AKP İktidarının Stratejik Körlüğü Ülkemizi Zora Sokmuştur
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, "AKP iktidarının stratejik körlüğü Türkiye’yi içeride ve dışarıda büyük risklerle karşı karşıya bırakmıştır" dedi.
Siyaset
06.08.2014, 17:30 03.04.2019, 08:39
AKP İktidarının Stratejik Körlüğü
Gelişmelerin arka planını, hızını ve istikametini tayin muhatabına stratejik üstünlük
sağlar. Basiret ve feraset stratejik öngörünün şartları arasındadır. Eskiler bunu “Göz o ki
dağın arkasını göre; akıl o ki başa geleni bile” sözü ile anlatmışlardır. Dağın (olayların)
arkasını görmek bir yana burnunun ucunu dahi göremeyen devlet yöneticileri milletler için en
büyük risktir.
AKP iktidarının stratejik körlüğü Türkiye’yi içeride ve dışarıda büyük risklerle karşı
karşıya bırakmıştır. Türkiye on iki yıldır tam anlamıyla stratejik kör bir iktidar tarafından
yönetilmektedir. Devletin içine yönelik örgütlenmeyi, kendi ifadelerine göre (paralel yapı
için) ‘saflığımıza verin…güvendik aldatıldık’ türünden söylemlerle açıklamaları iktidarın
stratejik körlüğünün itirafıdır.
Dış politikada stratejik körlük ise zirveye vurmuş durumdadır. İktidar “komşularla
sıfır sorun”la işe başlayıp bütün komşuları sorun haline getiren bir iktidarla Türkiye karşı
karşıyadır. Türkiye bu politikaların sonucu olarak bugün Suriye, İsrail ve Mısır’la diplomatik
ilişkileri kopuktur.
Davutoğlu’nun ‘Ortadoğu bizden sorulur’ edalı dış politikası Ortadoğu’nun
çöllerine batmış durumdadır. Bu politika Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı
yapmaktan Türkiye’yi Suriye ile savaş durumuna sokmuştur. Aynı politika Libya lideri
Kaddafi’nin elinden önce ‘insan hakları ödülü” ardından Kaddafi’nin kellesinin alınmasına
katkı yapmış sonra da Libya’daki Türklerin ve Türk şirketlerinin ülkeyi terk etmesine neden
olmuştur.
AKP’nin dış politikada yanıldığı, olanı biteni yanlış anladığı ve bütün beklentilerinin
de yanlış çıktığı bir vakıadır. 12 Yıllık AKP iktidarı gerçekte 12 yıllık stratejik körlüğün,
yanılgının iktidarıdır. AKP’nin yönlendirmesi ve katkısıyla düzenlediği “Suriye’nin
dostları” toplantıları, Özgür Suriye Ordusu adı altında ne olduğu ortaya çıkan radikal/barbar
unsurlara yaptığı yardımlar Türkiye’nin başına eninde sonunda bela olacaktır.
Giderek Yaklaşan Tehlike: IŞİD
Bunlardan IŞİD, El Nusra vb. –Suriye ve Irak için değil- Türkiye için büyük tehdit
haline gelmiştir. AKP iktidarı stratejik körlüğü nedeniyle tehdidin büyüklüğünün farkında
değildir. IŞİD, Türkiye’den ciddi miktarda insan kaynağı devşirmektedir. Son zamanlarda
‘Suriye/Irak hattında bir Müslüman devletimiz var. Halifemiz var. Orada Müslümanca
yaşamak istiyorum” diyerek bölgeye giden çok sayıda Türkiye yurttaşı var.
IŞİD örgütünün ramazan sürecinde yalnızca İstanbul’da üç bin ile beş bin kişilik iftar
yemekleri düzenlediğine yönelik haberler geliyor. Anadolu’nun bir çok yöresine Suriye’deki
çarpışmalarda ölen Türk yurttaşlarının cenazeleri geliyor. Türkiye, IŞİD’in insan pazarı haline
gelmiş durumdadır.
