HUZURSUZLUĞUN SONUCU-HUZUR
Tüm seslere, tüm suretlere, tüm koşuşturmalara aldırmadan ve acaba dışarıdan nasıl görünüyorumdur(?) düşüncesinin yalana çalan cezbe-i suretine kapılmadan bir sokak ortasına çökmeli..çökebilmeli.
Bihaber iken hikmetinden, yine de hâkikaten hâkikat sızıları mad’den bir ateşe gerek duymadan yakıyorsa ciğerimizi..yüreğimizi.. diz çökmeli. Diz çökmeli ey dost! Diz çökmeli…
Secdesine kapanmalı kalbin.
Bir bıçak yarası yakarken canı bu kez bıçağı bile utandırmalı.
Nasıl ki bıçak kesmedi İsmail’i öyle ki kurban etmeli kendini. Kesilmemek için değil. Aksine bir kere bin kere kurban etmek ve dahi edilmek için.
Kurban etmek-yakınlaşmak… Kendine.
Uzaklaşmak, kaçmak yetmiyor uzak kalmaya. Yakınlaşmak göz bebeklerine değecek kadar yakına gelmek değil. Tüm alemin ikilikten-karşıtlıktan temaşa etmeye sunulmasının vardır bir hikmeti.
Hâlâ sızı varsa, sızlıyorsa kanamayan yaraların yarada yâr vardır.
Yâr nedir-kimdir orası sinesinde gizli insanın. Onu bilmek ve hissetmek ise yalnızca o kalbe secde edenin nasibi.
Soruyu soran da kendisi insanın, cevaba hitap olunan da.
Cevap verilse dahi anlamaktan acizse kişi, yerinden çıkarcasına atacak kalbin çırpıntılarına mazhar olamaz.
Çırpınan mutluluğundan değil, huzursuzluğundan çırpınır. Balık can çekişirkene çırpınır.
Kalbe secde etmek huzurun kapısını çalmak değil, hüznün doruklarında nefesi kesilirken dilinden düşürmemek ism-i azam’ı.
Huzur olsa olsa ancak bir sonucu huzursuzluğun…
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |