Yeniçeri'den, Soma Değerlendirmesi
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri Soma’daki Maden Kazası ve Sorumluları İle İlgili Olarak açıklamada bulundu.
Soma’da Toprağın Altında Kalanlar
Soma’daki madenin derinlikleri yüzlerce can ile birlikte uygulanan taşeron sistemini, işletme biçimini ve bir zihniyeti de yutmuştur. Orada toprağın altında yalnız canlar değil iş ve sosyal güvenlik sistemi de kalmıştır.
Devletin küçültülmesi, kamunun faaliyet alanlarının daraltılması, etkinlik, verimlilik ve karlılık kavramları ile desteklenen özelleştirme ve taşeronlaştırmanın madencilik alanında Türkiye’yi getirdiği yer burasıdır.
Dünyanın 140 dolara mal ettiği kömür çıkarma işlemini 23.8 dolara düşürdüğünü övünerek söyleyenler aslında Soma’da meydana gelen felaketin en önemli nedenini de ifade etmiş olmaktadırlar.
Hayatlara mal olan çoğu kaza, yetkililerin görevlerine gerekli özeni göstermemelerinden kaynaklanmaktadır. Sorumsuz yetkili, kontrolsüz iş, kâr hırsı ve kötü yönetim meydana gelen felaketlerin başlıca nedenleri arasındadır. İnsanı değil kazancı iş hayatının merkezine koyan anlayışlar bu tür felaketlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İşini birinci sınıf yapmayan yönetimlerin faturasını masum emekçiler canlarıyla ödemektedir.
İnsan hayatı söz konusu olduğunda, işyerlerinde “sıfır hata” ile çalışacak mekanizmaların kurulması şarttır.
Bir Yandan Tabut Kaldırıyoruz Diğer Yandan Zaman Öldürüyoruz!
Madencilik, doğası gereği içerdiği riskler nedeniyle özellik arz eden, bilgi, deneyim, uzmanlık ile sürekli denetimi gerektiren dünyanın en ağır iş kollarından birisidir.
Türkiye İstatistik Kurumunca geçen Mart ayında yayınlanan ve iş kazalarının sektörel dağılımının yer aldığı rapora göre, Türkiye’de iş kazalarının en fazla yaşandığı sektör olarak “maden ve taş ocaklığı” gösterilmiştir.
DPT’nin Özel İhtisas Komisyonu’nun 2009 tarihli çalışmasında maden ocaklarının yeniden yapılandırılmasından söz ediyor ve “Kazaların önlenebilir sorunlardan kaynaklanması, denetim ile yaptırımların gözden geçirilmesi” gerektiği tespitinde bulunuyor.
Kâr dürtüsünü yönetimin odağına koyan kapitalist zihniyetin, ne söylenenlere ne de iş güvenliği ve sağlığına yeterli önemi vermesi söz konusu olmaktadır. Bir yandan sendikasızlaştırma diğer yandan hep daha fazlasını ürettirmeye zorlayan sistem facialara neden olmaktadır.
Türkiye’nin ölümlü maden kazalarında dünyada ilk sırada yer alması bu konuda Çin’i bile geride bırakması, kazaları madenciliğin doğası ya da yazgı ile açıklanmasının bir saptırma olduğunu ortaya koymaktadır. ILO’nun verilerine göre yüz bin maden işçisinden iş kazalarında ölen işçi sayısı Çin’de 106 iken Türkiye’de 133’tür.
TEPAV’ın, 2010 tarihli raporuna göre de bir milyon ton taş kömürü üretimi başına can kayıpları bakımından, 2008 yılında en büyük üreticilerden ABD’de 0,02; Cin’de 1,27 iken Türkiye’de 7,22’dir. Bir milyon ton kömür üretiminde Türkiye’de Çin’in beş katı can kaybı yaşanmaktadır. Bu utanç duyulacak bir durumdur.
Diğer yandan ILO’nun 176 sayılı sözleşmesini dünyada 24 ülke onaylarken Türkiye’nin halen bu sözleşmeyi onaylamamış olması da dikkat çekicidir. ILO’nun 176 sayılı sözleşmesinin onaylanması halinde madenlerde iş sağlığı ve güvenliği konusundaki eksikliklerini gidererek çalışma şartlarının uluslararası standartlara çıkarılması söz konusu olabilecekti.
Sözün özü bu devran böyle sürdükçe Türkiye bir yanda tabut kaldıran öbür yanda zaman öldüren bir ülke olmaktan kurtulamayacaktır!
Devlet Soma’da Tokat ve Tekme Savurursa!