Irak ve Suriye'de katliam yapan IŞİD'in İstanbul'daki taraftarları Ramazan
bayramı sonrası cihat çağrısı yaptığı basına düşen haberler arasındadır.
Haber sitelerinde IŞİD'in 'bayramlaşma' töreninde eli kanlı terör örgütünün lideri
Bağdadi'den övgü dolu sözlerden bahsedildiği söyleniyor. İstanbul Ömerli'deki bir piknik
alanında çekildiği ifade edilen görüntülerde Müslümanlara cihad çağrıları yapılıyor. Haberin
yayınlandığı ve IŞİD'e yakınlığıyla bilinen bir sitede "İstanbullu Müslümanlar 2014/1435
Ramazan bayramı namazını düzenlenen bir organizasyonla hep birlikte eda etme imkanı
buldular" ifadeleri yer alıyor.
Adını İslam Devleti olarak değiştiren ve kamuoyunda daha çok Irak Şam İslam
Devleti olarak tanınan IŞİD konusunda analiz haber yayınlayan Alman Die Welt gazetesi,2
Arapların dışında IŞİD’e en çok Türklerin katıldığına vurgu yaptığı haberine “IŞİD’in Türk
Birliği” başlığını verdi.
Haberde, IŞİD’e Avrupa’nın birçok ülkesinden militan katılımı olmasına karşın, Arap
olmayan ülkelerden IŞİD saflarında savaşanların en çok Türkler olduğu yer alıyor.
Avrupa ülkelerinin istihbarat birimlerine göre, Avrupa’dan bin 200 dolayında
militanın Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek IŞİD saflarına katıldığı belirtilen haberde,
militanların savaştıktan sonra yine Türkiye üzerinden Avrupa’ya geri döndüğü açıklanıyor.
"Ankara’nın elindeki bilgilere göre, IŞİD saflarına katılan Türk vatandaşlarının sayısı
bini aşmış durumda" ifadelerine yer verilen haberde, 10-15 bin dolayında olduğu tahmin
edilen IŞİD militanlarının en az yüzde 10'unun Türk olduğu bilgisi yer alıyor.
Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ve diğer Avrupa ülkelerinin vatandaşı olan Türk
kökenlilerden de IŞİD’e katılım olduğuna vurgu yapılan haberde, böylece IŞİD içerisinde
Türk unsurunun önemli bir yer tuttuğuna dikkat çekiliyor.
Türkiye’de Uyuyan IŞİD Hücreleri Her An Harekete Geçebilir!
Basında yer alan ve IŞİD komutanlarına ait olduğu öne sürülen kimi iddialara göre,
çok sayıda Türk kökenlinin IŞİD tarafından eğitildikten sonra tekrar Türkiye’ye döndüğü
haber veriliyor. Türkiye’de pasif durumda uyutulmaya ve unutulmaya terk edilmiş olan
militanların zamanı geldiğinde Türkiye içerisinde harekete geçeceği iddiaları da yer alıyor.
Türkiye’nin IŞİD’e, Esad’a karşı savaşması konusunda başından beri destek verdiği
belirtilen Die Welt’in analiz haberinde, şimdi IŞİD’in Türkiye’yi tehdit eder hale gelmesinin
tam bir ironi olduğu belirtiliyor.
İsrail Bir Yandan IŞİD Diğer Yandan Camileri Havaya Uçuruyor!
İsrail askerlerinin camiyi havaya uçururken sevinç çığlıkları attığını bütün dünya
kamuoyu canlı canlı izledi. İsrail’in çocuk, kadın ve insanlık katliamına İsrailli
milletvekillerinin ve din adamlarının tavırlarını da herkes biliyor.
İsrail’in İslama ve Müslümanlara duyduğu hıncı bir yere kadar anlamak mümkündür.
Ancak kendilerini Sünni Müslüman olarak tanımlayan IŞİD adlı örgütte Suriye ve Irak’ta
kendi mezhebinden olmayan ne kadar türbe, mezar, cami varsa hepsini dinamitle havaya
uçurmaktadır. IŞİD yalnız Müslüman soykırımı yapmakla kalmıyor, aynı zamanda kültürel
soykırım da gerçekleştiriyor.
