Kayıp Türkler

      Elbette isterdik ki, bu kadar yoğun gündemli ve telaşlarla geçen günler, baki ömürlerimiz için mutluluk versin, refah versin, umut versin. Ama ne yazık ki geçen hafta içerisinde neredeyse bütün dünya ülkelerinin, çoğu Arap ülkelerinin,  Suriye meselesinde her vesile ile adeta bizi “azarladıklarını” ifade eden demeçlerini okudukça, “Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili” bir durumdaymış hissine kapılmadım desem yalan olur.

Hatırlayalım istedim; Suriye Ulusal Konseyi 2011 yılı Ağustos ayında İstanbul’da kurulmuş ve Türkiye ile özdeşleşen bir örgüt olduğu ilan edilmişti. Sonraki tüm süreçte de bu Konseye Türkiye olarak desteğimizi vermiştik.

Fakat o da ne; birkaç gün önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Suriye Ulusal Konseyi”nin temsil yeteneği olmadığını belirterek yerine tasarlanan planı açıklamış!.. Yeni muhalefet Katar’ın Başkenti Doha’da oluşturulacak, bu süreç 5 günde tamamlanacak ve Türkiye son oturuma(!) bir temsilciyle katılabilecekmiş!.. Kürtlerin, muhalefet içindeki yeri güçlendirilecekmiş!..

Amerika bize “Stratejik Ortak” diyordu ya, peki bu durum Stratejik ortaklık ilişkisinin gerekleriyle örtüşür mü?.. Bu demektir ki Türkiye Suriye’deki zemini kaybetti, Katar’ın statüsü yükseldi!..

Şunu da hiç akıldan çıkarmamamız gerekiyor, Amerika da  Suriye için bir politika değişikliği asla olmayacaktır!.. Çünkü Washington, Sünni ve Müslüman Kardeşler hakimiyetin de olan Suriye Ulusal Konseyi konusunda gittikçe olumsuz bir tavır geliştiriyor.

Güya, bölgede “güç bizde” olacaktı ama, Suriye’deki gerçek durumu değerlendiremedik ve dış politikamız iflas etti!..

Allah akıl, fikir, izan, sabır ve hayır versin inşallah..

Ama, tek tesellim var dostlarım; vallahi bütün bunlar benim yüzümden olmadı!!..

Değerli kardeşlerim, sizlere çok güzel ve oldukça ilginç bulduğum bir haberim de var; Atlas Dergisi yayın yönetmeni ve birkaç arkadaşı, Moğolistan’ın en kuzeyinde yaşayan Türklerle ilgili olarak “Dukha Halkı-Kayıp Türkler” isimli bir belgesel hazırlamışlar. Ellerine sağlık. Dukha’lar öylesine Türklermiş ki, ekip, oradaki insanlarla sadece bir hafta içinde anlaşabilecek duruma gelmiş.

Dukha halkı, medeniyetin oldukça uzağında, adeta on bin yıl öncesinde yaşıyor, Türkçe kökenli bir dil kullanıyor ve Ren geyikleriyle birlikte göçebe hayatı yaşıyorlar. Moğolistan’da toplam 500 kişi kadar olan Dukha Türklerinin öylesine güzel alışkanlıkları var ki; mesela, nehir içinde ellerini yıkamıyorlar, sabunlu suyu nehire akıtmıyorlar, vurdukları hayvan nehre düşer de suyu kirletir diyerek su kenarında avlanmıyorlar. Çok güzel bir Türk geleneğini yaşatarak, çadırlarda alınan kararları kadın ve erkekler birlikte alıyorlar!..

Bakınız, ekip oradan ayrılırken bir yaşlı bilge şöyle söylüyor: “Çevrenizde gördüğünüz her şeyin bir ruhu vardır. Bu yüzden de soluk aldığınız her an bunu aklınızdan çıkarmayın, bunun farkında olun. Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık etmemiş olursunuz.”

Dukha dilinde; cörü-yürü, gız-kız, ool-oğul, guş-kuş anlamına geliyor. Bir Dukha Türk’ü size “Süt içher bi?” derse, hiç düşünmeden “isterim” deyin, çünkü size “Süt içer misin?” diye soruyor kardeşimiz!..

Böyle bir geleneğe, böyle bir asalete, böyle bir geçmişe, böyle bir kültüre ait olmak ne kadar güzel bir duygu!..

……….

Ünlü Alman düşünür Goethe, “Çözümde görev almayanlar, problemin bir parçası olurlar” demiş.

Bakınız, zamanında çözüm için görev alan, yetki alan, güç alan bir hükümetin, Refahyol Hükümetinin Adalet Bakanına, Alevi vatandaşlarımızı hedef alan “mum söndü oynuyorlar” sözünü hatırlatan, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Üyesi milletvekili hemşerimiz Özcan YENİÇERİ’nin “Şevket bey o zaman siz de çanak tutmuşsunuz” sözüne karşılık, “Evet, tutmuşuz” yanıtını vermesi ne kadar hazin değil mi?!..

Bu basiretsizliğe ne çok şey söylenir, bu gaflet ne çok eleştirilir hatta ne çok kızılır değil mi?.. Ben eminim ki sevgili milletvekilimiz söyleyebileceği en “kibar” cümleyi söylemiş.

Ama, tek tesellim var dostlarım; vallahi bütün bunlar da benim yüzümden olmadı!!..

…………

Bütün bunlar aklımdan geçerken, gazetede “Çanakkale 1915” filmi için hazırlanmış tanıtım cümlesi beni yüreğimden vurdu: “Hiçbir düşmanın, ordunun ve silahın vatan sevgisinden daha güçlü olmadığını kanıtlayan destan.. Çanakkale!..”

Tek tesellim var dostlarım; vallahi bu duygu hiç yok olmadı!!

………….

Bu arada, 4 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirilen MHP Kongresinin de ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Hasbelkader bir yorum yapmak gerekirse,  Madem ki, MHP’nin varlık nedeni “Türklük ve Vatan Bütünlüğü”dür, bu bütünlük çabalarını rahmetli “Türkeş Modeli” ekseninde ve birlik ruhuyla sürdürmek esas olmalıdır.

Mutlu, sağlıklı, bereketli günleriniz olsun.

Sağlıkla kalın.