Ülke Terör Örgütlerinin Hedefi Haline Getirilmiştir
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin Terör Örgütlerinin Hedefi Haline Getirilen Türkiye ve Başıboş İlerleyen Çözülme Süreci Konusunda basın toplantısı düzenledi.
Önce Libya!
Ortadoğu’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ve Türk hedeflerine yönelik olaylarda ciddi bir artış yaşanmaktadır. Türk hedeflere yönelik saldırıları ve çevrede olanın bitenin ne anlama geldiğini yakın zamanda yaşanan olaylarla bir arada düşünerek anlamak mümkündür.
Başbakan Erdoğan, Diktatör Kaddafi’nin elinden “İnsan Hakları Ödülü” almıştı. Tunus’ta başlayan olaylar Libya’ya sıçrayınca Nato’nun Libya’ya müdahalesi söz konusu olmuştu. Başbakan Erdoğan, önce “ne işi var Libya’da Nato’nun?” demiş, sonra da Nato’yla birlikte Libya’ya müdahale için kuvvet görevlendirmişti. Sonuçta Kaddafi öldürülmüş ve Libya bir diktatörden kurtulmuştur. Libya’nın petrol ve enerji kaynaklarını başta Fransa/İngiltere/ABD olmak üzere küresel sömürgeciler paylaşmış, Türkiye’nin payına da Kaddafi yanlılarının düşmanlığı kalmıştır.
Libyalı Salem, Topkapı Sarayını Basmıştı!
Libya ve Mısır’a “Bahar” (!) geldikten sonra, Küresel müdahale sırası Suriye’ye gelmişti. Suriye’de taraflar belli olup çatışmalar hızlanınca Libya uyruklu Samir Salem Ali Elmahdhavri, Topkapı Sarayı’nı basmıştı. Libyalı Samir Salem, “Ene Suriye” (Ben Suriye’yim) diyerek kapıdaki askere ateş etmiş sonra da öldürülmüştü.
AKP iktidarı, “Suriye’nin Dostları” adı altında kadim İslam Düşmanı emperyalist güçleri İstanbul’da toplamış ve Suriye’deki muhalefeti örgütlemek üzere bu şer güçlerle işbirliği yapmıştır. AKP hükümeti sürekli olarak Suriye’ye müdahale için ABD’ye ve Batı ülkelerine çağrı üstüne çağrı yapmıştır. Hatta Başbakan Erdoğan, ABD karadan Suriye’ye müdahale ederse, yardımcı olacaklarını söylemiştir.
Sonuçta, Esat muhalifleri Türkiye’de toplanmış ve “Özgür Suriye Ordusu” adlı hilkat garibi bir yapının ortaya çıkması sağlanmıştır. Özgür Suriye Ordusunda El Nusra’sından, Selefilerden Cihatçılara kadar yok yoktur.
PYD ile ÖSO’nun müttefiki El Nusra bir süre sonra Esat’ı bir yana bırakarak birbirlerine karşı hâkimiyet mücadelesine girişmişlerdir. Türkiye ÖSO kapsamında El Nusra’ya her türlü lojistik destek, kolaylık ve imkân sağlamıştır. PYD’nin elde ettiği başarıdan sonra Türkiye, Salih Müslim’i İstanbul’a davet etmiş ve onunla görüşmelerde bulunmuştur.
El Şebab Örgütü Somali’de Türk Büyükelçiliğine Saldırıyor!
El Nusra, bu durumu kendisine yönelik bir tavır olarak değerlendirmiştir. Tam bu sıralarda Mogadişu’da Türk Büyükelçiliğinin ek binası önünde canlı bomba saldırısı meydana gelmiştir. Saldırıyı Türkiye’nin Somali’ye desteğinden rahatsız olan El Kaide bağlantılı El Şebab örgütünün üslendiği açıklanmıştır. Ancak saldırının asıl nedeni El Nusra ile savaşan PYD’nin başkanının Türkiye’ye davet edilmesidir. El Nusra’nın savaştığı PYD’yi Türkiye’nin muhatap almasından rahatsız olmuş ve Mogadişu’daki Türk Büyükelçiliğine saldırıyla da Türkiye’ye yönelik mesaj vermiştir.