İsrail, camileri uzaktan bombardıman ediyor. İnsanları uzaktan vuruyor. IŞİD ise
camilerin, türbelerin ve mescitlerin içine girerek İslamın kutsal mekanlarını havaya uçuruyor.
İnsanları yere yatırarak koyun boğazlar gibi boğazlıyor. İnsanların kafasına yakın mesafeden
kurşun sıkarak katlediyor.
Kanlı, sapık ve cani yüzünü Mürted’i ortadan kaldırmak maskesi altına saklıyor.
İslam dünyası, başta Türkiye olmak üzere Danimarkalı karikatüriste gösterdiği kadar
tepkiyi ne İsrail’e ne de IŞİD’e göstermiyor.
Gazze’de İsrail Müslümanlara karşı büyük insanlık suçları işlerken IŞİD oralı
olmuyor... Gidiyor İsrail’in hasmı sayılan Şiilerle savaşıyor... Adeta ABD ve İsrail adına
çalışıyor. Bir de bizimle meselesi var. Suriye’de tutuklanmış yabancıları IŞİD sınırımıza
getirip teslim etti. Ama bebekler dahil 49 konsolosluk personelimiz hala IŞİD’in elinde.
Asimetrik Cumhurbaşkanlığı Seçimi!
Cumhurun tepesine çıkacak kişinin seçimine günler kaldı. Cumhurbaşkanlığı
propaganda yarışı alabildiğine dengesiz, asimetrik ve adaletsiz bir biçimde sürüyor.
TRT, Erdoğan’ın özel kanalıymış gibi pervasızca yayın yapıyor. Yandaş medya var
oluş amacı doğrultusunda, merkez medya ise baskı yüzünden Erdoğan merkezli yayın
yapıyor. Gazetelerde de durum çok farklı değil. Her manşet Erdoğan her köşe yazısı Erdoğan
övgüsü muhalefet adaylarının sövgüsüyle doludur.
Devlet ve Sermaye Erdoğan’ın Yanında Seçime Giriyor!3
Yalnız televizyon ve gazeteler değil adeta yer/gök Erdoğan afişleri ve propaganda
mesajlarıyla donatılmış durumdadır. Belediyeler, Bilboardlar, kamu araçları ve devletin bütün
kaynakları aday Erdoğan’ın emrindedir.
Devlet bütün gücü ve kaynaklarıyla Erdoğan’ın yanında seçime sokulmuştur.
Devletin imkânları bugüne kadar hiçbir seçimde böylesine hoyratça ve siyasi amaçla
kullanılmamıştır. Başta TRT olmak üzere devlet bütün kurum ve kuruluşları Erdoğan’ı
cumhurbaşkanı seçtirmek için adeta seferber olmuşlardır.
Seçime doğrudan ya da dolaylı olarak tahsis edilen kaynak bakımından Erdoğan’ın
rakipleriyle mukayese kabul etmez üstünlüğü vardır. Cumhurbaşkanı adaylarına yapılan
bağışlarda da Erdoğan açık ara öndedir. Nitekim AKP Twitter hesabından yapılan
açıklamaya göre Erdoğan’ın hesabına 90. 382 kişi 24.3 milyon TL yatırılmış. Diğer
adaylardan İhsanoğlu’na 2,1 milyon lira, Demirtaş’a ise 753.000 TL bağış yapılmış.
Psikolojik Hareket Anketler Üzerinden Yapılıyor!
AKP’nin propagan makinesi Cumhurbaşkanlığı seçimini fiiliyatta tek adayla
yapılıyormuş gibi bir imaj yaratmakla meşguldür. Erdoğan’ın dışındaki adaylara verilecek
oyların boşuna gideceğine yönelik olarak kamuoyuna yönelik yoğun bir manipülasyon
yapılıyor.
Türk halkının psikolojik harekata yenildiği hemen her zaman dile getirilmiştir.