Canlarını kaybeden insanlar, kaybettikleri canlarının bedenlerini ocağın derinliklerinden çıkarmak gayreti içindeyken karşılarında Erdoğan’ı buldular. Başbakan Erdoğan konuşunca da adeta yıkıldılar.
Erdoğan, ölümler için “bu işin fıtratında bunlar var” dedi. Dahası Avrupa’da 19.yüzyılda meydana gelen kazalardan örnekler vererek orada oldu. Burada da “olur böyle şeyler” demeye getirdi.
Bütün bunlar acılarının, yaslarının derdinde olanları, henüz yerin altındaki cenazelerini almak için bekleyen insanlar arasında büyük infiale neden olduğu açıktır. Nitekim tepkiler hemen Soma caddelerine yansıdı ve meydana gelen protestolarda “Başbakan istifa” sesleri yükseldi.
Eğer yayınlanan görüntüler ve sesler montaj ve dublaj değilse bundan sonraki gelişmeler büyük bir tehlikeyi işaret etmektedir.
Protestolar sırasında Başbakan Erdoğan’ın koruma ordusuyla birlikte protestocuların üzerine yürüyerek “Hadi gel benim yanımda yuh de bakayım” sözleri ettiği görülüyor. Bir başbakanın göstericiye meydan okuyan ve onu provoke eden bir tavrını normal karşılamak mümkün değildir.
Bir ülkede protestocu ya da marjinal tavır gösterenlerle o ülkenin Başbakanın davranışı arasında bir mesafe kalmamışsa o ülkede değerler hiyerarşisi yıkılmış demektir. “Taç giyen baş” ile taç giymeyen başın aynı biçimde hareket ettiği yerde düzen değil kaos var demektir.
İş bu kadarıyla da kalmamış. Tayyip Erdoğan koruma ordusuyla barikatın arkasındaki göstericinin yanına giderek “yuh çekersen tokadı da yersin” demiştir. Bu durum iktidarın başının gösteri, yürüyüş ve ifade özgürlük anlayışını göstermesinin ötesinde Başbakanın kitleleri ne kadar provoke ettiğini de ortaya koyar niteliktedir.
Nitekim olan bitenden kendisine vazife çıkarmış olacak ki Başbakanlık Müşaviri yere yatırılmış, iki eli iki özel harekât polisi tarafından tutulmuş olan bir protestocuya tekmeler savurmuştur. Başbakan tokat ya da yumruklarıyla özel kalem müdür yardımcısı ise tekmeleriyle adeta yangına benzin dökmek işlevini görmüşlerdir. Dahası Başbakanlık müşaviri yerde yatan adama savurduğu tekmeler yetmiyormuş gibi şark kurnazlığı yaparak yedi günlük rapor da almıştır. Hüseyin Çelik bir de buna ‘meşru müdafaa’ diyerek mazeret bulmuştur. Göstericinin müşavire temasının olmadığı yayınlanan yeni video kayıtları ortaya koymuş bulunmaktadır. Tekme tokat görüntüleri Türkiye’yi dünyaya rezil etmiştir.
Protestolar, aşırı güç kullanan sivil ve güvenlik bürokrasinin yüzünden büyümüş; Erdoğan da selameti markete girmekte bulmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın bu kaos sırasında bir vatandaşın boynundan kavrayarak yumruk attığı yolunda görüntüler ve o gencin mülayim itirafları da ortaya çıkmıştır. Dahası Tayyip Erdoğan’ın bu maden işçisine “ne kaçıyorsun?” diye bağırdığı da medyaya düşmüştür. Bu vatandaşa, üzerine çullanan korumaların dayağından kurtulmaya çalışırken bir tokatta Başbakan Erdoğan’ın attığı itirafları tokatı yiyen zattan geldi. Bu durum devletin ve devletlünün dibe vurduğunun kanıtıdır.
Vatandaş, Başbakan Erdoğan’dan tokat, müşavirinden tekme ve korumalarından dayak yiyerek taziyeden hak ettiği payı almıştır. Böylece Tayip Erdoğan’ın etrafındaki bayanlardan birisinin neden “çekmeyeceksin…çekmeyeceksin!” diye ciyak ciyak bağırdığı da böylece anlaşılmış oluyor!
Bu tavırlar kutuplaşmış, yay gibi gerilmiş ve ayrışmış bir Türkiye’de ne kadar tehlikeli olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Kendi yurttaşlarının büyük bir kısmına bu kadar öfkeli, kızgın ve ön yargılı olan bir başbakanın ülkeyi götürdüğü yer bellidir. Başbakanın tokat, müşavirinin tekme savurduğu yerde Allah’ın vatanı ve vatandaşı korumasını dilemekten başka bir şey insanların elinden gelmez.
