AKP, Türk ve Milliyetçilik Düşmanıdır !
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri “Andımız”ın Kaldırılması ve AKP’nin Milliyetçilik Karşıtlığı Konusunda sert eleştirilerde bulundu.
Aidiyetler ve Milliyetçilik!
İnsanların ilk aidiyetleri içine doğdukları aileye karşıdır. Aileden sonra insanlar, memleketlerine karşı bağlılık hissederler. Daha sonra da ortak tarihi ve kaderi paylaştıkları milletlerine karşı bir aidiyet ve bağlılıkları söz konusu olur. Milliyetçilik insanların duydukları bu aidiyetlerin toplamıdır.
Kimlik, kişilik ve haysiyeti bu aidiyetler şekillendirir. Bir milleti diğerinden ayıran özellikler bağlı olunan bu aidiyetlerle tarafından tayin edilir. Milli kimlik milletlerin ayırt edici özelliklerini anlatır. Milli kimlikler yargılanmak ya da mahkûm edilmek için değil saygı duyulmak ve geliştirilmek için vardır.
Kendisini herhangi bir kültürün değil de uluslar arası toplumun aygıtı olarak gören kişi yahut kurum için milliyetçilik sorunlu bir kavramdır. Varlığını bir milletin ya da ülkenin aidiyetleri ile ilişkilendirmeyenler için de milliyetçilik mücadele edilmesi gereken bir kavramdır. Onlara göre, kozmopolitizm dururken millilik, evrensellik dururken yerellik akla aykırı bir tutumdur.
Milliyetçilik Düşmanlığının Küresel Nedenleri!
Milli egemenlik yerine milletler arası unsurların egemenliğini koymayı amaçlayanlar, toplumların milliyetçilik direncini kırmadan bunu başaramazlar. Bu gerçekten dolayı Bilderberg’in Hollanda’lı ilk başkanı Prens Bernhard, en hayati görevlerini şöyle açıklar: “Milliyetçiliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, insanlar egemenliklerinin uluslararası güçlü bir organa devrini kabul etmezler. Bizim önümüzdeki en hayati görev onları buna razı etmektir.” İnsanları egemenliklerini devretmelerine razı edebilmek için milliyetçiliğin her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterilmesi gerekir. Bu nedenle milliyetçiliğin “hastalık”, “savaş” ve bela ile özdeşleştirilerek mahkûm edilmesi onlar yönünden zorunluluk halini alır.
ABD Dış Politika Araştırmalar Enstitüsü Başkanı da benzer görüşleri dillendirmiştir. O, şöyle der: “Milliyetçilik bu yüzyılın en güçlü gerici kuvvetidir... Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller, ekonomik ve kültürel gelişmeyi durdurur. Amerikan halkının misyonu, milli devletleri tarihe gömmek, onların kalan haklarını, daha küçük birimlerde birleştirmektir. Önümüzdeki 50 yılda gelecek Amerika’nındır”.
Küresel güçler, arz üzerindeki egemenliklerini milli direnişlerin kırılma kapasitesiyle yakından ilişkilendirirler. Milli kültür aşılarak, milli devlet tarihe gömülerek ve nihayet milliyetçilik mahkum edilerek ancak küresel şirketlerin mallarının önü açılabilir. Küresel pazarın sınırlarını genişletmek için milli yapıların etnisite, evrensel dinlerin de mezhep ya da cemaat birimine indirgenerek küçültülmesi gerekir. Bunu yaparken kullanılan slogan da hazırdır: “Önemli olan sınırlar değil, insanlardır.” Sınırlar yani gümrükler, uluslar arası sistemin öngördüğü ölçüde gevşek ve geçirken olmalıdır. Üniter yapılar bu sistemi destekleyecek hale getirmelidir. Eski ABD Başkanı Clinton, bu gerçeği “Küreselleşme gevşek sınırlar ister, üniter devlet yapıları küreselleşmeye uygun değildir” diyerek ortaya koymuştur.
Amaç kendilerinin yönetiminde bir “dünya devleti” oluşturmaktır. Rockefeller, ABD Dış İlişkiler Konseyinde bu amaçlarını çok açık bir biçimde ifade etmiştir: “Bir dünya devleti oluşturduğumuzda, modern dünya daha mükemmel ve dengeli olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, dünya bankerleri ve entelektüel elitin otoritesi altına girecektir.../...Entelektüel bir seçkinin ve dünya bankacılarının ulusüstü egemenliği, geçmiş asırlarda uygulanan ulusal özdenetime kıyasla, kesinlikle daha makbuldür” . Bir dünya devleti için milli ve dini yapılar etnisite ve cemaat/mezhep bağlamında küçültülerek kontrol edilebilir hale getirilmelidir.
Küresel sistemin uygulayıcıları, bu anlamda milli egemenlik ve bağımsızlık gibi karın doyurmayan lâkırdıların da eski döneme ait kavramlar olduğuna özellikle vurgu yaparlar.
AKP’nin Türk ve Milliyetçilik Düşmanlığı!
Türk kimliği, Ön Asya coğrafyasında yaşayanların önünde en fazla saygı duyacakları kimliklerden birisidir. Bu saygıyı Türk milleti tarihten bedeli karşılığında devşirmiştir. Kuşkusuz herkesten daha çok hükümetlerin Türk kimliğine ve milliğine saygılı olması beklenir.
İktidarın meşruiyet boyutu bir yana son zamanlarda yaptığı millilik ve milliyetçilik aleyhtarlığı, sınırları zorlar hale gelmiştir.
Dünya üzerinde kendi milli çıkarlarını ve değerlerini öncelemeyen hiçbir ülke yoktur. Özünde milliyetçi hassasiyetlerle hareket etmeyen hiçbir ülke ya da kişi yoktur. Bir kişi ya da iktidar eğer kendi halkının milliyetçiliğini yapmıyorsa küresel odakların milliyetçiliğini yapıyor demektir.
AKP’nin Türk Aleyhtarlığından Örnekler!
Türkiye’de AKP iktidarı tam tersini yapıyor. İktidarın Başbakanı göğsüne gere gere ABD projesi olan BOP’un “eş başkanı” olduğunu söylüyor. Bu arada da ‘kimse bizim karşımıza Türklükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız' diyor. Tayip Erdoğan, kendisine hükmetme yetkisi veren, devleti kuran irade olan Türk milliyetçiliğini ‘ayaklar altına’ alarak gerçekte meşruiyet temellerini yok etmiş oluyor.
Türk milli menfaatlerini korumakla görevli Dış İşleri Bakanı Davutoğlu, “millilikle mücadele zamanı gelmiştir” diyerek milliliğe savaş açmıştır.
Şunu açıkça ifade edelim ki, ırkçılık, etnikçilik, mezhepçilik, kafatasçılık ya da ayrımcılıkla mücadele herkesin görevidir. Milliyetçilikle mücadeleyi ise ancak millet düşmanları yapabilir. Bir milletin milliyetçiliğiyle mücadele, o milletle mücadele anlamına gelir.
Milli bayramları “tek tipleştirme”ye neden oluyor diye adeta formaliteye indirgemiştir. Böylece Milli bayramların kutlama biçimi halkı kamplaştırmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı, Arif Nihat Asya’nın Bayrak Şiirini “çocuklarda olumsuz duygular çağrıştırıyor” diye sansürlemiştir.
TC’e tabelalara sığmıyor diye silmiştir.
İktidar yetkilileri her fırsatta “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözlerine kasıtlı olarak ırkçı bir anlam yüklemekte ve fırsat buldukları her yerden kaldırmaktadırlar.
Anayasadaki “Türk vatandaşlığı” kavramını çıkartmak için iktidar yetkilileri olağan üstü bir gayret içine girmişlerdir. Yine “Türk milleti” tabirini de Anayasadan çıkarmaya çalışmaktadırlar.
AKP yetkilileri “ Gençliğe Hitabe”yi “ayet değil” diyerek tartışmaya açmışlardır.
AKP, “Andımız” Konusunda Suçüstü Yakalanmıştır!
“Yüce Türk Milleti” önünde yemin ederek göreve gelenlerin “Türk’üm, doğruyum ve çalışkanım” diye başlayan bir andı yasaklamaları kendi yeminlerini çiğnemeleri anlamına gelmektedir.
Tarih boyunca Türk, Türkçe, Atatürk, Türk milleti ve Türk milliyetçiliğine Türk/İslam düşmanları saldırmıştır. AKP bu mücadelede hangi taraftadır? Öncelikle bunu açıklaması gerekmektedir.
Türk kavramını ırka indirgemek, “Türküm” sözünü etnisiteden ibaret sayıp mahkûm etmek en büyük bölücülüktür.
AKP, “Andımız” konusunda suçüstü yakalanmıştır.
Haçlıların Yapamadığını Yapmak!
Sonuçta AKP iktidarının yaptığının, ancak Türk milletinin Ön Asya topraklarındaki hâkimiyetini hazmedemeyen işgal hükümetleri yaparlar.
Varlığını, Türk Milleti ya da kimliğiyle ilişkilendirmeyenler için millilik hesaplaşılması gereken bir olgu olabilir! Bu doğrudur. Eğer böyleyse Türk milletiyle ve tarihiyle hesaplaşmayı düşünenlerin bunu hangi millet adına bunu yaptıklarını açıklamaları gerekir.
Haçlıların bir yüzyılda üzerine dokuz sefer düzenlediği Türk Milletini, Haçlı kafasıyla hedefe koymak Haçlılarla birlik olmak demektir.
AKP Haçlıların yapamadığını yapmaya çalışmaktadır.
Bir kez daha uyarıyoruz: Türk, Atatürk, Türkçe, Türk Milleti, Türk milliyetçiliği bir iktidarın yiyeceği kadar küçük lokmalar değildir. Türk tarih boyunca onu yemeğe ve yenmeğe çalışanların midesine oturmuştur.
Türk kimliği kanla tarihten, ecdattan emanet alınmıştır. Birilerinin korku ve fantezilerine kurban edilecek kadar basit kavramlar değildir.
Türk vatandaşlığı kavramını sulandırmanın ve ‘Türk milleti’ kavramını anayasadan çıkarmaya kalkmanın doğrudan doğruya vatanın bütünlüğüne kast etmek anlamına geldiği açıktır.
Türk kavramıyla bozuk para gibi oynayan AKP’yi asla affetmeyeceğiz!
Tayip Erdoğan Andımız Takıntısı!
Andımızın kaldırılmasıyla ilgili tartışmalara katılan Başbakan Erdoğan, "'Türküm' dediler, Türkiye'nin itibarını yerlerde süründürdüler. Doğruyum dediler Türkiye’yi yolsuzluklara muhtaç ettiler. Çalışkanız deyip yıllarca yan gelip yattılar." diye konuşmuştu.
Tayip Erdoğan, çocukken andımızı hiç söylememiş gibi konuşuyor! Bu ülkenin çalışkan, ahlaklı, mert ve yiğit insanları sanki ilkokulda “andımızı” değil de “BOP Eş Başkanlığı” marşını okuyarak çalışkan olmuş, yan gelip yatmamışlar.
Biri de çıkar da “Garip gureba dediler gemicikleri yediler, Ustayız dediler BOB Eş Başkanlığını kabul ettiler, Yüce Türk Milleti önünde yemin ettiler ABD çıkarlarına hizmet ettiler, Çanakkale Şehitleri dediler ABD’nin Iraktaki tecavüzcü askerleri için dua ettiler”, derlerse ne cevabı vereceklerini millet merak ediyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, öğrenci andında ırkçılığı öne çıkartan kelimeler bulunduğunu, ana dilde eğitimin –sanki bir garantisi varmış gibi- ülkeyi bölmeyeceğini söylemiş. Hayati Yazıcı’nın öğrenci andında ırkçılığı önce çıkaran kelime dediği “Türküm” sözcüğüdür. “Türküm” sözcüğüne ırkçılık anlamı yükleyenler iyi niyetli olmadığı gibi, basit ve yüzeysel düşünenlerdir.