Rahmetli Kazım Karabekir Paşa; bundan yaklaşık doksan yıl önce Osmanlı – Türk
Devleti’nin istihbaratında görev yaptığı zamanlara ilişkin yazdığı ve zamanın askeriyesinde
ders kitabı olarak okutulan eserinde, çoğu kez psikolojik harbe yenik düştüğümüzü, başta
payitaht İstanbul olmak üzere, Türk şehirleri ile irili ufaklı yerleşim birimlerinde bu psikolojik
harbin çok etkili olduğunu anlatır.
Son oniki yıllık AKP iktidarında Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün psikolojik harp
mekanizmalarının tamamı çökertilmiş ve Millet her türlü saldırıya karşı savunmasız hale
getirilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için her türlü psikolojik hareket unsurları devreye
sokulmuştur. Bu bağlamda baskı, entrika ve yolsuzluk üreten bütün mekanizmalar devlet
eliyle Tayyip Erdoğan lehine örgütlenmiştir. Bugün sırf Cumhurbaşkanlığı seçimi için 18
milyon fazla oy pusulası basılmıştır.
Diğer yandan araştırma şirketleri, anketler ve yalnızca adı sivil olan kuruluşlar
Erdoğan lehine psikolojik harekâta bütün hızlarıyla devam ediyorlar. Onlara göre Erdoğan
Cumhurbaşkanıdır. 10 Ağustostaki seçim ise formalitenin tamamlanmasından ibarettir.
Araştırma şirketleri Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı yarışında –gerçek sonuç ne olursa olsunyüzde ellinin altında göstermemeye özel bir önem atfediyor.
Erdoğan, başından bu yana “al MHP’den iki puanı ver BDP’ye” diyecek kadar
araştırma sonuçlarıyla ilgilenmektedir. Aynı türden bir stratejiyi bu kez de Cumhurbaşkanı
seçiminde yapılan anketlerde tezgâhlanıyor. Böylece kamuoyu ve milli irade yönlendirilmeye
çalışılıyor. Bu yapı seçim sonuçları üzerinde Erdoğan lehine her türlü oyunun
tezgahlanacağını şimdiden bize söylemektedir.
Erdoğan, devletin gücünün tamamını, belediyelerin bütün imkânlarını, dini bürokrasiyi
ve eğitim kurumlarını seçimin aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor. Bu bağlamda sokaklara
toplanan ekonomik yönden motive edilmiş kurşun asker türünden kalabalıklara sesleniyor.
Erdoğan İçin Hakaretin Adı Siyasettir!
Kendisinden başka herkesi suçluyor. Saçıp savuruyor, esip gürlüyor, asıp kesiyor.
Rakiplerine karşı hakaret, tehdit ve aşağılama içeren konuşmalar yapıyor. Erdoğan, kendisini
herkesin ve herşeyin üzerinde gören bir kibir abidesi kimliği sergiliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ki rakibini kendince ‘Monşer’, ‘saksı’, ‘vazo’, ‘çarkçı’
diye aşağılıyor, bir zamanlar kader ortaklığı yaptığı eski arkadaşlarını “tuzluk” diye
nitelendiriyor.4
Erdoğan’ın üslubunu ‘Ramazan’ın atmosferi’ bile değiştiremedi. Konuşmaları,
mesajları cumhurbaşkanlığından ziyade genel seçim havasında. Cumhurbaşkanlığı politika
yapılacak makam değil. Buna rağmen Erdoğan’ın konuşmalarına tümüyle ‘parti siyaseti’
egemen.
Erdoğan için öfkenin adı hitabet, hakaretin adı da siyasettir.
AKP’nin Yargıya Müdahelesinin Amacı
Tayyip Erdoğan, gırtlağına kadar yolsuzluk iddiaları altında olan bir iktidarın başı
olarak hesap verecek yerde hesap sorduğundan ve soracağından bahsediyor. Erdoğan’ın
iktidarı döneminde yolsuzluk sıradan adeta meşru bir olgu haline getirmiştir. Bu daha önceki
AKP iktidarının uygulamalarında da böyleydi. Ancak yönetimin, üslubun ve ahlakın bu denli
yozlaştığı dönem daha önce hiç görülmemiştir.