Beyrut’ta THY’nin Pilotları Kaçırılıyor!
Çok çabuk unutuluyor, bundan bir süre önce Lübnan’da Aydın Tufan Tekin kaçırılmıştı. Tufan Tekin 27 gün rehin tutulduktan sonra gösterilen olağan üstü cabalar sonrasında serbest bırakılmıştı. İki ülke arasında bu olayın sıcaklığı henüz kaybolmamıştı ki Beyrut’ta THY’nin iki pilotunun yolu kesilerek kaçırıldığı haberi gelmiştir. Eylem, bağımsız kaynaklarca Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşta takındığı tutuma bir misilleme olarak değerlendirilmiştir. Nitekim pilotları kaçıran örgütten, “Türkiye, Suriye’de desteklediği muhaliflere 2012’de kaçırılan 9 Şii hacıyı serbest bıraktırmazsa, pilotları vermeyiz” şeklinde açıklama gelmiştir.
Suriye’deki muhaliflerin kaçırdığı hacı adaylarının aileleri uzun süredir Beyrut’ta Türkiye Büyükelçiliği ve THY büroları önünde gösteriler yapıyorlardı. Aileler, Türk pilotlarının kaçırıldığını duyunca havai fişekler patlatarak sevinç gösterilerinde bulunmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın ABD’nin bölgesel hâkimiyet projesi olan BOP’un Eş Başkanlığını ciddiye alması, Türkiye’nin başını fena halde belaya sokmuştur. Bölge ülkelerindeki gelişmeler karşısında ifrat ile tefrit arasında gidip gelen AKP politikaları Türkiye’yi ülkelerde savaşan tarafların ve terör örgütlerinin hedefi yapmıştır.
Türk hedeflerine karşı girişilen terörist eylemler genelde Türkiye’nin bölgede uyguladığı politikaların yan ürünüdür. Pilot kaçırma olaylarının Türkiye’nin tepeden tırnağa Suriye’deki krize bulaşmasına yönelik bir tepki olduğu açıktır. Muhtemelen Hizbullah, kontrolünde yapılmış bir eylemdir.
Terör Örgütlerinin Ortak Hedefi Türkiye!
Yemenden Libya’ya, Mısır’dan Lübnan’a, Tunus’tan Suriye’ye kadar kimi yerde iktidarlar, kimi yerde de iktidarlara karşı savaşan ya da mücadele eden muhalif unsurlar Türkiye’yi doğrudan hedef almışlardır.
Hizbullah’tan El Kaide’ye, El Şebab’tan Cihatçılara kadar uzanan örgütlerin hedefinde artık Türkiye vardır. AKP, Ortadoğu’da Türkiye’yi ilgilendirmeyen sorunlara hadsiz hesapsız dahil olarak Türkiye’yi bu ülkelerde hem taraf hem de hedef haline getirmiştir. Bu ülkelerde iş yapan ya da bu ülkelere giden Türkiye vatandaşlarının işi bundan sonra çok daha zordur!
Türkiye’nin Ortadoğu Politikası Sürdürülebilir Olmaktan Çıkmıştır
AKP iktidarı, Esad’a karşı takındığı şahin tavırda yalnız kalmıştır. Türkiye’nin tüm çabalarına rağmen, Rusya ve İran, Esad’ı ayakta tutmaktan taviz vermiyorlar. ABD ve Avrupa -ve de Arap dünyası- bu işe bulaşmamayı tercih ediyor. Suriye krizi artık Kuzey Suriye sorunu ile Türkiye’yi direkt olarak etkiliyor.
Ankara’nın Maliki yönetimine karşı Irak’ın Sünni lideri Haşimi’nin yanında tavır alması nedeniyle Irak’la ilişkilerinin ne hale geldiği açıktır.
