Mısır’da darbe, İslam ve demokrasi
“Yolcudur Abbas bağlasan durmaz” diye açtım konuyu.
“Yok canım bir şey olmaz. Tepkiler organize değil. Mursi yatıştırır orayı” dedi.
Ben ise bir şeyler olacağından emindim.
Gazze’ye yolladığımız arkadaşımız Umut Tütüncü’yü hemen Mısır’a yönlendirdiğimizde henüz Tahrir Meydanı kalabalıklaşmamıştı bile.
Ama bir şeyler olacağı belliydi.
“Ne zamandan beri belliydi?” derseniz, bilerek değil ama tahmin ederek söylüyorum, Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinden bu yana.
Mısır’da ordunun yaptığı “açık ve seçik” darbeye “Batı’nın” ve Batı’nın etkisindeki İslam ülkelerinin “darbe” dememekte direnmesi Türkiye’de biraz “garip” bulunuyor.
Oysa ortada hiçbir gariplik yok.
Batı buna darbe demeyecek ve dedirtmeyecek.
Nedeni ise çok basit.
Biz de basitçe anlatalım.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’de iktidara gelmesiyle birlikte Batı’da bir “pozitif algı” oluştu.
Daha önce yan yana gelmez diye düşündükleri iki kelimenin, “İslam” ve “demokrasi” kelimelerinin bir araya gelebileceğini ve bunun bölge için çok doğru bir çözüm olabileceğini düşünmeye başladılar.
Türkiye’de olabiliyorsa diğer İslam ülkelerinde de olabilirdi.
AK Parti’nin ve Başbakan’ın Batı’yla ilişkilerindeki tavrı, Batı dünyasının parçası olmaya devam etmesi, diğer İslam ülkeleri açısından da umut verici bir olasılık olarak görüldü.
Türkiye de Batı’ya bunu öneriyordu: “Biz İslam’la demokrasiyi barıştırarak Ortadoğu’yu toparlarız.”
Arap Baharı denilen şey aslında Türkiye modelinin İslam ülkelerine egemen olmasının başlangıcı olarak görülüyor ve umut veriyordu.
Fakat öyle olmadı.
Libya toparlanamadı.
Mısır’da İslam ile demokrasi hızlı bir biçimde bağdaşamadı.
Tunus idare ediyordu ama yine de beklendiği gibi değildi hiçbir şey.
Ve Suriye meselesi uzadıkça uzuyor, burada boy göstermeye başlayan “güçler”, Batı’yı tedirgin ediyordu.
Şunu düşündüler:
“Galiba İslam ile demokrasi tam olarak bağdaşmıyor. Türkiye örneği her yerde geçerli olmuyor.”
Unuttukları bir şey vardı.
Türkiye 90 yıllık bir Cumhuriyet ve neredeyse 70 yıla varan bir demokrasi geleneğine sahip.
Diğer İslam ülkelerinin bunu birkaç yılda elde etmesi mümkün değildi.
Ama Batı “olur” zannetti.
Ya da “olur zannettirildi”.
Olmadı.
Olmayınca darbe oldu.
Olmasaydı ne olurdu?
Mısır elbette birkaç kez daha karışırdı.
Ama sonunda bir demokrasiye kavuşurdu.
20 yıl sonra, 40 yıl sonra.
Ama kavuşurdu.
Şimdi o kavuşma iyice uzağa gitti.
Batı’nın “İslam ile demokrasi bağdaşmaz” hükmü pekişti.
Mick Jagger’ı izledim, annemi düşündüm
GEÇEN haftanın son 4 günü Londra’daydım.
Yazmıştım ya, Wimbledon’a gittim.
Ama asıl keyif verici olan Wimbledon olmadı benim için.
Mustafa Oğuz sağ olsun, Rolling Stones’un Hyde Park konseri için 4 bilet bulmuştu.
Hep birlikte gittik.
Rolling Stones, Hyde Park’ta son konserini 1969 yılının 5 Temmuz günü vermişti.
44 yıl sonra bu kez 6 Temmuz’da Hyde Park’taydık Rolling Stones’u dinlemek için.
İlk konserde 26 yaşında olan Mick Jagger şimdi 70 yaşındaydı.
Ve Hyde Park’ı dolduran bana göre sayıları 200 bini bulan izleyicilerin de büyük bölümü 50'li yaşların üzerindeydi ve bunların bir bölümü 70’lerindeydi.
Zaten Mick Jagger da sahneye çıkar çıkmaz “69’da burada olan kim var?” diye sorunca epey bir el havaya kalktı.
Konser gerçekten müthişti.
70 yaşındaki Mick Jagger 2 saat 10 dakika boyunca bir dakika durmadan koştu, hopladı zıpladı, gitar çaldı, şarkı söyledi.
Kuruluş günlerinden kalan Keith Richards, Ron Wood ve Charlie Watts da aynı yaşlardaydılar ve onlar da inanılmaz bir performansa imza attılar.
70’lik Jagger’ın inanılmaz bir enerjiyle sanki 19 yaşındaymış gibi yaptığı şovu izlerken yanımdakilere, “Annemle aynı yaşta, şimdi sahnede Mick Jagger’ın yerine annemi düşündüm. Bu hareketleri o yapsa kadıncağıza neler söylerdim” dedim.
Mick Jagger ise konserden önce 1969 yılındaki konserde giydiği kıyafeti denemiş ve üzerine olmuş.
O gün neyse, bugün de aynı Mick Jagger.
Ama galiba rock’çıların yaşı olmuyor.
20’lerinde neyseler, 70’lerinde de o oluyorlar.
Tabii 27 yaşında uyuşturucudan ölmezlerse!
BBC’deki Türkiye
MISIR’daki darbe bizim İngiltere seyahatine denk gelince, gündemi İngiliz televizyonlarından izlemek zorunda kaldım.
BBC ve CNN’de ilk iki haber hep aynıydı.
Mısır ve Türkiye.
Mısır’da darbe, Mursi karşıtlarının ve yandaşlarının eylemleri haber yapılırken, Türkiye’den de iki tür haber geliyordu.
Birincisi Gezi eylemleri ve bu eylemlere karşı polisin uyguladığı sert tedbirler.
İkincisi ise Türkiye’de yapılan Mursi yanlısı gösteriler.
BBC, Fatih’te yapılan Mursi yanlısı bir yürüyüşü uzun uzun ekranlara getirdi.
Elbiselerinin üzerine ihramı çağrıştıran beyaz kıyafetler geçirmiş olan kalabalık bir grup, Fatih Camii’nden çıkarak Mursi’ye destek yürüyüşü yapıyordu ve BBC muhabiri de bu yürüyüşe katılanlara mikrofon tutuyordu.
Bir Türk vatandaşı mikrofona “Bunun için gerekirse ölürüz” derken, bir genç kız da “Ya cennet ya ölüm” diyerek mesaj veriyordu.
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |