BDP'lilerin, Karadeniz Gezisine Sert Çıktı!
MHP Ankara Mlletvekili Prof.Dr.Özcan Yeniçeri BDP'lilerin Karadeniz turuna sert tepki gösterdi
Kendisini bir milletin değil de uluslararası toplumun aygıtı olarak gören kişi yahut kurumlar için milliyetçilik sorunlu bir kavramdır. Onlara göre, kozmopolitizm dururken millilik, evrensellik dururken yerellik akla aykırı bir tutumdur.
Unutmamak lazımdır ki Türkiye Cumhuriyetini, İngiliz Muhipleri cemiyeti üyeleri, Kürdistan Teali Cemiyeti mensupları ya da İslam Teali Cemiyeti’nin müritleri değil Türk Milliyetçileri kurmuştur.
Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyetini kuran iradenin adıdır. Bu devletin Başbakanı olan kişi, o devleti kuran iradeye saygılı davranmak zorundadır. Bir milletin bağımsızlık ve egemenlik iradesini “ayaklar altına aldım” dediği anda kendi varlık nedenini de ortadan kaldırmış olur.
Irkçılığa, kafatasçılığa, etnik ayrımcılığa karşı olmak başka bir şey, Türk milliyetçiliğine karşı olmak ise daha başka bir şeydir. Başbakan Erdoğan kavramları, değerleri ve hatta ülkeleri birbirine karıştırıyor.
Başbakan Erdoğan, Merkez Bankasının döviz rezervlerinden bahsederken şunu söylüyor: “Şimdi bu rakam 125 milyar doları aştı. İnsaf... Gerçek manada milliyetçilik, gerçek manada vatanseverlik, milliyetperverlik bu”. Demek ki Sayın Başbakan milliyetçiliği ayağının altına filan almıyor. Gerçek milliyetçilik, gerçek milliyetperverlik yaptığını sanıyor.
Şu sözler de Başbakan Erdoğan’a aittir: “Bizim milliyetçilik anlayışımız, etnik milliyetçilik değildir, bizim milliyetçilik anlayışımız bu ülkede, bu milletin hizmetkarı, vatansever, insansever olmaktır, bu ülkeyi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmaktır. Biz bunu yapıyoruz”.
Bütün milliyetçilikleri ayaklar altına aldığını söyleyen de Tayyip Erdoğan, kendi dolara endeksli milliyetçilik anlayışını millete, ülkeye dayatan da Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Başbakan Erdoğan ya ne söylediğini bilmiyor ya da söylediklerinin ne anlama geldiğinin farkında değil!
AKP’nin Düşünsel Sefaleti!
AKP, kendinden öncekilerin kendisine yaptığını kendisinden sonrasına yapmaktadır.
Kur’an’dan, İmam Hatip’ten, İlahiyattan bahsedenleri darbeciler nasıl ki irtica ile yaftalıyorlarsa AKP’de kendisi gibi omursuz ve yumuşak davranmayan herkesi darbeci ve ırkçı olarak yaftalamaktadır.
AKP bir yanlış teze karşı ortaya çıkmış bir başka yanlıştır.
AKP, Cumhuriyetin kendilerini ezdiği, mağdur ettiği ve dışladığını düşünenler tarafından kurulmuştur. Bu nedenle AKP kendisini, siyasette sistem karşıtı bir yere konumlandırmıştır. AKP’nin karşıtlığı bir antitez karşıtlığıdır. AKP kendinden öncekilere karşı olmayı siyaset edinmiş bir partidir.
AKP, Türk tarihini Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bölmüştür.
AKP, Osmanlıyı önemser, özümserken Cumhuriyeti eleştirmekte ve yerden yere vurmaktadır.
AKP, Müslümanım demekte sıkıntı çekmezken Türküm demeyi günahkârlık gibi sunmaktadır.
AKP, dini değerlere hassasiyet gösterirken milli değerleri küçümsemekte hatta dışlamaktadır.
AKP, Abdülhamit’i sevmekte Atatürk söz konusu olunca cin çarpmışa dönmektedir.
AKP, sözümona milleti sevmekte kendi başında bulunduğu devleti ise dövmektedir.
AKP tek ayak üstünde sek sek oynayan bir çocuk zihniyetine sahiptir.
AKP zihniyeti hasarlıdır.
AKP, millet derken sıkıntı çekmezken milletin güçlendirilmesi, bağımsız ve kendi kaderini tayin etmesi anlamına gelen milliyetçiliğini ayak altına almaktadır.
Milliyetçiliğini ayakaltına alanlar ayak altında kalmaya mahkûmdur.
Atatürk’ün Yerine Obama’yı Koyanlar
Diğer yandan milli egemenlik yerine milletler arası güçlerin egemenliğini koymayı amaçlayanlar, toplumların milliyetçilik direncini kırmadan bunu başaramazlar. Bu gerçekten dolayı Bilderberg’in Hollandalı ilk başkanı Prens Bernhard, en hayati görevlerini şöyle açıklar: “Milliyetçiliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, insanlar egemenliklerinin uluslararası güçlü bir organa devrini kabul etmezler. Bizim önümüzdeki en hayati görev onları buna razı etmektir.” İnsanları egemenliklerini devretmelerine razı edebilmek için milliyetçiliğin her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterilmesi gerekir.
ABD Dış Politika Araştırmalar Enstitüsü Başkanı da şöyle der: “Milliyetçilik bu yüzyılın en güçlü gerici kuvvetidir... Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller, ekonomik ve kültürel gelişmeyi durdurur. Amerikan halkının misyonu, milli devletleri tarihe gömmek, onların kalan haklarını, daha küçük birimlerde birleştirmektir. Önümüzdeki 50 yılda gelecek Amerika’nındır”.
Küresel güçler, arz üzerindeki egemenliklerini milli direnişlerin kırılma kapasitesiyle yakından ilişkilendirirler. Milli sınırlar aşılarak, milli devlet tarihe gömülerek ve nihayet milli kimlik mahkum edilerek ancak küresel şirketlerin mallarının önü açılabilir.
Eski ABD Başkanı Clinton, bu gerçeği “Küreselleşme gevşek sınırlar ister, üniter devlet yapıları küreselleşmeye uygun değildir” diyerek ortaya koymuştur.
Amaç kendilerinin yönetiminde bir “dünya devleti” oluşturmaktır. Rockefeller, ABD Dış İlişkiler Konseyinde bu amaçlarını çok açık bir biçimde ifade etmiştir: “Bir dünya devleti oluşturduğumuzda, modern dünya daha mükemmel ve dengeli olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, dünya bankerleri ve entelektüel elitin otoritesi altına girecektir.../...Entelektüel bir seçkinin ve dünya bankacılarının ulusüstü egemenliği, geçmiş asırlarda uygulanan ulusal özdenetime kıyasla, kesinlikle daha makbuldür” . Bir dünya devleti için milli ve dini yapılar etnisite ve cemaat/mezhep bağlamında küçültülerek kontrol edilebilir hale getirilmelidir.
Küresel sistemin uygulayıcıları, bu anlamda milli egemenlik ve bağımsızlık gibi karın doyurmayan lâkırdıların da eski döneme ait kavramlar olduğuna özel vurgu yapar. Sistemin etki ajanları, milli egemenlik ve bağımsızlığın değersizleştirilmesi için “sizi kimin yönettiğine değil, nasıl yönettiğine bakmanız” gerektiğini söylerler. Vatan gibi kavramların geçmiş döneme özgü, gerici değerler olduğunun altını çizerler. Onlara göre önemli olan “vatan değil vatandaştır” fikrini yaygın biçimde devreye sokarlar.
Küresel sisteme ait aparatların, milletlerin bağımsızlık, özgürlük, özgünlük, millilik ve milliyetçilikleriyle mücadele etmeleri doğaldır. Küresel sistemle ‘Katolik nikahı’ kıymış olanlarla mücadele etmek de milliyetçiliğin zorunlu bir sonucu ve görevidir.
