20.12.2014, 21:52
HASTA KALPLER
Dünyada herkesi, ahirette sadece mü’minleri rahmetine alan Allah’ın adıyla.
Malumdur ki, “kalb” insanın bütün duygu ve düşüncelerinin oluştu-rulduğu bir merkezdir. İnsandan sadır olan her fiil ve hareket oraya bağlıdır. Orası ne emir verirse, ne dilerse o şekilde hareket eder organlar. İyilik beslerse iyilik, kötülük beslerse kötülük sadır olur o insandan.
İşte bundan dolayı, deriz ya! “insanın içine bak”, “önemli olan kalb güzelliğidir”, “kalbi ölmüş olan (erkek veya hanım) kalbsizdir.” Böyle dememizin sebebi ise, iyilik ve kötülüğün kalbde oluşması (üretilmesi) ve oradan dışa yansımasıdır.
Şayet iyi bir insan ve iyilik yapan bir insan olmak istiyorsak ki, istiyoruz, o zaman kalbimizi iyi olan duygu ve düşüncelerle doldurmalıyız. Bildiğimiz gibi kalbler çeşit çeşittir. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim de birçok kalb türüne rastlamaktayız. Hasta kalbler, mühürlü kalbler, mutmain kalbler, titreyen kalbler, kati kalbler v.s… olmak üzere 21 kalb türünden bahsedilmektedir.
Cenâb-ı Hakk (Celle Celalüh) Kur’an-ı Kerim’de şöylebuyuruyor-lar: “Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azâb vardır.” (Bakara:2/10) Münafıkların kalplerinde cehalet, hırs, kin, buğz ve hasetlerinden kaynaklanan şüphe hastalığı vardır. Allah (Celle Celalüh) bu kimselerin hastalıklarını onların nefislerine ağır gelen ayet ve hükümler indirerek daha da artırmıştır. Bile bile hakkı yalanlayıp yüz çevirdikleri halde bir takım menfaatleri sebebiyle ikiyüzlü davrandıklarından ötürü onlar için ahirette çok acıklı ve sürekli bir azap vardır.
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular:
“Haberiniz olsun ki, bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o, kalbdir.” (Buhârî, Îmân, 39)
Kalbdeki hastalığın esas sebebi, temeli cehalet ve itikada zayıflığına dayanan, nefsin hevâ ve heveslerine tâbi olmaktır. Mâsiyetin artması ise, hastalığın artmasına ve belki de kalbin kilitlenip mühürlenmesine sebep olur.
Menfi duygu, düşünce ve davranışlar sebebiyle perdelenen kalb, hakîkati göremez hâle gelir, görse bile eksik ya da yanlış görür. Bu ise, kalbin hak ve hakikate karşı şüpheye düşmesine ve körelmesine yol açar. İmanın mahalli olan kalb bu şekilde yara alınca, iman da güç ve kuvvetini kaybederek sâlih ameller sergileyemez hâle gelir. Böyle bir kalb, Allah(Celle Celalüh)ve Rasûlü (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’e karşı gerekli hürmet ve muhabbeti gösteremediği gibi kulluğa da sıkıca sarılamaz.
Yüce Allah (Celle Celalühü)’nın kitabının çeşitli yerlerinde, kalplerin hastalığından söz ettiği durumlarda bu kalplerin hâllerinden ve etkilerinden söz eder ki bunlar
söz konusu kalplerin fıtratın dosdoğru çizgisinden saptıklarını
normal davranışların dışına çıktıklarını ve dosdoğru yoldan uzaklaştıklarını gösterirler



Yine, Yüce Allah (Celle Celalüh) şöyle buyuruyorlar:
“Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! Diyorlardı
” (Ahzâb:33/12)

“O vakit Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: (İşte onları dinleri aldattı.) diyorlardı. Oysa her kim Allah’a tevekkül ederse muhakkak Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Enfâl: 8/49)
O vakit Allah (Celle Celalüh)’a olan inançlarının zayıflığından dolayı, imanlarını açıklayıp inkârlarını gizleyen ve kalplerinde hastalık olan münafıklar: “Müslümanlar dinlerine aldandı da güçlerinin yetmeyeceği şeyi yapmaya kalkıştılar. Kendilerinden sayı ve techizat bakımından güçlü oldukları halde Kureyşlilerle savaşmak istemelerinin anlamı ne?” diyorlardı. Zayıf imanlıların ve imanlarının sahteliğinin gereği olarak, münafıkların böyle laflar etmesi normal sayılır. Bunlar sizin moralinizi bozmasın. Oysa her kim Allah (Celle Celalüh)’a tevekkül ederse, tüm işlerde meşru olan tedbirleri aldıktan sonra Allah (Celle Celalüh)’a sığınır, O’na güvenirse bilsin ki Allah (Celle Celalüh) O’nun yardımcısıdır. Muhakkak Allah (Celle Celalüh) galip ve güçlü olan, yenen, asla yenilmeyen, hüküm ve hikmet sahibi olan, her şeyi yerli yerinde yapandır. Bu konuda örnek gösterilebilecek birçok ayet vardır.
Kalbin hasta olması
onun bir tür kuşku ve tatminsizliğe müptela olması anlamına gelir
Bu kuşku
Allah (Celle Celalüh)’a inanma ve onun ayetleriyle tatmin bulmayı böyle bir kalp için bulanık ve karanlık bir duruma düşürür
Açıkçası bunun adı
imana şirkin karıştırılmasıdır






