02.02.2011, 01:14
Arz Ayar Saatçisi
İki yıldır çıkarılan bir okul dergisinden bahsetmek istiyorum. Alucra imam Hatip Lisesinin Sıradan isimli dergisinden… Dergiyi dizayn edenler o kadar şirin format kullanmışlar ki insanın okudukça okuyası geliyor. Konuları, röportajları, nostalji köşeleri, hülasa her tarafı en ince nüanslara kadar insanı celbediyor. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Şimdi gelelim yazımıza konu olan kısmına; belki tanıyanlarınız çıkacaktır. Hafız Abbas Karaca'dan bahsetmek istiyorum. Alucra'da merkez camiinin karşısında küçücük bir dükkanda saatçilik yapıyor. Seksen yaşlarında bir amca. Onu özel kılan ise aile boyu Şeyhi Şirani silsilesine olan manevi bağlılıkları. Okul dergisindeki mülakatını okuyunca dayanamadım sırf merakımdan Alucra'ya gittim. Dükkana girişte çok eski bir fotoğraf var.
Gururla babam Hafız İsmail; aynı zamanda hafızlığımı öğreten hocam; aynı zamanda Şeyhi Şirani Hacı Mustafa Efendi'nin oğlu Hafız Efendi'nin mürididir diyor. Bende Şeyhi Şirani'nin küçük oğlu Hacı Faik Efendi'in müridiyim diyede ekliyor. Kendisine uzattığım eski resime uzun uzun bakıyor ama tanıyamıyor. Fotoğrafın sahibini söyleyince doluyor, o yaşlı insan neredeyse ağlayacak gibi oluyor. Zira kendisine hediye ettiğim resim Hacı Faik Efendi'den başkası değil. Şiranı çok sevdiğini iki üç yıl öncesine kadar köprü başındaki kahvehanenin önünde Perşembe günleri saat tamiri yaptığını uzun yıllar Şiran'ın muhtelif köylerinde fahri imamlık yaptığını anlatıyor. Şiran sevgisi o kadar yoğun ki;anlatırken karşısındaki insanı mahcup edebiliyor. Yanından ayrılırken kendisine verdiğim fotoğrafı kucakladığına şahit olunca benimde gözlerim yaşarıyor. Ve utanıyorum....
Tarikadi Nakşibendiye, Halidi Kolunun yüz yıl önceki Büyük Meşayıhı Şiraniden geriye şimdilerde kiler evi olarak kullanılan bir viranemi kalmalıydı?
Bu mu koskoca ilçede Şeyhi Şiraniye duyulan muhabbetin karşılığı?
Etrafına bakmadan içine kapanan bir şehirin kaçınılmaz sonunu yaşıyoruz. Bu yüzden ısrarla küçülmeye devam ediyoruz. Şiran tarihiyle yüzleşmek zorundadır. Şiran öyle herkesin düşündüğü gibi basit bir yerleşim alanı değildir. İslamla tanışması Malazgirtle başlamış. Bölgenin islamileşen ilk beldesi ve oğuz boylarının ilk yerleşim alanıdır. Bölge Osmanlı, idaresinde geçtiği zamanda ise en eski tahrir defteri kayıtlarının bulunduğu bir yerleşim alanı olmuştur. Zira Osmanlı, Pontus Rum İmparatorluğunun fethinden sonra ilk olarak bölgede yaşayan müslümanları kayıt altına almak istemiş ve Bayburt, Gümüşhane Kelkit ve Torul'u bırakıp öncelikle Şiran'ın kayıtlarını tutmuştur.
Bütün bunları neden anlatıyorum. Bizler Şiranlılar olarak öylesine farklı, öylesine kendine özgü, öylesine sıradışı bir ilçede yaşıyoruz ki çevreyle mukayesesi bile imkansız. Ama ne hikmetse bir türlü sahip olduğumuz zenginlikleri anlamak onu tanıtmak gibi derdimiz yok. Bu vurdum duymazlık Şiran'ın idarecilerine, siyasetçilerine, halkına öylesine sinmiş, kapitalist felsefe öylesine dimağlarımızı esir etmiş ki; anlatılan meseleler kimsenin fikriyatında bir iz bırakmamaktadır.
Arz Ayar Saatçisi kim diye merak edenler Abbas amcanın işyerinin adı olduğunu bilsin yeter. Ama zannetmeyin ki o sıradan bir saatçi ,o aynı zamanda bir feylosof; konuşurken beyitle, nükteyle, hikmetle konuşuyor.