İstiklal Marşı ve AKP
Türk’ü “etnik” bir kategoriye indirgenise bundan ancak “ırkçılık” sonucu çıkarılır. Bu, Türk kavramının ırkçılık içerdiğini değil ona bu anlamı yükleyenlerin kötü niyetli olduklarını gösterir.
Bu durumda, iktidarın kudret elitleri İstiklal marşındaki “Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?/Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” kelimelerine de ırkçılık anlamı mı yükleyecekler? Nitekim Hırant Dink’in böyle bir açıklaması olmuştu!
Eğer bu kelimeler ırkçılık anlamında kullanıldıysa ve gerçekten ırkçılık içeriyor ise ve Mehmet Akif de Arnavut asıllı olduğuna göre bu kelimelerle hangi milletin ırkçılığının yapıldığını birilerinin açıklaması gerekmiyor mu?
Öğrenci andına “ırkçılık” türü kelimeler içeriyor diyenler, İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif’i de ırkçılıkla suçladıklarının farkında mıdır?
“Türküm” demeyi ırkçılık olarak niteleyenler gerçekte kelime ırkçılığı yapmaktadırlar. Bu yönüyle de sanata ve edebiyata hakaret etmektedirler.
Türk kültürel bir kimliktir. Binlerce yıldır ortak yaşamanın ürettiği ortak değerler bilincini anlatır. Bütünsel anlamda bir toplumun maddeye ve manaya karşı takındığı tavırdır. Bu anlamda Türk; Haçlılar karşısında ki İslam inancının, Diyojen karşısındaki Alparslan bilincinin, Kudüs önündeki Selahaddin Eyyubi ruhunun, Viyana önlerindeki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa direncinin, Kocatepe’de Mustafa Kemal Atatürk iradesinin ete kemiğe bürünmüş halidir.
ABD’lilerin Andı!
ABD’de “Herkes için özgürlük, adalet ve tek bir millet olmayı sağlayan cumhuriyeti temsil eden ABD bayrağına, sadakat ile bağlı kalacağıma Tanrının huzurunda yemin ederim” diye ant içiliyor. Yeminin hedefi Amerika’da yaşayan 72 milletten insanı, tek bir millet olarak bir araya getirmek. Tayip Erdoğan’ın projelerinin “eş başkanı” olduğu ABD’yi de demokratikleştirmesi gerekebilir.
Vatan sevgisi, tarih bilinci, bağımsızlık duygusu ve ahlaki değerler çocukluk çağlarında nesillere aktarılırsa insanlar bu değerlere sahip çıkarlar. Günümüzde bırakın devletleri, çağdaş özel şirketler bile çalışanlarına takım ruhu, çalışma azmi ve heyecan vermek için işletme antları içirerek iş başı yaptırmaktadır.
Spor kulüplerimiz “Cim Bom”, “Kartal”, “Kanarya” marşlarıyla taraftarlık bilinci üretmeye çalışmaktadır. Kim bu uygulamalardan rahatsız olabilir ki?
Nesillere “Türküm” demeyi çok gören, “Türk milleti” kavramını anayasadan çıkarmaya çalışan, “TC”yi tabelalardan sökenler, Türk milletinin tarihini inkar edenlerdir.
Gayri milli, BOP eş başkanığı yapan bu zevat Türk milletinin elinden, Malazgirt’i, Mohaçı, Kosova’yı, Varna’yı, Preveze’yi ve Sakarya’yı çalmaya çalışmaktadır. On parmağında on kara Türk tarihine kara çalmaktadır..
Bunlarla amansız mücadele sürecektir.
Şehitler tepesinin boş olduğunu sananlara Arif Nihat Asya’nın dizeleriyle sesleniyorum:
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgâr bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye? ...
Kendi Eliyle Kendi Ülkesini Bölmek!
Etnisite ya da mezhep temelinde ayrışmak ya da siyasallaşmak bir ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Tarih bize etnik tabana dayalı özerklik ve federal sistemlerin kalıcı olmadıklarını, bir süre sonra bu yapıların parçalanma, ayrılma ve bölünmeyle sonuçlandığını gösteriyor.