Sayın Başbakan Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıdır. Bu yönü itibarıyla da kendisini Atatürk’ten daha çok Obama’ya, Türk Milliyetçiliğinden daha çok da Küreselcilere yakın görebilir. O kendi tercihleridir.
Başbakan Erdoğan, gelinen bu aşamada Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığını ayaklar altına almak yerine Türk milliyetçiliğini ayak altına aldığını söylüyor.
Doğrusu ‘bizi kullanın, süpürmeyin!’ ya da ‘Irak’ı işgal eden sömürgeci ABD askerleri için sağ salim evlerine dönmesi için dua ediyorum’ diyen zihniyetten biz de biraz çok şey bekliyoruz!
Başbakan Erdoğan Yaptığını Savunamıyor!
“Bahçeli bizi İmralı'yla işbirliği olan bir parti içinde göstermenin gayreti içine giriyor. Onu Kenya'dan getirip sizin iktidara bunu kimin teslim ettiği belli ve sizin verdiğiniz karar da belli” diyor. Bu ifadeler yanlıştır. Gerçi Başbakan Erdoğan bir gün önce konuştuklarının bir gün sonra tersini söylüyor. Onun için bu doğaldır. Üzerinde durmaya değmez. Ama kendisinin çelişki ve yanlışlarını deşifre etmek de bir görevdir.
Birincisi, Başbakan Erdoğan yukarıdaki sözleriyle İmralı’yla işbirliği içinde olmadığını söylüyor. O zaman İmralı’yla ilişki içinde olanlar kimler Sayın Başbakan bunu açıklasın! ABD mi İmralı’yla ilişki içindedir? Derin devlet mi İmralı’da görüşüyor? Siz Başbakan olarak olan biteni bizim gibi medyadan mı takip ediyorsunuz?
Ey Başbakan! Oslo’ya adamlarını kim gönderdi? İmralı’ya kimin gideceği, kimin gitmeyeceği konusunda kim görüş ifade ediyor? Öcalan’ın jimnastik, televizyon seyretme ihtiyaçlarıyla ilgili olarak açıklamaları kim yapıyor? Hükümet olarak görüşmüyoruz, “devlet görüşüyor” diyorsunuz. MİT kime bağlı, Hakan Fidan kim, ona talimatı kim veriyor?
İkincisi Öcalan Türkiye’ye MHP’nin iktidar ortağı olduğu dönemde teslim edilmemiştir. Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye teslim tarihi 16 Şubat 1999’dur. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan 21. Dönem Milletvekili Seçimleri sonucunda kurulan koalisyon hükümetinde MHP yer almıştır. Demek ki Öcalan’ı Kenya’dan getirip birileri MHP iktidarına teslim etmemiş.
Kandil’deki KCK Adlı Paralel Devlet Yapısının Başkanı Karayılan!
Kandil’deki yılanın başı şu açıklamaları yapıyor: “Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürt halkının büyük katkısı olmuştur, ancak 1924’den sonra Kürtlerle mütedeyyin muhafazakâr kesimlerin dışlanmıştır. Bugün muhafazakâr kesim devlette ve hükümette etkili bir güç haline gelmiştir. Bunda da Kürt Özgürlük Mücadelesinin rolü vardır”.
AKP’nin Kuruluş ve Kurtuluş Savaşı sırasında mandacılığı savunan “İngiliz Muhipler Cemiyeti”, BDP/KCK/PKK’nın da ayrı bir devlet kurmayı amaçlayan Kürdistan Teal-i Cemiyeti’nin zihniyetini taşıdığı açıktır. Mustafa Kemal Paşa’yı Sivas Kongresi öncesi İngiliz ajanı Binbaşı Noel ve BDP’nin temsil ettiği politik zihniyete yakın Bedirhan aşiretinden Kâmuran ve Celâdet’in tutuklamaya geldiği unutulmamalıdır. Öcalan/Karayılan/BDP zihniyeti kurtuluş savaşını yanında olan Diyap Ağa zihniyeti değildir.
