banner333

banner309

20.12.2014, 21:52

HASTA KALPLER

Dünyada herkesi, ahirette sadece mü’minleri rahmetine alan Allah’ın adıyla.
Malumdur ki, “kalb” insanın bütün duygu ve düşüncelerinin oluştu-rulduğu bir merkezdir. İnsandan sadır olan her fiil ve hareket oraya bağlıdır. Orası ne emir verirse, ne dilerse o şekilde hareket eder organlar. İyilik beslerse iyilik, kötülük beslerse kötülük sadır olur o insandan.
İşte bundan dolayı, deriz ya! “insanın içine bak”, “önemli olan kalb güzelliğidir”, “kalbi ölmüş olan (erkek veya hanım) kalbsizdir.” Böyle dememizin sebebi ise, iyilik ve kötülüğün kalbde oluşması (üretilmesi) ve oradan dışa yansımasıdır.
Şayet iyi bir insan ve iyilik yapan bir insan olmak istiyorsak ki, istiyoruz, o zaman kalbimizi iyi olan duygu ve düşüncelerle doldurmalıyız. Bildiğimiz gibi kalbler çeşit çeşittir. Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim de birçok kalb türüne rastlamaktayız. Hasta kalbler, mühürlü kalbler, mutmain kalbler, titreyen kalbler, kati kalbler v.s… olmak üzere 21 kalb türünden bahsedilmektedir.    
Cenâb-ı Hakk (Celle Celalüh) Kur’an-ı Kerim’de şöylebuyuruyor-lar: “Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azâb vardır.” (Bakara:2/10) Münafıkların kalplerinde cehalet, hırs, kin, buğz ve hasetlerinden kaynaklanan şüphe hastalığı vardır. Allah (Celle Celalüh)  bu kimselerin hastalıklarını onların nefislerine ağır gelen ayet ve hükümler indirerek daha da artırmıştır. Bile bile hakkı yalanlayıp yüz çevirdikleri halde bir takım menfaatleri sebebiyle ikiyüzlü davrandıklarından ötürü onlar için ahirette çok acıklı ve sürekli bir azap vardır.
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular:
“Haberiniz olsun ki, bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o, kalbdir.” (Buhârî, Îmân, 39)
Kalbdeki hastalığın esas sebebi, temeli cehalet ve itikada zayıflığına dayanan, nefsin hevâ ve heveslerine tâbi olmaktır. Mâsiyetin artması ise, hastalığın artmasına ve belki de kalbin kilitlenip mühürlenmesine sebep olur.
Menfi duygu, düşünce ve davranışlar sebebiyle perdelenen kalb, hakîkati göremez hâle gelir, görse bile eksik ya da yanlış görür. Bu ise, kalbin hak ve hakikate karşı şüpheye düşmesine ve körelmesine yol açar. İmanın mahalli olan kalb bu şekilde yara alınca, iman da güç ve kuvvetini kaybederek sâlih ameller sergileyemez hâle gelir. Böyle bir kalb, Allah(Celle Celalüh)ve Rasûlü (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’e karşı gerekli hürmet ve muhabbeti gösteremediği gibi kulluğa da sıkıca sarılamaz. 
Yüce Allah (Celle Celalühü)’nın kitabının çeşitli yerlerinde, kalplerin hastalığından söz ettiği durumlarda bu kalplerin hâllerinden ve etkilerinden söz eder ki bunlar söz konusu kalplerin fıtratın dosdoğru çizgisinden saptıklarını normal davranışların dışına çıktıklarını ve dosdoğru yoldan uzaklaştıklarını gösterirler 
Yine, Yüce Allah (Celle Celalüh)  şöyle buyuruyorlar:  
Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! Diyorlardı (Ahzâb:33/12)

