BERAT ET BİZE
Öylesine yorgun ve öylesine merhamete muhtacız ki! Yanımızda yöremizdekilere bir bir saydıklarımız değil asıl isteğimiz. Bunca kötülüğe hatta bunca iyiliğe rağmen burada olmak ya da sonsuza uzanacak bir hayatı burada geçirmek değil muradımız.
Bilmek ya da inanmak zorunda olmak da değil. Sadece gözleri kapatıp kalbin anlık titreyişleri arasında kendini kaybetmek.
Yaşıyorum demek değil de yaşamak..sonsuz değil sadece bir an.
Çünkü bazı anlar, bazı sonsuzluklardan daha uzundur..daha derindir..daha değerlidir.
İşte öylesine bir an’a gönlümüzce hapsolmak ve kaybetmek tüm özgürlükleri, daha hür daha özgür olmak için. Bakmayın söylemediğimize bunları, hatta söyleyemediğimize. Yaşamak nedir. Var mı bir cevabınız?
Bir cevap verebilmek, susarak, sadece susarak..bir cevap verebilmek. Hocalara ya da milyonlara değil. Kendine. Eşref-i mahluk olana. Ben geldim diyebilmek. Artık bir ben’e dahi sahip olmadan. Hiç olduktan sonra.
Yani affa, rahmete, merhamete layık olduktan sonra.
Yoksa tövbe nedir, var mıdır mühendislik kitaplarında..ya da merhamet?
Orada olmayacak kadar kalbimizdedir işte. Sinemizde. Sadrımızda.
Avaz avaz kibrimizi bağıracak vehmimizde değil, diz çöküşümüzde, eziş büzüş olup kemiklerimizi kasıp kavuran ve bu hâle getiren acziyetimizde. Yani insan oluşumuzda.
Söylesene ey dost! Aciz misin? Senin de kemiklerin çatırdıyor mu üzerindeki yükten?
Kırmadığın kimseden özür dilemezsin ya.
Bu sefer kıran da sensin kırılan da.
O halde var mı başka çaremiz..elimizden tutacak tek elden beraatimizi dilemekten.
İmsak | 05:44 | ||
Güneş | 07:13 | ||
Öğle | 12:14 | ||
İkindi | 14:43 | ||
Akşam | 17:05 | ||
Yatsı | 18:29 |