AKP İktidarında Öcalan, Genelkurmay Başkanı Muamelesi Görmektedir
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, terörist suçlamasıyla tutuklanmış, bir diğer Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanları istifa etmek zorunda kalmıştır. Genel Kurmay Başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı gözaltına alınıp sonra da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.
Ankara’da Genel Kurmay Başkanıyla rutin görüşmeler yapılırken bir yandan da AKP, İmralı’da Öcalan’la periyodik görüşmeler yapmakta ve yaptırmaktadır.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, silahlı Terör örgütü kurmaktan tutukludur. Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan ise bilge adam, barış havarisi haline gelmiş, getirilmiştir.
Genelkurmay İkinci Başkanı Ergün Saygun terör örgütü mensubu olarak sanıktır, terör örgütü PKK’nın iki numaralı ismi Şemdin Sakık tanıktır.
Bütün bu gelişmeler, Genelkurmay Başkanına terörist muamelesi yapılmasını doğallaştırmış “dağdaki terörist için” göz yaşı döken, eli kanlı elebaşı Öcalan’ı “barış havarisi” ilan edenleri ortaya çıkarmıştır.
Bir yandan Başbakan, Genelkurmay Başkanıyla haftalık olağan görüşme yaparken, devlette İmralı’daki caniyle haftalık rutin görüşmeler yapar hale gelmiştir.
Bu durum Öcalan’ın, AKP iktidarında Genelkurmay Başkanı muamelesi gördüğünün kanıtıdır.
BDP’liler Zafer Sarhoşu!
Şiddet içeren hiçbir gösteriyi MHP olarak tasvip etmemiz söz konusu değildir. Bu bakımdan bütün vatandaşlar soğukkanlı olmalı, kışkırtmalara gelmemeli, tepkilerini demokratik yollardan dile getirmeli ve asla şiddete başvurmamalıdır.
Ayrıca Karadeniz bölgesine BDP’lilerin gitmesinin ardından gelişen olayları da iyi analiz etmek şarttır. Esasen bu olaylar Türk milletinin son gelişmeler karşısında duyduğu kaygı ve endişeyi göstermektedir. Olayları provokasyon deyip geçiştirmek ya da Başbakan Erdoğan’ın yaptığı gibi olayları ‘muhalefet partilerinin işi’ suçlamasıyla geçiştirmek yapılacak yanlışların en büyüğüdür.
Son gelişmelerin Türk milletinde bölünme kaygısı yarattığını, halkın kahir ekseriyetinin olan bitenden endişe duyduğunu görmek gerekir.
Bakınız!
Halkın gözünün içine baka baka Başbakan, devletin Öcalan’ı muhatap aldığını söylemiştir.
Terörist Karayılan birkaç gün önce, “Öcalan’ın tek taraflı değil, her iki tarafa çağrı anlamına gelen yol haritası” sunmasının uygun olacağından söz etmiştir.
Bu resme bir de açıkça Öcalan’dan akıl alan, çözüm talep eden ve yol haritası dileyen AKP iktidarı eklenince halkın hangi duygulara kapılacağını görmek gerekir.
Diğer yandan bu durumun BDP’lileri de iyice şımarttığı gözden kaçırılmamalıdır.
BDP’li milletvekillerinin Karadeniz gezisi, işte bu moral ve motivasyon içinde gerçekleşmiştir.
BDP’lilerin zafer kazanmış kahraman edasıyla çıktıkları Karadeniz gezisinde meydana gelen olaylardan herkes ders çıkarmalıdır.
Milletin sabır ve reflekslerini de kimse test etmeye kalkmamalıdır.
İmsak | 05:45 | ||
Güneş | 07:14 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:43 | ||
Akşam | 17:05 | ||
Yatsı | 18:29 |