O vakit Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: (İşte onları dinleri aldattı.) diyorlardı. Oysa her kim Allah’a tevekkül ederse muhakkak Allah Azîz’dir, Hakîm’dir. (Enfâl: 8/49) 
O vakit Allah (Celle Celalüh)’a olan inançlarının zayıflığından dolayı, imanlarını açıklayıp inkârlarını gizleyen ve kalplerinde hastalık olan münafıklar: “Müslümanlar dinlerine aldandı da güçlerinin yetmeyeceği şeyi yapmaya kalkıştılar. Kendilerinden sayı ve techizat bakımından güçlü oldukları halde Kureyşlilerle savaşmak istemelerinin anlamı ne?” diyorlardı. Zayıf imanlıların ve imanlarının sahteliğinin gereği olarak, münafıkların böyle laflar etmesi normal sayılır. Bunlar sizin moralinizi bozmasın. Oysa her kim Allah (Celle Celalüh)’a tevekkül ederse, tüm işlerde meşru olan tedbirleri aldıktan sonra Allah (Celle Celalüh)’a sığınır, O’na güvenirse bilsin ki Allah (Celle Celalüh) O’nun yardımcısıdır. Muhakkak Allah (Celle Celalüh) galip ve güçlü olan, yenen, asla yenilmeyen, hüküm ve hikmet sahibi olan, her şeyi yerli yerinde yapandır. Bu konuda örnek gösterilebilecek birçok ayet vardır.
Kalbin hasta olması onun bir tür kuşku ve tatminsizliğe müptela olması anlamına gelir Bu kuşku Allah (Celle Celalüh)’a inanma ve onun ayetleriyle tatmin bulmayı böyle bir kalp için bulanık ve karanlık bir duruma düşürür Açıkçası bunun adı imana şirkin karıştırılmasıdır
Dolayısıyla böyle bir kalp için Allah (Celle Celalüh)’ı ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüşen durumlar gerçekleşir Pratik eylem aşama-sında böyle bir kalbe sahip olan insandan Allah (Celle Celalüh) ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüşen davranışlar sâdır olur
Buna karşılık kalbin sağlıklı olması da onun fıtratın çizgisi üzere kalıcı olmasını dosdoğru yol üzere bulunmasını ifade eder Bunun sonucunda Allah (Celle Celalüh) her türlü şirk unsurundan arınmış bir şekilde birler her şeyden soyutlanarak sırf O (Celle Celalüh)’a güvenip dayanır.  İnsan arzusunun heva ve hevesinin ilgili olduğu her türlü zevki ve keyfi bir kenara bırakır, elinin tersiyle iter 
Yüce Allah (Celle Celalüh)  bu hususta şöyle buyuruyorlar: “O gün ki ne mal ne de oğullar yarar vermez Ancak Allah’a sağlam ve temiz kalp getiren yarar görür”  (Şuarâ: 26/ 88-89) Burada görülüyor ki,Malın da, çocukların da hiç kimseye bir yarar sağlayamadığı o zor günde. Allah’ın huzuruna selim, tertemiz, şirk, haset ve kinden arınmış bir kalb ile gelmiş olanlar müstesna.
Buradan da anlıyoruz ki hasta kalbliler münafıklardan ayrı bir grupturlar Nitekim Kur’ân’da da onlardan iki ayrı grup olarak söz edilir: “Münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar diye Birçok yerde geçen bu ifade onların iki ayrı grup olduğuna yönelik işaret ediyor. Çünkü münafıklar dilleriyle inandık diyen ama kalbleri inanmayan kimselerdir 
Salt küfür kalbin ölü olduğunu gösterir hasta olduğunu değil Nitekim yüce Allah (Celle Celalüh)  şöyle buyurmuştur: 
“Ölü iken, hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimsenin durumu, hiç içinden çıkamayacağı derin bir karanlığın içinde bulunup asla çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Ama böyle: Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlere yaptıkları her şey, böyle süslenip yaldızlı gösterilmiştir.” (En’âm: 6/122)  Ayet-i kerimeden anlaşıldığı veçhile; Sapık, kâfir, basireti kapalı, cahil ve ölü gibi olup da, iman ile gönlünü canlandırdığımız ve Kur’an ile dalâletten kurtardığımız ve bu hidayetle birlikte insanlar arasında yürümesi için kendisine, eşyayı düşünebileceği ve hakkı batıldan ayırabileceği büyük ve parlak bir nur verdiğimiz kimse inkâr ve sapıklık karanlıklarında kalıp çıkış ve kurtuluş yolu bulamayan, ne yaptığını bilmeyen, devamlı yalpalayan kimse gibi midir? İşte inanmayan kimse, nasıl karanlıklarda kalıp yalpalıyorsa, bunun gibi, kâfirlerin yaptıkları şirk ve günahları onlara güzel ve süslü gösterdik. Bu yüzden iman etmezler.  
Unutma ki, hakka ve çağrıya olumlu cevap verenler, ancak seni gönülden dinleyip kulak verenlerdir. Ölüleri ise, ancak Allah diriltir. Sonra da, hepsi O’na döneceklerdir.” (En’âm: 6/36) Ancak, samimiyetle ve kabul edecek bir şekilde dinleyenler hakka icabet eder, iman edip hakka teslim olurlar. Ölülere, yani hakka karşı sağır, dilsiz ve kör olduğu, bu yüzden iman etmediği için kalpleri ölü olan kâfirlere gelince, Allah (Celle Celalüh) onları kıyamet günü diriltecektir. Sonra yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah (Celle Celalüh) ’a döndürülürler.
Buna göre anlamın doğasını esas alacak olursak kalplerinde hastalık bulunanlar zayıf imanlı kimselerdir Bunlar her çağırana kulak verir her rüzgarın önünde sürüklenirler Münafıklardan farklıdırlar Onlar açıktan mümin olduklarını söyler buna karşın içlerinde salt küfrü gizlerler Bunu yaparken de amaçları dünyevî çıkarlarını korumaktır Dış görünümleriyle mü’minlerden iç dünyalarıyla da kâfirlerden yararlanmaya çalışırlar
Evet Kur’ân-ı Kerim’de kalplerinde hastalık bulunanlar için de “münafıklar” niteliğinin kullanıldığını görüyoruz Bu onların iç dünya-larının da tıpkı münafıklar gibi iman letafetinden yoksun olduğunu vurgulamaya dönük bir analizdir 
Bu ise içinde iman bulunmadığı hâlde mü’min gibi görünenlere ilişkin olarak kullanılan “hasta kalbliler” niteliğinden ayrıdır Ayet-i kerimede: Münafıklara müjdeyle haber ver ki, onlara pek acıklı bir azap vardır. O münafıklar ki, mü’minleri bırakıp Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost ediniyorlar. Onlar da bir güç mü arıyorlar? Unutmayın bütün güç, kuvvet ve şeref yalnızca Allah’ındır. Hâlbuki muhakkak O size kitapta indirmiştir ki: (Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa o zaman muhakkak siz de onlar gibisinizdir.) Muhakkak Allah münafıkları da kâfirleri de hep beraber Cehennemde toplayacaktır.”  (Nisâ:4/138-140)
Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 22 Kasım 2024
İmsak 05:41
Güneş 07:09
Öğle 12:13
İkindi 14:44
Akşam 17:07
Yatsı 18:30