AKP iktidarı yaptığı yolsuzlukları kapatmak için yargıya müdahale etmiştir. Hukuk
devletine güveni tamamen ortadan kaldırmıştır. AKP, Yasaları yolsuzluk yapan
mensuplarının ihtiyaçlarına uygun şekilde değiştirilip dönüştürmüştür.
AKP Türkiye’yi bir Hukuk devleti olmaktan çıkarmıştır. Adalet, Türkiye’de en
tartışılır en büyük olgu haline gelmiştir. Bugün Türkiye’de İktidar partisi hakkındaki herhangi
bir iddiayı soruşturacak savcı yoktur. İktidar gırtlağına kadar içinde olduğu 17 Aralık
yolsuzluk operasyonunu tersine çevirmek için yargıyı adeta katletmiştir.
17/25 Aralıkta yaşanan ve dört AKP’li bakanın istifasıyla sonuçlanan yolsuzlukla ilgili
kurulan komisyonunun çalışması bir yana içine düşürüldüğü komik durum ortadadır.
17/25 Aralık sözde yolsuzlukları araştırma komisyon, savsaklama yöntemiyle önce
kamuoyunu uyutmak sonra da unutturmak için göstermelik olarak kurulduğu ortaya
çıkmış bulunmaktadır.
Yolsuzluk Yapanları Kurtarmak İçin Genel Af!
AKP yolsuzluk yapan mensuplarını yargının pençesinden kurtarmanın tek yolunun
Genel Aftan geçtiğinin farkındadır. İktidarın çıkarmayı düşündüğü genel affı, halka kabul
ettirilebilmesinin yolunun da yargıya olan güvenin sarsılmasından geçtiğini bilmektedir.
Yargıya olan güveni sarsmak için başta Erdoğan ve Adalet Bakanı olmak üzere
AKP’li yetkililer ellerinden her geleni yapmaktadır.
Nitekim AK Parti Genel Başkan Danışmanı Binali Yıldırım, yaptığı açıklamada
"Yargıya güven yüzde 20'ye indi"ğinden özellikle bahsetmek ihtiyacı duymuştur.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kendi başkanı olduğu HSYK’yı suçluyor. Bu yüzden
Hükümet ile Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 3. Dairesi arasında da büyük bir
gerginlik yaşanıyor.
Bu arada HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, Hükümetin yargının, istenilen kararları
çıkarma adına ideolojik bir araç olarak kullanma çabaları içinde olduğunu söyleyerek bu
durumun yargıya olan güveni azalttığını vurguladı. Hamsici, yargı kararlarının, yargıç ve
savcıların kişilik ve kimlikleri üzerinden sorgulanır hale geldiğini kaydetti.
HSYK Başkanvekili Hamsici yargının belli kişi ve grupların hedeflerini
gerçekleştirecekleri bir araç olmadığını belirtti:
"Yargı, karşıtlarını sindirmek ve ortadan kaldırmak için silah olarak kullanılamayacağı
gibi, hukuka aykırı eylem ve işlemlerin aklanması için de kalkan olarak kullanılamaz. Bu
bağlamda, yargı karşısında herkes eşittir... Yargı, suç işleyene tolerans göstermez ama siyasi
irade tarafından da bir silah olarak kullanılamaz."
Hamsici HSYK'nın yayınladığı ve soruşturmalarda izlenecek usül ve kaidelere ilişkin
genelgelerin yasama organı tarafından ortadan kaldırıldığını savundu.
Hamsici, Emniyet'in ardından yargıya yönelik de operasyon yapılacağı haberleriyle
hakim ve savcıların korkutulmaya çalışıldığını savundu. "Bazı hakim ve savcıların isimleri de5
zikredilerek gözaltına alınacağı ve tutuklanacağı yönündeki planlı ve organize bir şekilde
kamuoyu oluşturularak yargının baskı altına alınmaya çalışıldığı görülmektedir" diyor.