Soma’da Sorumluluğu İhale Etmek!
301 kişinin iş kazasında canını kaybetmesi durumunda, dünyanın her yerinde evvelâ hükümetler sorumludur. Çünkü iş güvenliği ile ilgili tedbirleri denetlemek ve yürütmek onun görevidir. Türkiye’de ise AKP iktidarı, sorumluluk almadığı gibi sürekli sorumluluğu başkalarına ihale etmektedir.
İşletmeyi çalıştıranlar hiç kuşku yok ki ilgili madenin işletmecisi olarak hesap verecektir. Ancak bu kadar büyük bir facianın sorumluluğunu sadece işletmeye yükleyerek yaşananların üzerini örtmek mümkün değildir. Bu ülkede madenlerin sahibi devlettir, işletenin nasıl işlettiğini denetlemek de onun görevidir.
Meşruiyetle siyaset ilişkisi kuranlar, hesap sorulabilir olanlardır. Hayatını kaybeden 301 işçiden iktidar ve yetkililer doğrudan sorumludur. Onlar ise üzerlerindeki sorumluluğu başkalarına ihale etmekle meşguller.
Soma’da Fail-i Malum Katliamı Faili Meçhul Hale Getirmek!
Maden ocaklarında işin fıtratı ya da doğası da Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi değildir. Yoksa ABD’de ve Almanya’da aynı işi yapanlar neden aynı çapta facialara kitlesel olarak kurban edilmemektedir.
Nasıl olur da yüzlerce cenaze orta yerde dururken bu canların failleri meçhul kalır. Eğer bir yerde ölenler varsa orada ölümlere sebep olanlar da vardır. Bir yerde yetki varsa orada sorumluluk da vardır. Bu basit bir mantıktır.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Eğer bir afet doğal afet değilse orada bir kusur vardır. Eğer oradaki afet bir doğal afetse oradaki kusur tartışılır” diyor. Gerçekte Bakanın bu mantığı tartışılır, sakat bir mantıktır. Bu sözlerin Soma’da faili malum bir katliamı faili meçhul hale getirmeye yönelik olduğu açıktır.
Soma’da 301 madenci her şeyden önce devletin fail-i malum olan uygulamarının kurbanlarıdır. İktidarın faili malum olan Soma’daki madenci cinayetini faili mechul hale getirmeye çalışması utanılacak bir durumdur.
Doğal felaket her zaman olan, olması beklenen insan kontrolü dışındaki gelişmelerin ürünüdür. İktidarların görevi doğal felaketlerin sosyal felaketlere dönüşmesini engellemektir. Doğal felaket deyip onca cana mal olan faciayı geçiştirmek değildir.
İktidar, Soma’da uyguladığı özelleştirme, taşeronlaştırma, redövans sistemiyle doğal afeti sosyal ve kitlesel katliama çevirmekten sorumludur.
Dere yatağını yerleşim yeri yapar, apartman yapılmasına izin verirseniz orada meydana gelen sel felaketi sonunda ölen insanları ‘doğal afet kurbanları” olarak ilan ederek konuyu geçiştiremezsiniz.
Buradan Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Enerji Bakanı’na 20 Soru
Bakan Taner Yıldız; “Kusur hepimizin” diyor. Doğru diyor da bu kusurda herkesin ve herkesimin payının ayrı ayrı belirtilmesi gerekiyor. Onun için öncelikle orada görülen kusur türlerini ortaya koymak gerekir.
Ortada öncelikle insani kusur vardır, ardından işletme kusuru, siyasi kusur, yasal kusur, yönetim kusuru, örgütlenme kusuru, denetim kusuru ve güvenlik kusuru gelmektedir.
Bakanların aşağıdaki sorulara verecekleri cevaplar, asıl kusurun kimde olduğunu da ortaya çıkaracaktır.
1.Sayın Bakan, maden ocaklarında doğal felaketlere karşı alınması gereken tedbirleri aldınız, atmanız gereken adımları attınız, yapılması gereken yasal düzenlemeleri yaptınız mı ki orada meydana gelen afeti doğal olarak nitelendirdiniz? Millet afetin doğalına isyan etmiyor, doğal afetin sosyal afete dönüşmesine itiraz ediyor bunun farkında değil misiniz?
2.ILO’nun 176 sayılı sözleşmesinin Türkiye tarafından onaylanması için gerekli adımları neden atmadınız? Sözleşmeyi onaylayarak maden ocaklarında iş sağlığı ve güvenliği konusundaki uluslararası standartların uygulamaya sokulmasını neden sağlamadınız?