Dolayısıyla böyle bir kalp için Allah (Celle Celalüh)’ı ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüşen durumlar gerçekleşir
Pratik eylem aşama-sında
böyle bir kalbe sahip olan insandan
Allah (Celle Celalüh) ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüşen davranışlar sâdır olur




Buna karşılık
kalbin sağlıklı olması da
onun fıtratın çizgisi üzere kalıcı olmasını dosdoğru yol üzere bulunmasını ifade eder
Bunun sonucunda Allah (Celle Celalüh) her türlü şirk unsurundan arınmış bir şekilde birler
her şeyden soyutlanarak sırf O (Celle Celalüh)’a güvenip dayanır. İnsan arzusunun
heva ve hevesinin ilgili olduğu her türlü zevki ve keyfi bir kenara bırakır, elinin tersiyle iter






Yüce Allah (Celle Celalüh) bu hususta şöyle buyuruyorlar: “O gün ki
ne mal
ne de oğullar yarar vermez
Ancak Allah’a sağlam ve temiz kalp getiren yarar görür
” (Şuarâ: 26/ 88-89) Burada görülüyor ki,Malın da, çocukların da hiç kimseye bir yarar sağlayamadığı o zor günde. Allah’ın huzuruna selim, tertemiz, şirk, haset ve kinden arınmış bir kalb ile gelmiş olanlar müstesna.




Buradan da anlıyoruz ki
hasta kalbliler
münafıklardan ayrı bir grupturlar
Nitekim Kur’ân’da da onlardan iki ayrı grup olarak söz edilir: “Münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar

” diye
Birçok yerde geçen bu ifade
onların iki ayrı grup olduğuna yönelik işaret ediyor. Çünkü münafıklar
dilleriyle inandık diyen
ama kalbleri inanmayan kimselerdir











Salt küfür kalbin ölü olduğunu gösterir
hasta olduğunu değil
Nitekim yüce Allah (Celle Celalüh) şöyle buyurmuştur:


“Ölü iken, hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimsenin durumu, hiç içinden çıkamayacağı derin bir karanlığın içinde bulunup asla çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Ama böyle: Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlere yaptıkları her şey, böyle süslenip yaldızlı gösterilmiştir.” (En’âm: 6/122) Ayet-i kerimeden anlaşıldığı veçhile; Sapık, kâfir, basireti kapalı, cahil ve ölü gibi olup da, iman ile gönlünü canlandırdığımız ve Kur’an ile dalâletten kurtardığımız ve bu hidayetle birlikte insanlar arasında yürümesi için kendisine, eşyayı düşünebileceği ve hakkı batıldan ayırabileceği büyük ve parlak bir nur verdiğimiz kimse inkâr ve sapıklık karanlıklarında kalıp çıkış ve kurtuluş yolu bulamayan, ne yaptığını bilmeyen, devamlı yalpalayan kimse gibi midir? İşte inanmayan kimse, nasıl karanlıklarda kalıp yalpalıyorsa, bunun gibi, kâfirlerin yaptıkları şirk ve günahları onlara güzel ve süslü gösterdik. Bu yüzden iman etmezler.
“Unutma ki, hakka ve çağrıya olumlu cevap verenler, ancak seni gönülden dinleyip kulak verenlerdir. Ölüleri ise, ancak Allah diriltir. Sonra da, hepsi O’na döneceklerdir.” (En’âm: 6/36) Ancak, samimiyetle ve kabul edecek bir şekilde dinleyenler hakka icabet eder, iman edip hakka teslim olurlar. Ölülere, yani hakka karşı sağır, dilsiz ve kör olduğu, bu yüzden iman etmediği için kalpleri ölü olan kâfirlere gelince, Allah (Celle Celalüh) onları kıyamet günü diriltecektir. Sonra yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah (Celle Celalüh) ’a döndürülürler.
Buna göre
anlamın doğasını esas alacak olursak
kalplerinde hastalık bulunanlar
zayıf imanlı kimselerdir
Bunlar her çağırana kulak verir
her rüzgarın önünde sürüklenirler
Münafıklardan farklıdırlar
Onlar açıktan mümin olduklarını söyler
buna karşın içlerinde salt küfrü gizlerler
Bunu yaparken de amaçları dünyevî çıkarlarını korumaktır
Dış görünümleriyle mü’minlerden
iç dünyalarıyla da kâfirlerden yararlanmaya çalışırlar












Evet
Kur’ân-ı Kerim’de
kalplerinde hastalık bulunanlar için de “münafıklar” niteliğinin kullanıldığını görüyoruz
Bu
onların iç dünya-larının da tıpkı münafıklar gibi iman letafetinden yoksun olduğunu vurgulamaya dönük bir analizdir





Bu ise
içinde iman bulunmadığı hâlde mü’min gibi görünenlere ilişkin olarak kullanılan “hasta kalbliler” niteliğinden ayrıdır
Ayet-i kerimede: “Münafıklara müjdeyle haber ver ki, onlara pek acıklı bir azap vardır. O münafıklar ki, mü’minleri bırakıp Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost ediniyorlar. Onlar da bir güç mü arıyorlar? Unutmayın bütün güç, kuvvet ve şeref yalnızca Allah’ındır. Hâlbuki muhakkak O size kitapta indirmiştir ki: (Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa o zaman muhakkak siz de onlar gibisinizdir.) Muhakkak Allah münafıkları da kâfirleri de hep beraber Cehennemde toplayacaktır.” (Nisâ:4/138-140)


3
hafif yağmur
Namaz Vakti
08 Nisan 2025
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:37 | ||
Öğle | 12:28 | ||
İkindi | 14:48 | ||
Akşam | 17:09 | ||
Yatsı | 18:35 |