Türkiye’nin uyguladığı Mısır politikası da ciddi krizlere gebedir. Hükümetin Mursi rejimine karşı darbeyle ilgili sert demeçler ve davranışlarla Türkiye’yi bu krizde hem taraf hem de hedef haline getirdi. Mısır’da başkaları “arabulucu” olarak devreye girerken, Türkiye’nin üslupsuz çağrıları yankı dahi bulmamaktadır.
Türkiye’nin tutumu Mısır toplumunun bir kesimini memnun ederken, diğer bir kesimi de rahatsız etmiştir.
Başbakan Erdoğan’ın Gazze’ye gitmek için can attığı, Filistin uğruna ortaya koyduğu onlarca cabaya rağmen Filistin’in kaderiyle ilgili her uluslar arası sorunda Türkiye devre dışı kalmıştır. Son olarak başlayan Filistin-İsrail müzakere sürecinin başlamasında da Türkiye’nin herhangi bir dahli olmamıştır. ABD/İsrail/Mısır ve Filistin yönetimi itinayla Türkiye’yi dairenin dışında tutmaktadır.
Ayrıca Filistin davasında iddialı olan Başbakan’ın Gazze ziyareti de -sınır kapısını kapalı tutan Mısır’daki gelişmeler nedeniyle- askıya alındı.
Türkiye Cumhuriyetine yöneltilen terörist saldırılar münferit ve örgütsel boyuttan çıkmış, yapısal bir boyut kazanmıştır. Bu saldırılar hükümetin izlediği politikalara karşı bölgede icrayı sanat eden terör örgütlerinin ve diğer aktörlerin birlikte gerçekleştirdiği asimetrik saldırılardır.
Türkiye, uyguladığı dış politikayla yalnız Suriye ve Irak’tan değil bölgenin diğer ülkelerinden de bol miktarda sorun ithal eder hale gelmiştir. Bu politikalar Türkiye’yi, yalnız terör örgütlerinin değil Şii İslam Dünyasının da hedefi haline getirmiştir.
Çok açıktır ki, Türkiye’nin uyguladığı ve kimin çıkarına hizmet ettiği belli olmayan dış politika sürdürülebilir değildir. Bu politika sayesinde Türkiye, bölgede doğrudan hem taraf hem de hedef haline getirilmiştir.
AKP iktidarının yalnız bireysel ve zümre çıkarlarına hizmet eden, sürekli kırılma yaşayan ve köklü bir devletin politikasıyla bağdaşmayan Ortadoğu politika konseptini süratle terk etmelidir.
AKP’nin Açılımı Güney Doğu’yu Türkiye’den Çözme Sürecine Dönüşmüştür!
AKP iktidarı açılım süreci zarar görmesin diye bölgede meydana gelen olayları görmezden geliyor. AKP ve AKP’nin propaganda makinesi haline gelmiş olan işbirlikçi medya ve sivil kesim olanı biteni halktan saklıyor.
İşin garip tarafı bölgedeki yetkililer, PKK’nın çekilme bir yana bölgede devletle otorite mücadelesine girdiğine yönelik olayları da görmezlikten geliyor. Konuyla ilgili çok net bir örnek vermek istiyorum:
İç İşleri Bakanı Sayın Muammer Güler’e 20.03.2013 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde meydana gelen terörist gösteriyle ilgili tarafımdan bir soru önergesiyle birbiriyle bağlantılı iki soru soruluyor.
1.“20.03.2013 gecesi dağdan inen bir grup PKK’lının Diyarbakır’ın Lice İlçesinde bildiri okumasına izin veren emniyet yetkilileri ve mülki amirler hakkında yapılan işlemler nelerdir?”
2. “Dağdan gelen PKK’lının Nevruz kutlaması yaparak bildiri okuduğu alandaki etkinliği düzenleyen sorumlular hakkında yapılan yasal işlemler nelerdir?”
Konuyla ilgili olarak 21.03.2013 tarihli Radikal ve Milliyet Gazetesinde yüzü puşili, sırtlarda uzun namlulu silah olan teröristlerin fotoğrafları yayınlanmıştı. ANF Haber ajansı ise Lice’de yaşananları iftiharla takdim etmiştir. Teröristlerin fotoğraflarıyla birlikte olan bitenler Radikal ve Milliyet gazeteler tarafından şöyle haberleştirilmiştir: “Kutlamada BDP Lice İlçe Başkanı Harun Erkuş, halkın Nevruz’unu kutladı. Bu sırada Lice kırsalından bir grup PKK’lı da kutlama alanına geldi. Yüzünü puşiyle kapatan bir PKK’lı eline aldığı mikrofonla konuşma yaptı…PKK’lılar yaptıkları konuşmaların ardından alandan ayrılırken, dağların eteklerinde ise otomatik silahla havaya ateş açıldığı görüldü”.
Herkesin Gördüğünü Valilik ve Bakanlık Görmüyor!
Bu sorulara Sayın Muammer Güler imzalı 01.08.2013 tarih ve 4057 sayılı garip bir cevap verilmiştir. Bakan Güler’in cevabı aynen şöyledir: “Soru önergesiyle ilgili olarak Diyarbakır Valiliğince yapılan inceleme neticesinde, Diyarbakır ili Lice ilçesi merkezinde ya da bağlısı yerleşim merkezlerinde soru önergesine konu edildiği şekilde herhangi bir olayın meydana gelmediği anlaşılmıştır”.
Her şey milletin gözlerinin önünde olurken “Diyarbakır Valiliğince yapılan inceleme”nin ne anlama geldiği açıktır. Valiliğin bu açıklaması Diyarbakır’da devletin valilik binasından ibaret hale geldiğinin açık kanıtıdır.
Valiliğin açıklamasının gerçekle hiçbir alakasının olmadığının bilinmesine rağmen Bakan Güler’in “soru önergesiyle konu edilen şekilde” bir olayın meydana gelmediği şeklindeki gerçek dışı bir cevabın altına nasıl imza attığı ise şayanı hayrettir.
Bunları da Bakanlık Görmüyor mu?
Soruya verilen cevabın doğru olmadığı, bu olayın arkasından yaşanan onlarca bölücü olayla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Teröristler için sözde “şehitlikler” yapıldığı, PKK’lıların kurdukları YDGH sivil milisleriyle yol kesim kontrol yaptığı, PKK’nın sivil mali birimlerinin haraç topladığı, kaymakam atadığı, bölgede “Kuzey Kürdistan” adı altında toplantılar yapıldığı sesli ve görüntülü olarak kamuoyuna yansımıştır.
Silahlı PKK’lıların yol ve kimlik kontrolü yaptığına ilişkin fotoğraflar ve diğer görüntüler de TBMM’de bizzat tarafımdan Sayın Bakana takdim edilmişti.
Dahası açılışı yapılan ve adında 'Kürdistan' bulunan Gençlik Hareketi Derneğinin tabelası da Diyarbakır’da resmen asılmıştır. Beytüşşebap İlçesi yakınlarındaki Kato Dağı’na çıkan binlerce kişi, PKK’nın, 1984 yılının 15 Ağustos’unda yaptığı ilk silahlı katliamların 29’uncu yıldönümünü kutladığı da basında geniş biçimde yer almıştır. Adamlar işledikleri cinayetlerin yıl dönümünü kutluyorlar!
Devlet Ciddiyeti ve Sorumluluk Yoksunluğu!
Bölgede cereyan eden bu tür yüzlerce bölücü ve hain eylemleri olmamış saymak ve doğru olmayan bilgilerle soru önergesini cevaplandırmak ne anlama gelmektedir? Bu cevabın neresinde -devlet ciddiyeti, siyasi sorumluluk bir yana- gerçeklik vardır? Gerçeklerden kaçan, kamuoyunu yanlış bilgilendiren bu tavır, halkın sağduyusuyla alay etmek anlamına gelmiyor mu? Tamamen hilafı hakikat olan bu cevaptan sonra halkın sizin devlet adına vereceğiniz diğer bilgilere inanmak için her hangi bir sebebi olabilir mi?
