banner333

banner309

11.12.2012, 15:02

MEZARCI DEVLET BABA VE SEDAT VE DE ADAM YASİN

Ve perde.  

Yıl 2012. Aylardan Kasım.Dik yokuşlu yamacın başı. İyi giyimli, parlak ayakkabılı birkaçı, elleri kazma kürekli iki amele, birde imam. İmamın sağ yanında da; kısa boylu, kel, yüzü ifadesiz boşluğa bakan biri daha. İki de oğlu yanında. İmam okumaya koyuldu koyulmadı uzaktan gelen ses dondurucu ayazın ıslığını yararak kulakları titretti. “Durun!” Ortanca oğlun; ortancası. Sedat’tı gelen. Torun Sedat. Dedesinin mezarını söktürmek için başında dikilen amcasını durdurmak amacıyla siyah paltosu rüzgarda savrularak; ayakları başından aşarcasına koşup geldi. “Durun!” Sesi yamaçlarında yankılandı; Mastra’nın.
İki gün sonra. 30 Kasım. Üç torun, iki kazma kürekli amele ve cilalı ayakkabılı maden yetkililerinden birkaçı başka bir mezarın başında beliriverdi. Tam işe koyulacakken hesaba katmadıkları başka bir torun, son an da çıkageldi. Üç “mezarcı” toruna karşı bir “adam” torun. İçlerinden biri; Adam Yasin, o da son an da mezarın açılmaya çalışıldığını öğrenip tek nefes mezarlığa vardığında; üç amcaoğlunu yanlarında maden şirketinin yetkilileriyle dedesinin mezarının başında buldu. Karşılarına dikilip, “Dedemin mezarını açıp kemiklerine dokunanın; kemiklerini etiyle alıp o çukura gömerim” dedi. Deniz mavisi gözleri birdenbire bulutlanıp, boz bulanık griye döndü. Üç mezarcı torun ve diğerleri ortamı terk etti.
Babasının mezarını sökmeye kalkışan oğluna karşı son an da torunu mezarlığın başına giderek engel olmaya çalıştı. Ortanca torun Sedat Gümüşhane İl Jandarma Komutanlığı’nı aradı. Telefona çıkan üsteğmen ona, “Siz mezarlarınızı tapusuyla maden şirketine sattığınız için biz karışamayız” demiş. Aynı sözlerle yurttaşı kandırdılar; ama ya devletin kademeleri? Yasa açık. 3998 sayılı yasaya göre;
Madde 1 - Devlet mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi mezarlıklar ile şehitlikler ve cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar hariç, umumi mezarlıkların mülkiyeti belediye bulunan yerlerde belediyelere, köylerde köy tüzelkişiliklerine aittir. Bu yerler satılamaz ve kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yolu ile iktisap edilemez. 
Madde 2 - Mezarlıklar ve şehitlikler ile mezarlar bozulamaz, tahrip edilemez ve kirletilemez. Bu yerler imar mevzuatı ile veya başka hergangi bir şekilde park, bahçe, meydan, otopark, çocuk parkı, yeşil alan gibi sahalar olarak ayrılamaz ve asli gayesi dışında hiç bir amaç için kullanılamaz. Yol geçme zorunluluğu bulunduğu İçişleri Bakanlığınca kabul edilen mezarlıklar veya bölümleri bu hükmün dışındadır.
Mezarın başına dönüyoruz.Sedat amcasına döndü ve dedi ki: “Cenazene gelmeyeceğim, ben önce ölürsem sende benimkine gelme” Amcasının başı öne eğikti. Torun vazgeçmedi ilçe jandarmayı aradı mezarlığın başına getirtti. Tutanak tutturup, daha sonra çağırdığı halde gelmeyen üsteğmeni mahkemeye verdi. En son bir maden yetkilisinin Sedat’ın koluna girerek mezarlığın başından uzaklaştıkları söylendi.                                                                                                                  Mezarlıkların bir kısmı taşındı.  