Mesela;
Vurur dakka gelir rikka eder tık tık,
Ecel gelende fayda vermez hık mık
Yada;
Kelamın türlü cevherdir, hemen derceyle derceyle,
Teraziye koyup satma, yeri gelince harceyle
Şimdi gelelim yazımıza konu olan kısmına; belki tanıyanlarınız çıkacaktır. Hafız Abbas Karaca'dan bahsetmek istiyorum. Alucra'da merkez camiinin karşısında küçücük bir dükkanda saatçilik yapıyor. Seksen yaşlarında bir amca. Onu özel kılan ise aile boyu Şeyhi Şirani silsilesine olan manevi bağlılıkları. Okul dergisindeki mülakatını okuyunca dayanamadım sırf merakımdan Alucra'ya gittim. Dükkana girişte çok eski bir fotoğraf var.
Gururla babam Hafız İsmail; aynı zamanda hafızlığımı öğreten hocam; aynı zamanda Şeyhi Şirani Hacı Mustafa Efendi'nin oğlu Hafız Efendi'nin mürididir diyor. Bende Şeyhi Şirani'nin küçük oğlu Hacı Faik Efendi'in müridiyim diyede ekliyor. Kendisine uzattığım eski resime uzun uzun bakıyor ama tanıyamıyor. Fotoğrafın sahibini söyleyince doluyor, o yaşlı insan neredeyse ağlayacak gibi oluyor. Zira kendisine hediye ettiğim resim Hacı Faik Efendi'den başkası değil. Şiranı çok sevdiğini iki üç yıl öncesine kadar köprü başındaki kahvehanenin önünde Perşembe günleri saat tamiri yaptığını uzun yıllar Şiran'ın muhtelif köylerinde fahri imamlık yaptığını anlatıyor. Şiran sevgisi o kadar yoğun ki;anlatırken karşısındaki insanı mahcup edebiliyor. Yanından ayrılırken kendisine verdiğim fotoğrafı kucakladığına şahit olunca benimde gözlerim yaşarıyor. Ve utanıyorum....
Tarikadi Nakşibendiye, Halidi Kolunun yüz yıl önceki Büyük Meşayıhı Şiraniden geriye şimdilerde kiler evi olarak kullanılan bir viranemi kalmalıydı?
Bu mu koskoca ilçede Şeyhi Şiraniye duyulan muhabbetin karşılığı?
Etrafına bakmadan içine kapanan bir şehirin kaçınılmaz sonunu yaşıyoruz. Bu yüzden ısrarla küçülmeye devam ediyoruz. Şiran tarihiyle yüzleşmek zorundadır. Şiran öyle herkesin düşündüğü gibi basit bir yerleşim alanı değildir. İslamla tanışması Malazgirtle başlamış. Bölgenin islamileşen ilk beldesi ve oğuz boylarının ilk yerleşim alanıdır. Bölge Osmanlı, idaresinde geçtiği zamanda ise en eski tahrir defteri kayıtlarının bulunduğu bir yerleşim alanı olmuştur. Zira Osmanlı, Pontus Rum İmparatorluğunun fethinden sonra ilk olarak bölgede yaşayan müslümanları kayıt altına almak istemiş ve Bayburt, Gümüşhane Kelkit ve Torul'u bırakıp öncelikle Şiran'ın kayıtlarını tutmuştur.
Bütün bunları neden anlatıyorum. Bizler Şiranlılar olarak öylesine farklı, öylesine kendine özgü, öylesine sıradışı bir ilçede yaşıyoruz ki çevreyle mukayesesi bile imkansız. Ama ne hikmetse bir türlü sahip olduğumuz zenginlikleri anlamak onu tanıtmak gibi derdimiz yok. Bu vurdum duymazlık Şiran'ın idarecilerine, siyasetçilerine, halkına öylesine sinmiş, kapitalist felsefe öylesine dimağlarımızı esir etmiş ki; anlatılan meseleler kimsenin fikriyatında bir iz bırakmamaktadır.
Arz Ayar Saatçisi kim diye merak edenler Abbas amcanın işyerinin adı olduğunu bilsin yeter. Ama zannetmeyin ki o sıradan bir saatçi ,o aynı zamanda bir feylosof; konuşurken beyitle, nükteyle, hikmetle konuşuyor.
Mesela;
Vurur dakka gelir rikka eder tık tık,
Ecel gelende fayda vermez hık mık
Yada;
Kelamın türlü cevherdir, hemen derceyle derceyle,
Teraziye koyup satma, yeri gelince harceyle
2
az bulutlu
Namaz Vakti
22 Kasım 2024
İmsak | 05:41 | ||
Güneş | 07:09 | ||
Öğle | 12:13 | ||
İkindi | 14:44 | ||
Akşam | 17:07 | ||
Yatsı | 18:30 |