suriye ya da İran gibi ülkelerin istihbaratı ile örgüt içindeki radikal grupların işi olarak niteleyeceklerdir.
Buradan hem AKP iktidarını hem de yetkilileri uyarıyorum: PKK terör örgütü ciddi ve sansasyonel eylemlere hazırlanıyor. Silahsız eylem söylemleri yutturmacadır. AKP tarafından şımartılmış, muhatap alınmış ve propagandası yapılmış terör örgütü silahlı ya da silahsız bulduğu her fırsatta terör eylemi yapacaktır.
PKK, PKK’dır ve amacı bellidir. Sevimli ve rafine PKK yaratmaya çalışanlar PKK’yla birlikte hareket edenlerdir. Yetkililerin tedbirleri en yüksek seviyede alması ve oyuna gelmemesi gerekmektedir. Devlet mekanizmasında görev alan bütün yetkilileri, gerekli tedbirleri alarak devleti ve milleti aciz duruma düşürmemesi için bir kez daha uyarıyorum.
Dede Korkut Şu Nasihati Kime Yapmış Olabilir?
“El olma, elin olma, elden olma. El olan, elin olan, elini de, kolunu da, vatanını, bayrağını, dinini, namusunu ve dahi devletini kaybeder”.
İmsak | 05:45 | ||
Güneş | 07:14 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:43 | ||
Akşam | 17:05 | ||
Yatsı | 18:29 |