Adam Yasin’in söktürtmediği o mezarlık büyük büyükbabam; Hayrettin Ağa’ya aittir. Eğer o mezarlığın yeri değişirse bu soyadı da değişir. Anlatabildim mi? Ortada mezar olmazsa aşılacak yasal engelde kalmayacak. Mezarlıkların yeri siyanür havuzu yapmaya en elverişli ve en az maliyetli alan olma özelliğine sahip. Yasal engeli aşamadığı için, her bir mezar için; yüz altmış bin TL, ev,  iş, mezarların yerine yapılacak siyanür havuzunun hafriyat işleri, o su, şu su, bu su vaatleri verilerek mezarlıkları sahiplerine söktürtmeye çalışıldığı sözleri dolanıyor ortalıkta; çıkın açıklayın çabuk. Tümü söylenti olsa da dururken birinin kalkıp anasının babasının mezarlığını taşımaya kalkışması sorgulanması gereken bir durumdur. Çıkın bir şey daha yapın; bakın. Bizim gibi orta doğu ülkelerinde çoğu insan yaptığı hatayı kabul etmemekte direngendir. O nedenle ısmarlama özür denen bir kavram zorunlu olarak hayatımıza girdi. Bu iyi midir, değil midir? Tartışmasının sırası değil ama yeridir. Çıkın özür dileyin ve de söktüğünüz mezarlıkları eski yerlerine koyun.
Kurtuluş mücadelemizin zafer bayramında, protokoldeki yerini bırakıp arkaya doğru üçüncü sıraya yerleşen ve de aynı gün Cumhurbaşkanı’nın önünde topuk selamı çakarak sivilleştik mesajı veren genelkurmay başkanının himayesindeki asker de siyanür havuzu yapmak için mezarlıkları sökmeye kalkışan altın tacirlerinin yasaya rağmen işlediklerinin suç olduğunu bile bile ve ihbara rağmen olay yerine gelmeyerek, bizim nazarımızda; altıncının altın saçan annesinin önünde aynı selama durmuştur. Jandarma gelmeyince onların yerine, Amerikan, Kanada, Avustralya ortaklı ya da daha kaç kendi ülkesinden yasalarla kovulan altın tacirlerinin yerli ortağı Koza denen aslı yabancı Newmond’a karşı mezarlıkların başında  nöbet tutuluyor. İleri demokrasi askeri sivilleştirirken aynı ölçüde, siviller de askerleşti. Kuvvetler ayrılığını bir çuvala doldurup, yürütmeyi yargıya müdahale ettirip, “yargıya gerekeni söyledik” deyip, tüm kuvvetleri sermayenin ve siyasetin kuyruğuna dolayıp, alı al moru mor ayrışımlarla üç beş gözü dönmüşle karşı karşıya getirildik. Yakın zamanda dinlediğim ve konuyla bağlantılı bulduğum için bir olayı anlatmak istiyorum. 1997’de adı Eurogold olan ve Gümüşhane halkından yediği tokatla, 1999 sonuna doğru toparlayıp götürdüğü makine parkını, bugünkü adı Koza Altın İşletmeleri adıyla birkaç sene evvel tekrar alıp Mastra’ya çıkaracağı gün, Dibekli Köyü halkının tepkisiyle karşılaşan altın şirketi anlatılanlara göre suyun başına bakın nasıl tutmuş. Köylüler pankart açıp, yolu keserek madencilerin köye girmesini engellemeye çalışmışlar. Jandarma olay yerine gelerek duruma müdahale etmiş. Köylüler dağılmış. Aradan bir saat geçmeden jandarma köy kahvehanesini basarak kağıt oynayan protestocuların hepsini eliyle koymuş gibi toplayarak alıp götürmüş ve bir odada toplayıp ellerine birer broşür tutuşturarak okumalarını istemiş. İçlerinden biri okumak istemediğini belirtmiş. Bunun üzerine yüzbaşı okumazsa üç gün nezarette aç ve susuz yatıracağını söylemiş. Protestocu, direnişçi de, “benim okuma yazmam yok, okumuyorum” diyerek kararında ısrar edince yanına gelen astsubay, “o zaman ben okuyayım sen dinle” demiş. Protestocu yok-mok dediyse de astsubay okumaya başlamış. Protestocu, Bergama’daki siyanür havuzunun içinde yüzen ördeklerin bulunduğu fotoğrafların kapağında yer aldığı, Koza Altın Madeni’nin tanıtım broşürünü, Gümüşhane Jandarma Alay Komutanlığı’nda baştan sona kadar okuyan astsubayın okuması bitince, “O fotoğraflar kim bilir hangi gölde çekilmiştir, bunlar bizi zehirlemeye geldi. Ben inanmıyorum” demiş. Bir daha eylem yaptıkları takdirde içeri atılacakları kendilerine söylenerek serbest bırakılan (E.D), (G.D), M.