Her şey çok açık ve nettir. Orta yerde yorum yapılamayacak kadar berrak bir durum
vardır.
AKP iktidarı ekonomide yolsuzluğun, yönetimde ise yozlaşmanın zirveye vurduğu bir
iktidar olarak tarihe geçmiştir.
AKP’nin yargıya müdahalesi nedensiz değildir. AKP var gücüyle yargıya olan güveni
ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Sonuçta güvenilmeyen bir yargının verdiği kararlar
tartışmalı hale gelecek ve bunu da ancak bir Genel Af temizleyebilecektir.
İşte AKP bir yandan bebek katili Öcalan’ı serbest bırakmak, diğer yandan 17/25
Aralık rüşvet ve yolsuzluk yapanlara yönelik davaların işlevsiz bırakmak için Genel Af
çıkaracaktır. Asıl amaçları budur.
“Başkan” Erdoğan İçin “Yeni Türkiye!”
Yalnız AKP değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti de Tayyip Erdoğan’a uygun bir
yapıya kavuşturulmaya çalışılıyor. Bugün AKP, başkanlık sistemini Türkiye’nin değil
Erdoğan’ın ihtiyaçları için gündeme getiriyor. AKP, Erdoğan’ın başkan olması kaydıyla her
şeye hakim bir başkanlık sistemi talep ediliyor. Yeni Türkiye olgusunu AKP, ‘Güçlü
cumhurbaşkanlığı’, hırpalanmış ve güven kaybetmiş yargı ve ‘zayıf başbakanlık’ esası
üzerine kurmuştur.
Yasal sınırlar içinde iş yapmakta ne kadar zorlandığını reklamlarından bile
anlayabilirsiniz. YSK, bayraklı reklamı 30 Mart seçimlerinde yasaklamıştı. Dün de
cumhurbaşkanlığı reklamını yasakladı. AKP her kurumun sınırını zorluyor.
İki odak “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”nden söz ediyor. Bunlardan birisi ABD’li CIA
Türkiye Masası Eski Şefi görevlisi Graham Fuller, diğeri de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Graham Fuller, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı bir de kitap yazmıştır. Yani Tayyip
Erdoğan’dan önce Graham Fuller “Yeni Türkiye”den söz ediyordu.
AKP’nin İlk Tur İddiası Avrupa’dan Döndü!
Erdoğan’ın kendi dışındaki adaylara oy verecek seçmenlerin tatile gideceğini ya da
sandığa gitmeyeceğine yönelik sanal bir propaganda gerçekleştirmiştir. Bunu esas alarak da
ilk turda Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının garanti olduğundan söz ediyorlardı.
AKP ve Erdoğan’ın hesabını ilk bozan yurt dışında oy kullanan –daha doğrusu
kullanmayan- seçmenler olmuştur. Yurtdışından gelen rakamlar Erdoğan için tam bir hayal
kırıklığı olmuştur. Yurt dışında sandığa gitme % 10’un altındadır. 3 milyon seçmenin
bulunduğu yurt dışında oy kullanmak için randevu alanların sayısı 240 binde kalınca AKP
yönetiminde de panik başladı. AKP, YSK’dan randevu sitemini iptal ettirmek istedi, ancak
bunu başaramadı. AKP bunun üzerine % 3’e denk gelen 1,5 milyon oyun yitirilmesiyle ikinci
tur hesapları yapmaya başladı. AKP kendi tabanına güveniyordu. Asker gibi gider, randevu
alır, oy kullanır sanıyordu. AKP’nin hesabı Avrupa’dan döndü.
Seçim Havasına Girememek!
Hava sıcak, zaman yaz ve ortada Cumhurbaşkanlığı seçimi var. İlk kez cumhurbaşkanı
halk tarafından seçilecek. Vatandaş partilere, amblemlere ve simgelere oy vermeye alışkın. İlk
defa şahıslara oy verecek. Ülke her şeye rağmen ‘seçim havasına’ sokulamadı. Sokakta yeterli
heyecan ve coşku yok hatta garip bir sessizlik var. Henüz ülkeyi etkisi altına alacak bir seçim
rüzgârı esmedi!