Daha dün Hakkari’de meydana gelen ve basında da geniş biçimde yer alan şu olayı da bölgedeki valilik ve Ankara’daki bakanlığın duyup duymadığını merak ediyoruz!
Haber şöyle: “Hakkari’de yüzleri poşulu bir grup, PKK’nın kuruluşun yıldönümü olan 15 Ağustos’u kutlamak için yola barikat kurup, polislere havai fişek, molotof kokteyli ve taş attı. Polis, ellerinde KCK asayiş kalkanları bulunan grubu tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullanarak dağıttı. Yüzleri poşu ile sarılı olan gruptakilerin ellerinde bulunan KCK yazılı kalkanlar da dikkat çekti”.
Bunu da bakanlığa soracağız, bakalım oradaki valilikçe yapılan inceleme sonucunda, artık mızrağın çuvala sığmadığı böyle bir olay da yok hükmünde mi sayılacaktır!
Çağdaş demokrasilerde halka doğruları söylememenin siyasi maliyeti olayın kendisinden de büyüktür. Bölgede olanı biteni üç maymunu –görme, duyma, konuşma- oynayarak yok saymanın Türkiye’yi nereye savuracağı tarafınızdan görülmüyor mu? Halkın gördüğünü devlet yetkililerinin görmezlikten gelmesi tehlikenin en büyüğü değil midir?
Çekildi… Çekiliyor… Çekilecek!
AKP İktidarı PKK, “kan dökülmüyor, açılımı başlattık cenaze gelmiyor” diye övünüyorlar. Teröristler çekildi, silah bırakacaklar derken PKK yöneticileri devlete süre veriyor ve ‘PKK için demokratikleşme paketi çıkar’ diye tehdit ediyorlar. BDP hükümete karşı “durma adım at” baskısı yapıyor. Başbakan Erdoğan’ın haziran ayında yaptığı, “PKK’nın yüzde 15’i çekildi” açıklamasının ardından sözde hızlanan çekilme sürecinin “stratejik bölge” krizine takıldığı basına dahi yansımış bulunmaktadır. İstihbarat raporlarında, PKK’nın stratejik bölge olarak tanımladığı, Hakkâri/Dağlıca, Zagros Sahası, Ağrı Dağı, Tunceli’nin Çemişgezek, Aliboğazı ve Kutu Deresi bölgelerindeki çekilme işlemlerini en sona bıraktığı vurgulandı.
PKK “çekildi, çekiliyor ya da silah bırakacak” denilerek kamuoyu hem oyalanıyor hem de yanıltılıyor. Zira istihbarat raporları “yurtdışına çıkan PKK üyelerinin Kuzey Irak’taki kamplarda eğitime alındığı” yazmaktadır. Silah bırakacak, teröre son verme azmindeki bir örgüt savaş eğitimi niye versin. Adamlar daha etkili mücadele için eğitimden geçiriliyorlar.
Yine istihbarat raporlarında, “çekilme süreci” adı altında PKK üyelerinin bir kısmının yurtdışına çıkmak yerine, kent merkezlerine indiği kayıtlıdır.
“Çekileceğiz” diyen de PKK, “çekiliyoruz” diyen de PKK, “çekildik” diyecek olan da PKK’dır. AKP’nin koca kafalı yöneticilerine düşen de buna inanmaktır. Zira AKP iktidarının olanı biteni hem denetleme hem de takip etme imkânı yoktur. PKK’nın sözünü inanmaktan başka iktidarın çaresi kalmamıştır. AKP partneri PKK’ya bir kez elini verdi kolunu nasıl kurtaracağını kendisi de bilmiyor.
İmsak | 05:43 | ||
Güneş | 07:12 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:29 |