Ç), (K.K), (F.A), (H.A), (R.A) ve üç kişi daha olaydan hemen sonra maden şirketinde işe başlamış. Biri hariç; halen de çalışıyorlarmış. Yerine siyanür havuzu yapmaları için ecdadının mezarını söktürmek istemeyen torunun çağrısına rağmen olay yerine gelmeyen jandarmanın bu iki tavrı arasında bir bağlantı yok mu, yani? Valilik köy tüzel kişiliğine ait mezarlık yeri için gerekli izinleri maden şirketine vermiş. Gümüşhane Valiliği sus pus. Köy muhtarı telefonlara çıkmıyor. Yerel basın güzellik uykusunda. Kapılar dar, koridorlar uzun. Savcı; savcı da devleti seyrediyor, ne yapsın? Orada neler oluyor? Yerini yurdunu maden şirketine satmak istemeyen ve arazileri devlet tarafından istimlak edilerek altın madenine devredilen Mastra Köyü’nde arazisi olanlarla, Koza Altın İşletmeleri’nin kuyruğuna takılanların arasındaki gerginlik bilerek tırmandırılıp olması istenen elde ediliyor. Olumsuzluk çıkarıp sonra da onun sahiplenicisi oluyorlar. Altıncılar iki taraf arasındaki diyalog eksikliğini, kriz çıkarıp fırsata çevirerek her yeri kuşatıp istediklerini yaptırıyorlar. Bakın geri kalmış ülkelere aynı senaryoyu göreceksiniz. Parayla bölünüp yönetilen küçük toplulukların ilkel tepkileri alınması gereken mesafelerin önünde dikenli tel gibi.
İnsan, hakkı varsa insandır. Haklar yasalarla korunur. Yasayı kişilerin inisiyatifine bırakırsan no’lur? Oğul babayı, torun dedeyi Çıfıt çarşısında kelepire çıkarır. Bir tarafta bunlar yaşanırken, diğer tarafta Dünya kamuoyunda efelenmek bir şey ifade etmiyor işte. Zaman öğretmedi mi? Bu kaçıncı perde? Bunları yazarsam kızarlarmış.Dedesinin mezarının sökülmesini engellemesi için torunun çağırdığı devletin kolluk kuvveti olay yerine gelmeyerek, amca olacağın kendi babasının kemiklerini söktürmesinin önünü açan kimdi? Oğul babanın, torun dedenin, Çıfıt çarsısında kelepire çıkardığı ata mezarının alınıp taşınmasının önüne çıkan diğer torunun haykırışına kulak asmayan, yüzünü çeviren, görmezden gelip, yalnız bırakan kim? Jandarma gelmedi. Yurttaş ezici gücün karşısında korunmayıp, cıscıvlak savunmasız bırakıldı mı, bırakılmadı mı? Dedesinin kemiklerini sahip çıkan torununa rağmen, amca olacak kimsenin bir kalemde babasının mezarının tiftiğini atmasının yolunu açtı mı, açmadı mı? Ne kızacak devlet bana babasını sattığının dünyasında.  
 Sevim Dabağ
[email protected]

 P.K. 171 Şişli/İstanbul

Yorumlar (1)
Hamza Çakır 12 yıl önce
İtiraf etmek gerekirse köşe yazarlarını pek okumam.Bu konu ilgimi çektiği için şöyle bir yol kurcalamak istedim. Yazıyı okumaya başlayınca, sonuna kadar çekti götürdü beni. Ve yorum yazmaya sevk eden bitiş/ bitiriş cümlesi; " Devlet bana ne kızacak babasını sattığının dünyasında."

Babasının mezarını satanın satılmayacak baş nesi vardır acaba?
2
az bulutlu
Namaz Vakti 22 Kasım 2024
İmsak 05:41
Güneş 07:09
Öğle 12:13
İkindi 14:44
Akşam 17:07
Yatsı 18:30