Bu durumun katılım oranını nasıl etkileyeceği önemlidir.
Erdoğan İçin Siyaset Çatışma ve Ayrıştırma Demektir!
Erdoğan için siyaset çatışma demektir. Mezhepler, etnisiteler ve farklılıkların
çatışmasını Erdoğan siyasetinin öznesi yapmıştır.
Erdoğan’ın kullandığı ayrımcı dil halkı geriyor. Erdoğan, cumhurbaşkanı adayı olarak
Sünni, Alevi, Zaza ayrımı, ayrıştırması yapıyor. Rakiplerine ‘mezhebini açıkla’ dayatması6
içine giriyor. Adeta herkesin kendi mezhebinin arkasındaki siyasete dahil olmasını dayatıyor.
Bu durum toplum arasında tahribat yaratıyor ve derin izler bırakıyor.
İnsanları karşıt bir konuma getiriyor. İktidara geldiği 2002 yılından bugüne
Erdoğan’ın bölmediği, karşı karşıya getirmediği ve çatıştırmadığı hiçbir değer ve yapı
kalmamıştır.
Cumhurbaşkanı Adayı Olan Erdoğan’ın Bölücü Söylemleri!
AKP iktidarı, 2002 yılından bu yana siyaseti üç aşamalı bir çatışma süreci olarak ele
almıştır. Bu üç aşama şunlardır: Kemalist vesayetle savaş… Darbeyle savaş… Paralel Yapıyla
savaş. Söylemlerinin özü: kavga, mücadele, çatışma…
Şu sözler Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkmıştır. Sosyolojik bir gerçeklik olan bir
cemaate yönelik olarak hepsi birer nefret suçu olan şu sözleri ediyorlar:
“İnlerine gireceğiz!”
-Hayvanların ini vardır. Hayvanların inine girilir. Ne olursa olsun kendi yurttaşlarının
bir kısmına bu tür bir söylemi layık gören bir zihniyet hasarlıdır.
“Cadı avı yapacağız”
- Cadı avı, cadı olduğuna inanılan kimselerin yakalanması, yargılanarak veya
yargılanmadan cezalandırılmasına denilmektedir. Tarihte cadı avları genellikle cadıların
yakılarak veya linç edilerek öldürülmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde cadı avı kavramı
daha çok, "fikirleri topluma tehdit olarak görülen kimselere karşı düzenlenen
kampanya" anlamında metafor olarak kullanılmaktadır
“İstiklal Mücadelesi yapıyoruz”
-İstiklal mücadelesi düşmanlara karşı yapılır. Kendi vatandaşlarının bir kısmıyla
istiklal mücadelesi yapan bir zihniyete, ülkenin yönetimi teslim edilemez!
AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, cemaati kast ederek “Kökünü
kazıyacağız… Soyunu kurutacağız” diyor.
-Demek ki soykırım yapacaklar…Bu sözler sözün bittiği yerde olduğumuz anlamına
gelmektedir. Vatandaşının her biri için sürdürülebilir bir hayat sunmayan siyasetler
çatışmacıdır.
Süleyman Soylu AKP’yi Öcalan’ın ve örgütünün metresi/kuması yaptığını unutarak
başkalarını suçluyor.
AKP zihniyetinin yaptığı gibi siyaset, cadı avı yapılacak, yurttaşlarına karşı istiklal
mücadelesi verilecek yer değildir. Hele hele yurttaşlarının bir kısmının yaşadıkları yerleri
hayvan inine benzeterek girilecek yer olarak görmek mümkün değildir. Kök kazıtmak, soy
kurutmak için demokratik bir iktidara değil faşist bir cuntaya ihtiyaç vardır
2
az bulutlu
Namaz Vakti
26 Kasım 2024
İmsak | 05:45 | ||
Güneş | 07:14 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:43 | ||
Akşam | 17:05 | ||
Yatsı | 18:29 |