3.Bakan “8 tane programlı teftiş yapılmış. Ayrıca 8 şikâyet üzerine yine inceleme yapmışız ve giderilmiş” diyor. Bu durumda denetimlerde neden böyle bir felaketin olma ihtimali öngörülememiş ve gerekli önlemler alınmamıştır?
4.Bilindiği gibi gerçek denetleme “Teknik Nezaretçi Maden Mühendisi” tarafından yapılıyor. Teknik nezaretçi, iş güvenliğinden üretim sahasındaki uygulamalara kadar bütün gelişmeleri resmi kurumlara bildirmek zorundadır.
Maden ocağındaki yanlış uygulamaları, eksiklikleri devlete bildirecek teknik nezaretçinin ücreti firma tarafından ödeniyor. Maaşını o şirketten alan bir iş güvenliği uzmanı ne derece objektif olabilir? Kaldı ki, teknik nezaretçi mesleğin başında, iş bulamayan mühendisler arasından seçiliyor. Hal böyle olunca firma sahipleri, mühendisleri kontrol altına alarak istedikleri raporu hazırlatabiliyor. Bu çarpık uygulamayı ortadan kaldırmak için hangi adımı attınız?
5.Özel sektöre geçişi sonrasında maden ocaklarında ölümlü kaza sayısının devlet tarafından işletilme dönemine göre üç kat artış gösterdiği açıklanmıştır. Bu durum özelleştirme ve uygulamalarıyla ölümler arasında açık bir ilişkinin olduğunu göstermiyor mu?
6.Ocak özelleştirilmeden önce ‘kömür 140 dolara çıkarılırken Soma’daki şirketin sahibi bunu 23.8 dolara indirdik’ derken, özel sektör bu –tasarrufu- iş güvenliği için yapılan yatırımlardan tasarruf edilerek mi sağlanmıştır?
7.Soma’da ölen madenciler iş güvenliğini maliyet olarak gören bir zihniyet tarafından bu faciayla karşı karşıya bırakılmamışlar mıdır?
8.Türkiye’nin geldiği aşamada "Madende yaşam odası yoktur, zorunlu da değil" diyerek madencinin hayatıyla adeta alay edilmemekte midir? Türk madencisinin güvenliği ve hayatı nasıl olur da sermaye karşısında önemsiz bir meta olarak kabul edilir?
9.Maden ocaklarındaki ölümlü kazalarda Türkiye’nin, Avrupa birincisi ve Dünya üçüncüsü olmasında bu tür vurdumduymazlıkların rolü yok mudur? Türkiye maden güvenliği bakımından neden bir Şili kadar olamamıştır?
10.Maden ocaklarında iş ve sosyal güvenlikle ilgili yatırımların yeterince yapılmaması, eski teknolojilerle üretime devam edilmesi kazaların en önemli nedeni değil midir?
11.İşverenin kısa sürede hızlı ve yüksek kazanç için üretim zorlamaları, kazalara davetiye çıkartmamış mıdır?
12.ABD’de son maden faciasında kişi başına 1.5 milyon dolar ceza verilirken Zonguldak Kozlu’da en yüksek tazminat olarak 226 bin lira ceza verilmesi işverenin güvenliğini ciddiye almaması üzerinde etkisi yok mudur?
13.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Programlı Teftişleri Sonuç Raporu 2013 yılında hazırlanmış. Bu raporda belirtilen yetersizlik, eksiklik ve sorunların aynısının Soma’da ki maden kazasının hemen akabinde hazırlanan ön raporda da yer alması daha önceki raporların uygulamada anlamsız kaldığını ortaya koymuyor mu?
14.Yapıldığı söylenen onca denetime karşın böyle bir felaketin öngörülebilir olmaması sizce normal midir?
15.Soma’daki kazadan önce denetimi yapan denetçilerin denetimlerini nasıl gerçekleştirildiğini denetlediniz mi? Soma’daki madeni denetçiler denetliyor da denetçileri kim denetliyor?
16.Özel sektöre devredilen kamu faaliyetlerinin, şu veya bu sebeple kamu tarafından yeterince denetlenemediğinin farkında değil misiniz?
17.Yerin altında asgari ücretle, köle gibi madenci çalıştırıldığından habersiz miydiniz?
18.Soma’daki maden ocaklarını Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye ruhsat iznini kim verdi?
19.Soma AŞ’nin kömürünü alım garantisini kim sağladı?
20.Ulusal İstihdam Stratejisiyle taşeronlaştırmanın önün kim açtı?
21.Bütün bu sorular bağıra bağıra görev ihmali, ağır kusur ve yetersiz yönetimi göstermiyor mu?
İmsak | 05:42 | ||
Güneş | 07:11 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:06 | ||
Yatsı | 18:30 |