Şu sıralarda İspanya’da ve Belçika’da yaşanmakta olanlar da bu görüşü destekliyor.
AKP’nin yaptığı da budur.
Türkiye’de yaşanacak olan da odur.
Türkiye göz göre göre bölünmeye doğru hızla ilerliyor.
Bu ülkenin Başbakanı 'Anadilde eğitimin’ özel okullarda bile olmasının Türkiye’yi bölünmeye götürecek bir süreç olarak gördüğünü söylemiştir. Tayip Erdoğan açıkça “Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde AK Parti olarak adım atamayız” demiştir. Yine “Anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmi dili zedelersiniz” diyen de Başbakan Erdoğan’dır. AKP’li Burhan Kuzu da “Devlet okullarında anadilde eğitim ülkeyi böler” diyor.
AKP, Demokratikleşme paketinde şimdilik kaydıyla özel okullarda ana dilde eğitimin önünü açmıştır.
Diğer yandan terör örgütü, asayiş birlikleri oluşturmuş güvenlik kontrolü yapar, komiteler oluşturarak da rutin haraçlar toplar hale gelmiştir.
Teröristler için şehitlikler, Mehmetçikle çatışırken ölen teröristlerin bulunduğu mekânları müze haline getirme faaliyetleri sürüyor.
Güneydoğu’da devlet otoritesi gerilerken örgüt otoritesi giderek yaygınlaşmaktadır. AKP, bölge halkını PKK’nın umuduna terk etmiştir.
İmralı’daki cani, Türkiye Cumhuriyeti devletine, “yeni çerçeve planlar sunduğu” haberleri medyaya düşmüştür. Devletle muhatap edilen İmralı canisinin görüşmelerde “bağımsız gözlemci” talep ettiği ya da edeceği söyleniyor. Terörist başı araçsal konumunu stratejik statüye yükseltilmesini istiyor.
Bu durum Türkiye Cumhuriyeti devletinin adeta bir acemiler mangası elinde ne hale düşürüldüğünü gösteren somut kanıtlardır.
Başbakan’ın Demokratlığı!
Başbakan Erdoğan: “Türkiye’nin bölünme, parçalanma, gerileme diye bir meselesi asla yoktur, ama Türkiye’nin muhalefet diye bir sorunu vardır”. Bu nedenle AKP iktidarı muhalefeti, bölücü, yıkıcı, eli kanlı terör örgütünden daha tehlikeli görüyor.
Muhatabı İmralı’daki terörist cani olan bir iktidarın muhalefeti mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak görmesi doğaldır. AKP iktidarı kendisi gibi düşünmeyen, davranmayan ve konuşmayana yaşam hakkı tanınmayan bir Türkiye’yi adım adım inşa etmiştir. İktidar yetkililerinin kamu imkân ve gücünü muhalefetin sürdürülebilir imkânlarını yok etmekte kullandığı büyük ölçüde kanıtlanmıştır.
Tayip Erdoğan, “Artık ana muhalefet ve yavru muhalefet liderlerinin adını ağzıma almayacağım. Onlara laf yetiştirmeyeceğim. Onları arkadaşlarıma bıraktım. Yormayalım kendimizi” diyor.
Erdoğan, aslında ben öyle büyüğüm, öyle farklıyım ki, milyonlarca insanın oyunu alan muhalefeti bile muhatap olmaya değer bulmuyorum, demeye getiriyor.
Tayip Erdoğan’ın ümük sıkarak, göstericilere hesap sorarak, medyaya esas duruş çekerek, biber gazının kullanımını kutsayarak, hapishanedeki seçilmiş milletvekilleri için elini kıpırdatmayarak ancak, atanmış bürokrat Hakan Fidan için bir gecede yasa çıkararak tam demokrat olmuştur.
İmsak | 06:03 | ||
Güneş | 07:35 | ||
Öğle | 12:25 | ||
İkindi | 14:45 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:31 |